• ilk kez platon un euthyphron ile diyalogunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problemdir. euthyphro ikilemi olarak da karşımıza çıkabilir bir kavramdır. 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur.

    islam felsefesinde (kelam) bu konu hüsün-kubuh meselesi olarak tartışılmıştır. hüsün (hüsn) ve kubuh (kubh) güzel ve çirkin anlamına gelmekle birlikte estetik bir ifade değil, ahlaki bir ifade olarak kullanılmıştır. iyilik, kötülük ve adalet gibi kavramlar "şer'i midir yoksa akli midir" şeklinde özetlenebilecek olan bu tartışmada eş'ariyye ve selefiyye ile şâfiî, mâlikî ve hanbelî usulcülerine göre bu kavramlar şer'îdir (yani tanrı istediği için iyidir), buna karşın cehmiyye ve mutezile başta olmak üzere şia, kerrâmiye usülcülerine göre aklidir (yani bizatihi iyidir.) matürudiyye ve hanefi usulcülerinin çoğunluğu bu kavramların akli olduğunu kabul etmiş, küçük bir kısmı ise ara bir yol bulmaya çalışarak, bazılarının akli bazılarının şer'i olduğunu ileri sürmüştür.

    ikilemin bir ucunu oluşturan mutezile'ye göre iyilik, kötülük, adalet gibi ahlaki değerler, vahiyden bağımsız, gerçek bir varoluşa sahiptirler. davranışları ahlaken iyi veya kötü kılan objektif özellikler vardır. bir davranışın ahlaken iyi veya kötü olması, allah’ın onu emretmesi veya yasaklamasıyla değil, o davranışta bulunan faydalı veya zararlı olma gibi birtakım özellikler sebebiyledir. hatta allah’ın bir davranışı emretmesi veya yasaklaması, adı geçen davranıştaki bu özelliklere bağlıdır. vahiyden bağımsız, objektif bir varoluşa sahip olan ahlaki değerler, mutezili kelamcılara göre, genellikle sadece insan aklıyla bilinebilir. antik yunan felsefecilerini islam düşüncesi ile bağdaştırmaya çalışan ibn-i rüşd de mutezile ile benzer bir tutum almıştır.

    eş’ari ve gazali de dahil eş’ariyye ekolüne bağlı olan kelamcılara göre ise, adalet, iyilik, kötülük gibi ahlaki değerlerin allah’ın emretmiş olmalarından başka bir manaları yoktur. buna göre allah tarafından emredilen, buyurulan davranışlar ahlaken iyi, yasaklananlar ise ahlaken kötüdür. gazali'nin bu konudaki yaklaşımı ikilemin diğer ucuna güzel bir örnek sayılır. gazali'ye göre iyilik, kötülük, adalet gibi kavramların bir anlamı yoktur, çünkü bu kavramların kendi başlarına anlamlarının olması tanrının iradesi ile çelişir. gazali'ye göre "yüce allah'ın, mükellef kıldığı kulları kendisine itaat ettikleri zaman, bu itaatlarından dolayı sevaplandırması veya mükafatlandırmasının vacip olmadığını iddia ediyoruz. aksine yüce allah, dilerse onları sevaplandırır, dilerse cezalandırır, dilerse yok eder ve haşretmez. bütün kafirleri affetmesi ve bütün mü'minleri de cezalandırması, onun için bir şey ifade etmez. bu, onun nefsinde imkansız olmadığı gibi; ilahi sıfatlardan herhangi bir sıfata da aykırı düşmez. çünkü teklif, allah'ın kendi kulları ve mülkleri üzerinde bir tasarruftan ibarettir. ayrıca bu üç anlamda sevabın vacip olmasının anlaşılması imkansızdır. üstelik husun (iyi) ve kubuh (kötü) deyimlerinin de bu konuda bir anlamı yoktur."

    maturidi’ye göre iyilik, kötülük gibi ahlaki değerler, ontolojik manada objektiftirler. insan davranışları, bizzat iyi olanlar, bizzat kötü olanlar ve bu ikisi arasında bulunanlar olmak üzere üçe ayrılırlar. bizzat iyi ve bizzat kötü olanın bilgisine insan aklı, vahiyden bağımsız olarak sahip olurken, diğerleri ancak vahiyle bilinirler.
  • ilahi buyruk teorisine karşı getirilebilecek argümanlardan önemli gördüklerimi basitçe aktarayım. genelde bu argümanlar birbirini ima ediyor, yani diyelim özsel iyilik argümanı açık olmasa da keyfilik argümanını içeriyor (ve vice versa), yine de ayrım yapılabilecek kadar birbirinden ayrılar.

    benim favori argümanım özsel iyilik argümanı (essential goodness argument). şöyle formüle edebiliriz:

    (1) x olmak, x sahibi yapan niteliklere sahip olmak demektir.

