• jaromil veya le poête veya şair
    milan kundera'nın la vie est ailleurs* isimli romanının ana karakteri.
    " celui qui aime le printemps ou bien celui qui est aimé du printemps" anlamına gelir ki
    " 'baharı seven' veya 'baharın sevdiği' " gibi çevrilmiş olabilir türkçe'ye.
    annesi adını apollon* koymak isterken çok dalga geçileceğini düşündüğü için verdiği bir isim.
    annesine güzelim şiirler yazan velet*
  • milan kundera'nın yaşam başka yerde adlı romanının 1920'lerde doğan baş karakteri. zaman zaman olgunlaşma arzusunda olan, ergenlik çağındaki jaromil'in başından yer yer geçen gülünç olaylara gülüp geçmek kolay değildir, kolay olmamalıdır.
  • milan kundera jaromil'i pek de yakışıklı olmayan yaşından küçük gösteren çirkin vücutlu bir genç olarak okuyucuya tanıtırken, ressamı daha karizmatik ve etkileyici bir görünümle sunmaktadır ki bunun nedeni yazarın politik olarak kendisiyle uyuşan kişiyi güçlü, uyuşmayanı ise güçsüz olarak sunarak okuyucuyu etkileme girişimi olarak yorumlanabilir.
  • sozkonusu kitabın * kızgın ,heyecanlı, duygusal cocugu, şair adayı.
  • sevdiği hatun onu izlerken bir başka hatunu götürerek, sevdiğini karlar içinde donarak ölüme terk eden karakter. üstelik bundan acıyla karışık acayip bir haz da almıştır kendisi! işte bu his; çekçede olup da diğer dillere çevrilemeyen litost sözcüğüne karşılık gelmektedir.
  • muhtelif entryleriyle beni kopartan... ekşi sözlüğün komiklerinden...
  • yarım donemde hazırlığı bitirerek bana 1.sınıf konusunda abilik yapmakta olan , dersler hakkında danşmanım
  • mıncır, bıcır ve fıştık bir kişiliğe sahip olup yaşlı ve yamuklara karşı kutsal ittifak kurmuşumdur kendisiyle. daim olsun diyorum...
  • çilesi bitmez bu çocuğun ya "nerdesin?" diye sorup dururlar ya da "son" başlıklı mailler atarlar her gün.
  • bu entryi jaromil'in ardından bir şeyler söylemek istediğim için yazıyorum. yalnızca jaromil değil aynı zamanda annesinin de ardından söylemek istediğim sözler var. bu sözlerin ne kadarı benim hikayemden geliyor ne kadarı kunderanın kurgusu bilemeyeceğiz. (bkz: yaşam başka yerde) bu akşam uzun, yabani ve özensiz bir entry girmek istiyorum, aksın gitsin diye.

    aslında böyle yazılar yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. ben diye başlayan cümleler, birinci tekil şahısta çekimlenmiş filler ve düşüncelerin incecik bir tülle bile örtülmeye ihtiyaç duyulmadığı entryler:
    burası sizin günlüğünüz değil küçük hanım!
    biz buraya kitapla ilgili bir şeyler görelim diye geldik birileri yine kendi kendilerine konuşmuş.
    kardeş bu ne ya!

    bu cümleleri siz kurmadınız lütfen alınmayın bu cümleleri benim içimdeki siz kuruyorsunuz. birileri sürekli olarak bu davranışın naif, anlamsız ve uzun vadede yanlış olduğunu söylüyor. ekşi'ye yazarken bu sizlersiniz sevgili okuyucu. o yüzden tüm dünya gibi burası da bazen kötücül, çoğunlukla eleştirel ve nihayetinde ürkütücü bir platform.

    jaromil 24 yaşında ölüyor. bir devrimci şair olarak. 24 yaşındayım, ölümü bazen burnumun ucunda hissediyorum. bu her zaman korkutucu olmuyor hatta itiraf etmek gerekirse ölümden korkmuyorum. ama yaşam başka yerde diyerek bir ömür geçirmek beni fevkaladesiyle korkutuyor, boğuyor ve kendimi sık sık yaşam başka yerde derken buluyorum.

    roman kundera'nın ilk eseri. parlak zekalar yazdıkları ilk eserlerden kendilerini belli ediyor. eleştirilecek bir şey yok, ya da eleştirmek benim haddim değil. dünyadasın bir roman yazıyorsun ve roman zaten yeterince buruk. allah daha ne dert versin?

    bu roman kunderanın dünyayla ilişkilenme biçiminin bize sunulmuş ilk örneği. şimdi kalkıp kardeş sen niye böyle bağ kurmadın da öyle bağ kurdun diyemem. dediğim yazarlar yok mu var, ama kundera romanını yazarken jaromil'i onunla birlikte izledik, kundera jaromil'in pencere açıcısıydı. başlangıç noktasını kundera belirledi ama jaromil kendisi yürüdü. böyle olunca durup da sen ey yazar kurtar artık şu çocuğu annesinin büyüsünden diyemiyor insan. ama şöyle diyor: jaromil, artık bi hamle mi yapsan?

