• zamanın devrimci gençlerinden,
    dayanıklık abidesi.
    1970'lerde tutuklandıktan sonra çok şiddetli işkencelere maruz kalmasına rağmen konuşmamıştır. gülünün solduğu akşam'da kendisinin ağzından bu işkenceleri anlatan bir bölüm de vardır.
  • 1971 ve 1972de kendisine yapilan iskenceleri erdal oze anlatirken tuyleri diken diken etmistir kendisi. yasadiklari, dunyanin en tepkisiz insanini cileden cikartabilir. donemde uc fidan ve diger yol arkadaslari icin "dayaniklik abidesi" olarak nitelendirilmistir. donemin istanbul emniyet muduru dahil bircok kisi dayanikliligina sasirmis, kendisi uzun zaman ayaginin ustune basamamistir.
  • sol camialarda yalnızca "dayanıklılık abidesi, işkencecileri alt eden" filan olarak hatırlanmaz. hem thko, hem de thkp-c davasında yargılanan tek kişi olan irfan uçar, gördüğünü bütün işkencelere rağmen konuşmaz. konuşması için 1973'teki thkp-c davası duruşmalarını beklemek gerekmektedir. sağmalcılar cezaevinde - aynı dönem münir ramazan aktolga ve yusuf küpeli gibi isimlerin başını çektiği - devrimci gençlerin 'emperyalistlerin oyununa geldiği' vb. tespitlerde bulunur. kapitalizmle emperyalizmi birbirinden tamamen ayıran; kapitalizmin teknolojik gelişim süreciyle işçi sınıfını ortadan kaldıracağını ve bunun da sınıfsız bir topluma gidiş demek olduğunu, bu yüzden ülkede kapitalist gelişim unsurlarını desteklemek gerektiğini, bu unsurların da süleyman demirel'de cisimleştiğini, ancak yerli sermayeyi kalkındırmak isteyen demirel'in amerikancı ordu güçleri tarafından -devrimci gençlerin küçük burjuva radikalizminin de kullanılarak- alaşağı edildiğini, oysa ki tağmaç - gürler darbecilerine karşı demirelci çizginin yani -12 mart işkencecilerinin başı olarak bilinen faik türün ve ekibinin - desteklenmesi gerektiğini vs. savunmaya başlar.

    1973'teki duruşmada ise söz aldığında aynen şunları söylemiştir : "hepimiz anarşizm bataklığına saplandık. bu pisliğin içinden kendimi çekmek istedikçe daha da battım." bu girişin ardından siyasi tahlillere girişir ve yukarıda özetlemeye çalıştığım fikirlerini sıralar. "süleyman demirel'e gözbebeğimiz gibi bakmalıyız." veciziyle de bu faslı bitirir.

    işkenceli sorgulardan tek kelime konuşmadan çıkan irfan uçar mahkemedeki ifadesinde örgütünden ve arkadaşlarının ayrıldığı ve artık farklı düşündüğünün can güvenliğinin kalmadığını söyler ve mahkemeden "devrimcilerin olası saldırılarına karşı" korunma talep eder. küpeli ve aktolga ile beraber uçar'ın girdiği bu çizgi devrimci gençlik hareketinde büyük bir şok yaratır.

    cezaevinden çıktıktan sonra ise adalet partisi saflarında siyaset yapacaktır.
  • ''ılgaz aykutlu geldi yine.
    ''bunu hücresine götürün!'' dedi.
    ayaklarımı bezlerle sardılar.
    ayakta duramıyordum.
    iki polis koltuk altlarıma girdiler, üst kata, birinci şube'ye çıkarmaya başladılar. ayaklarım yerden kesilmişti. bu polislerin arasında ne kadar iyi insanlar da var, ayaklarımı yere bile değdirmiyorlar, diye düşünüyordum.
    üst kata gelmiştik.
    ''tuvalete gidebilir miyim?'' dedim.
    ''gidersin, gidersin'' dediler.
    ve tam üst kata çıkar çıkmaz bu ''iyi'' insanlar küt diye yere bıraktı beni. değil ayakta durmak, ayaklarımı denetleyemiyordum bile. yığıldım.
    iki polis beni sürüye sürüye götürdüler. bu arada arkadan yetişen polislerle birlikte, beni sürükleyen iki polis durmadan rastgele vuruyorlardı.
    işte o zaman, neden alt katta ayaklarımı yerden kesip beni hızla yukarı çıkardıklarını anladım;neden yere bastırmadıklarını anladım:

    herhangi bir nedenle şubeye gelen sivillerin, kanlı bezler sarılı ayaklarımı görmelerini önlemek ve yerlere kan izleri bırakmamak istiyorlardı.''

    keşke hep direnç anıtı olarak kalsaydı dediğim insan.
  • erdal öz'ün gülünün solduğu akşam'da çok naif ve kibar bir şekilde sitem ettiği insan.
    aşağı yukarı şöyle yazmıştı diye hatırlıyorum: "bu yazdıklarımla sevgili irfan'ın değişen hayatında ayak tabanları yeniden sızlatır mıyım bilmiyorum ama bunu hiç istemem".
  • "münir aktolga’yı ve irfan uçar’ı, daha 12 mart öncesi dönemden, 1968’lerden tanırım . münir aktolga ile, 1968 yılının kasım ayında çıkmaya başlayan aydınlık sosyalist dergi’nin yazı kurulu’nda birlikte çalıştık. ciddi, okuyan, düşünen, lider vasıfları olan bir gençti. irfan uçar’la da, 1969 yılının sonunda seçilen, atilla sarp başkanlığındaki dev-genç merkez yönetim kurulu’nda bir süre birlikte çalıştık. irfan, o sıra, dev-genç genel sekreteriydi. yoksul bir aileden gelen, ağırbaşlı, sorumlu bir insandı. 12 mart döneminde, elrom olayıyla ilgili olarak ele geçtikten sonra, ayakları patlayıncaya kadar korkunç bir işkence görmesine rağmen, ağzını açıp tek kelime söylememişti. mamak cezaevine geldiğinde topallayarak yürüyordu. ona, cezaevinde hepimiz sonsuz saygı gösteriyorduk.

    ne var ki, dev-genç duruşmalarından birinde söz alıp, bundan böyle "devrimcilikle herhangi bir ilişkisi kalmadığını" açıkladı ve mahkemeden, devrimcilerin muhtemel saldırılarına karşı korunması talebinde bulunarak hepimizi şok etti."

    kaynak
  • "sen abdülhamit'i savundun" cümlesine eğer o gün programda olsa kürkçü'yle beraber maruz kalacak olan kişi. işkencedeki tavrı bilinir; ama ertuğrul kürkçü'yle beraber mahkemede yaptıkları açıklamalar örgütlerince dışlanmalarına neden olmuştur.

    yıllar sonra mahmut övür'e demirel övmüş. "baba dostu" demirel'le sonraları (özellikle 90'larda) barışan doğu perinçek bile 12 mart döneminde onun anti amerikan ve yerli milli biri olduğunu söylememişti, onu da hatırlatalım.
hesabın var mı? giriş yap