    (2) ahlaken iyi olmak demek, iyilik niteliklerine (property) sahip olmak demektir.

    (3) tanrı ahlaken en iyidir

    (4) o halde, tanrı'nın iyi olması için iyi yapan niteliklere sahip olması gerekmektedir

    (5) o halde iyilik nitelikleri tanrı dışında vardır

    (6) o halde ilahi buyruk teorisi (ibt) yanlıştır.

    yani; tanrı için iyi diyebilmemiz için, onu iyi yapacak niteliklere sahip olması gerekir. "tanrının özü iyidir" diyerek tanrı ve iyiliği özdeşleştirmek de pek makul bir yanıt olmaz. çünkü hâlâ "tanrının özsel iyiliğini kanıtlayacak tatmin edici bir teori öne sürmek" gerek ki yanıt döngüsel ve boşa gönderme yapan olmasın. [1]

    ikinci argüman, yani keyfilik argümanı şu:

    (1) ya tanrı'nın buyrukları keyfidir (arbitrary) yahut da nedenlere dayanmaktadır. (grounded in reasons)

    (2) keyfilik ahlakın temeli olamaz

    (3) o halde tanrı'nın buyruğu farklı nedenlere dayanmaktadır.

    (4) o halde ahlakı temellendiren şey tanrı'nın buyrukları değil, bu nedenlerdir. [2]

    bu iki argümanın birlikte yeterince güçlü olduğunu düşünüyorum. fakat ilahi buyruk teorisini revize ederek kurtarma imkanı var gibi görünüyor. nedir bu? tanrı'yı bir ideal gözlemci olarak varsaymak:

    “tanrı omniscient olduğu için tüm ahlaki bilgilere sahiptir, mutlak iyi olduğu için ahlaken yanlış emir göndermez, o halde onun emirlerine uymamız gerekmektedir.”

    bu versiyonda tanrı kural yapıcı değil; kuralları iletici. teorik olarak bu versiyonda tanrı'nın iyiliği konusu çözülmüş oluyor ama bunun da teistler için kendi sıkıntıları var. hristiyanlığı pek iyi bilmediğim ve islam daha kural-koyucu bir din olduğu için islam üzerinden örnek vererek gideceğim.

    bu tür ideal gözlemci olarak tanrı konseptinin sıkıntısı epistemolojik/vahiysel. şöyle:

    (1) tanrı en iyi olandır

    (2) tanrı ahlaka aykırı olabilecek emir göndermez (1'den)

    (3) eğer tanrının olduğu iddia edilen emirlerde ahlaki olarak sorunlu görülebilecek emirler varsa ya bu emirlerin varlığından şüphe etmeli ya da bu tanrıya inancı terk etmeliyiz.

    misal, tanrı'dan geldiği iddia edilen bir kitapta "çocuklara tecavüz edin" diye bir emir olduğunu düşünün. bu ahlaki ilkelere (hele ki ideal bir gözlemcinin düşünebileceği ilkelere) ters gelmektedir. burada biz ya (a) bu emirin kitapta olmaması gerektiğini söyleyeceğiz ya (b) tu tanrıya inancı terk edeceğiz ya da (c) tanrı'nın aşkınsallığına sığınacağız. a ve c burada bana sorunlu görünüyor epey.

    eğer bu (a)'dan yola çıkarsak ve bu emrin ilahi bir buyruk olamayacağını ve kitapta yer alamayacağını söylersek bu sefer kitabın tamamından şüphe etmemiz gerek. çünkü bu durumda kitabın hangi kısımlarının (ya da herhangi bir kısmının) tanrı vahyi olduğunu bilmemize imkan kalmıyor gibi görünüyor. bir müslüman el kesme ayetlerini reddederse, geri kalanını reddetmemek için ne gibi bir gerekçesi kalabilir? bu opsiyon çözdüğünden çok sorun yaratıyor gibi.

