*

  • hayata bakis ve yasayis tarzina reset atmak. tutunacak yer olmadigindan ister istemez kendi ayaklari uzerine basmak, cizgileri izlemeden yurumek..
  • aramaya inanmaktan vazgecmektir.
  • (bkz: umutsuz olmak)
    hayal kırıklıklarından minik tepecikler oluşturmuş kişinin varacağı sonuçtur inancını yitirmek. tüm inandıkları bir bir parçalandığında, tüm değer verdikleri teker teker terk ettiğinde kendini içinde bulduğu durgun, hüzünlü, bıkmış, tepkisiz haldir.

    yaşamakta tat bulunmaz artık, sevmek içinde barındırdığı en önemli öğesini yitirmiştir.*
  • neye ya da kime karsi inancinizi yitirdiginize gore etkisi degisecek olan durum. ayrica bu nokta, durum karsisinda takinacaginiz tavri da etkiler. bu tavir sizin sececeginiz birsey olabilecegi gibi, neye/kime inanc yitirildigine bagli olarak kendiliginden de gelisebilir. genelde olgunun/kisinin sizin dusundugunuz gibi olmadigini fark etmenizle ** ortaya cikar.
  • basladigin noktaya donmektir.

    masallar sevgiyi anlatirdi.. kucuk bir cocuk vardi, ah ne aci ama masallara inandi. bu bir itiraf degil, ancak o cocuk yalnis seye yanlis seyi tercih etti... sadece o sicak ayni zamanda da surekliyici cocuk hikayelerine inandigi icin degil, hem de birine guvendigi icin...

    bugun arkaya donup baktiginda yine bir kez daha pismanlik gormek o cocuga inancini yitirtiyor, kendine olan inancini..
    (bkz: i wish)
  • beklerken uyuyakalmaktır..
  • düşman başınadır.. özellikle kendine olanı.
  • bu duygunun yüreğin tam o orta noktasına düşüp de, ılık ılık etrafa yayılmaya, bir yandan da yavaş yavaş içine çekmeye başladığı tam o an, dalıp gitmemeli, içi geçmemeli insanın, hele uyuya hiç kalmamalı, az ilerde çok sağlam kavranması gereken keskin bir viraj çıkabilir karşısına.
  • bir canlı türünün bu dünyada başına gelebilecek en kötü şeylerden biri.

    tanrıya mı, allaha mı, sevgiye mi, aşka mı, işe mi, acıya ya da neşeye mi, zevke mi; neye inanıyorsanız yani aslında siz farkında olmasanız da neyse işte sizdeki motoru çalıştıran, ona olan inancınızı kaybetmek.
    o anlamsız, açıklanamaz, sizden başka hiç kimseye doğru gelmeyen, sizden başka herkesin anlamsız bulduğu şeye inancınızı yitirmek, artık ona inanmamak. onu düşünürken tanıdıklığını yitirmesi artık sizin içinizdeki, yabancı gelmesi. bi garip gelmesi, böle mi düşünüyomuşum ya demek gibi içinden gizli gizli yıllar önce yazdığınız bi yazıyı, yıllar sonra bulup okuduğunuzdaki his gibi. hatırlamak gibi eski bi arkadaşı ama artık beraber güldüğünüz anları hiç hatırlamamak gibi. sadece evet, öyle biri vardı demek gibi. öperken dudaklarından aylar sonra sevgilinin, dudaklarından dökülen her bir kelimeyi düşünmek gibi, o an için tüm dünyayı unutamamak gibi. nasıl üzdüğünü, neden üzdüğünü onu ve seni kelimelerin; dudakların kelimelerden başka bi şey olamaması gibi. duymaması gibi kulakların, sesindeki tedirginlikten başka bi şeyi; müziğin, dalganın sesinin, kuşun şarkısının üzerini örterek tüm dünyayı saran o sesi duymak gibi sadece. sabah sabah köşede servisini bekleyen 7 yaşındaki çocuğa bakınca üzülmek gibi, yılların ağırlığına omuzlarına ya da belki de erkenden gideceğine, karar verememek gibi hangisi iyi; öğrenemeden erkenden gitmesi mi, kalıp bir ömrü öğrenerek bekleyip gidememesi mi?

    hiç bi şeyi yapmamak işte; uyanma, uyuma, kalkma, yürüme, tuvalete gitme, yüzünü yıkama, hiç bi şey yeme, açma, konuşma, görme, duyma, hissetme. o boşluğa bak sadece, yiten şeyin, kaybettiğin ya da kaybolan şeyin bıraktığı boşluğa bak. bak, hiç bi şey yapmadan, ona öylece bak. nası bi yeri varmış, nelerin içinde kendine yer açmış, neler onun duvarları olmuş, onu sınırlamış ya da dağılmasını önlemiş. neyin içine oturmuş, neyin şeklini almış, nelere şekil vermiş, nelerin eli ayağı kolu bacağı olmuş, neleri bırakıp gitmiş arkasında ? o boşluğa işte öylece bak, gözlerin açık ya da tamamen kapalı. öyle hiç bi şey yapmadan, durup bak. gözlerin alışır bi süre sonra belki o karanlığa, o boşluğa. görmeye de başlarsın ?
hesabın var mı? giriş yap