    gerçi jaromil ne yapabilirdi? bu uçsuz bucaksız denizde yüzerken, karaya bu kadar uzakken, gideceği yönü böylesine kestiremiyorken, jaromil ne yapabilirdi? evet bu yoğun şefkatimden jaromil'i kendimle özdeşlediğim aşikar oldu diye düşünüyorum. ama anneye de haksızlık etmek istemem. bence bu hikayenin baş kahramanı jaromil değil annesi. tarih denilen o uzayan sakızın nasıl bir şey olduğunu böyle romanlarla öğreniyorum ve kendime diyorum ki hayatta herkes sürekli başrolü oynuyor ve hayatta herkes yan rolü oynuyor.

    jaromil'in annesi hayatının anlamını bulmuş bir kadın. jaromil'e sahip olmak annesinin hayatını kurtarıyor. yalan yok, metnin özellikle ilk bölümünü okurken anne ile öyle bir özdeşleniyorsunuz ki, göğsünüzde emzirdiğiniz sizin bebeğiniz oluveriyor. tüm sevgi dolu hamilelerin ve annelerin yaşadığı bir erinç hali bu. ancak tehlikesi şurada gizli, bebeğinizin başka bir varlık olduğunu unutuyorsunuz. bebeğiniz size ait değil, sizin değil ve kesinlikle siz değil. jaromil'in annesi bu bilgiyi kabul etmeyen annelerden, bilgiyle karşılaştığı her an ortalığı nasıl velveleye verdiğinden anlıyoruz durumu. ama yine de tekrar etmek istiyorum: jaromil annesinin sevgilisi, biriciği, hayatının anlamı. annesi de bir savaşçıya yakışır biçimde kendisinin olan için mücadele ediyor, bastırıyor ve sahipleniyor.

    peki jaromil'e ne oluyor? anneleri tarafından çok sevilmiş çocukların yüzlerinden taşıdıkları o güzellik halesi sebebiyle bir türlü dünyayla ilişki kuramıyor. yarının peşinde koşan sosyalist bir şair olarak gözlerini yumuyor 24 yaşında hayata. bugünde olan her şeyi küçümseyen, yarının güzelliği uğruna çekilecek acıları biraz daha hızlı biraz daha yoğun biraz daha erken yaşayan tüm devrimciler gibi.

    jaromil'i neresinden tanırsınız derseniz, iç çamaşırından derim. metinde bu konu o kadar eğlenceli bir biçimde anlatıldı ki genç adamın lirik ve bir o kadar da masum keşiflerini unutmak mümkün değil, ama kesinlikle küçümsemiyorum aksine gerçekçiliğinden ötürü saygı dolu ve utangaç bir gülüş bırakıyorum buraya. duygusal iniş çıkışları ve hisleri aktarma becerisiyle kundera, bu bölümlerde kendisine bilhassa hayran bırakıyor. sevmek ve sevişmek üzerine kafa karışıklıklarınız varsa jaromil belki size de yardımcı olur. cinsellik metinden öyle fışkırıyor ki kitabın kapağına cinselliğin keşfi diye bir alt başlık ekleseler kesinlikle yadırgamazdık.

    jaromil'den ne öğrendim diye düşünüyorum, jaromil'den ne uğruna öleceğime iyi karar vermem gerektiğini öğrendim. bu bilgi aynı zamanda ne uğruna yaşayacağımı da belirler. zira küçük hayatlarımız, annemiz sevgilimiz ve tanrımızdan başka kimseyi çok fazla ilgilendirmez.

    jaromil'in unutuluşundan öğrendiğim gibi unutulmak bana özgü bir sorun değil, gerçi unutulmak sorun değil. unutulmak dünyanın dönmesi gibi bir şey, dünya dönerken bizleri aşağı atıyor ve ister istemez, düşüveriyoruz. buna karşı koymanın da alemi yok arkadaşlar, burada varoluşçu bir hüzünden bahsediyorum ama siz yine de üzülmeyin. aslında şunu söylemek istiyorum: anneniz, sevgiliniz ve tanrınız, dünya bu üç kişiden oluşuyor. yaşam bu üç kişiyle dönüyor ve anlam bu üçlü arasından neşet ediyor. şiirlerimiz bu üçüne, savaşlarımız bu üçüyle ve hayatımız bu üçünde. yaşam burada ve bu üçlüde.

    jaromil, dostum; iyiki kurgusal bir karaktersin.
    jaromil büyümek herkes için zor, o balkonda yalnız başına kaldığında keşke ölmek istemeseydin.
hesabın var mı? giriş yap