    peki neden tanrı'nın aşkınsallığına başvuramayız? yani, tanrı'nın bizden çok bilgi sahibi olduğunu, biz bilmesek de bunu buyurmak için bir nedeni olduğunu söyleyemeyiz? en basit cevap şu; bu tüm ahlak algımızı altüst eder. kimseye zarar vermemek prima facie bir ahlaki ilke. bunda herhangi bir sorun, şüphe etmek için bir sebep görünmüyor. fakat tanrı "tüm çocuklara tecavüz etmelisiniz" gibi bir emir gönderdiğinde bize korkunç gelen, dahası tüm ahlaki yargılarımıza ve yargı yetimize karşı bir buyruğa uymamız gerektiğini söylemiş oluyor. eğer ahlakilik bizim ahlaki sezgilerimize bu kadar ters düşebilecek şeyleri gerektirebiliyorsa ne yaptığımızın ahlaki ne yaptığımızın gayrıahlaki olduğunu nereden bilebiliriz? nasıl ahlakı anlamlandırabiliriz? bir ahlak felci yaşarız. bu yüzden tanrısal aşkınsallık da en az (a) kadar sorunlara gebe.

    peki bu ne demek? islam için ne ifade ediyor? normal durumlarda bir insana sonsuza kadar işkence etmek (a.k.a cehennem problemi); eşcinselleri öldürmek; zinaya kırbaç cezası vermek ahlaken çok sorunlu görünüyor. açıkçası tarihselciler dahil dindarlar bunlar için pek makul nedenler üretemiyora benziyor, vahiylerden şüphe etmek ya da tanrı'dan vazgeçmekten başka çözüm üretemedikleri vakit islam'a karşı kuvvetli bir argümana benziyor. belki bunun üstüne daha teferruatlı uğraşırım bir ara.

    --------

    1: https://www.cambridge.org/…5e17124dd019ab82733bd373

    2: http://www.patheos.com/…n-to-divine-command-ethics/

    ayrıca: https://www.amazon.com/…d-good-enough/dp/0742551717

    ideal gözlemci teorisinin iyi bir eleştirisi için bkz: moral realism*, ch.2 "the constructivist challenge", russ shafer-landau
  • kuran'daki konu ile ilgili ayetler şöyle:

    herhangi bir kötü şey işledikleri zaman, "atalarımızı böyle yapar bulduk; allah da bize öyle emretti," derler. de ki: "allah kötü bir şeyi emretmez. allah hakkında nasıl olur da bilmediklerinizi söylersiniz?" (a’râf 7:28)

    ben bu meseleyi şöyle anlıyorum; ahlaki iyi tanrının yaratmasından bağımsız bir olay değil.tanrı bir sistemi yarattığında onun için iyi ve kötü olan şeyleri bizzat belirlemiş oluyor.bunun ardından özgür irade sahibi varlıklara kendi yarattığı sistemin bilgisini iletiyor.

    bu şuna benziyor.diyelim ki peeves bir bilgisayar programı yazdı ve kullanıcılara programın nasıl etkili kullanılacağına dair bir kitap gönderdi.burada programın iyi kullanılması peevesin isteginden bağımsız değil, çünkü programı yazan o.ama program peeves'ten ayrı bir varlığa sahip, dolayısıyla peeves tamamen keyfi bir kitapçık yazmadı.gibi.
  • insanlığın en büyük kafalarının boş bir ideadan yola çıkarak iki bin dört yüz yıldır çelişmez bir
    sonuca ulaşmak için çabaladığı, kafa patlattığı
    yine de mantıklı bir cevap üzerinde uzlaşamadığı bi konu.

    aslında modern bilim bu sorunun cevabını verdi ama hala neyin ne olduğunu söyleyen harici bir
    varlığın olduğuna inanan bazı teolog ve filozoflar
    metafizigin karanlık dehlizlerine inerek derin düşünceler eşliğinde karanlıktan boşluğa kayıp duruyorlar. ilginç.

    aramızda hala "kainatı, galaksileri ve karadelikleri
    yaratan o büyük gücün iki hemcins biraz eğlendiğinde kahrolduğunu düşünen" insanlar var.
  • ahlaki şüphecilik argümanlarını (ör. evrimsel argüman, uzlaşmazlıktan argüman vs.), teistik bir meta etiği savunmak için kullanamayız çünkü bu argümanlar teistik meta etiği eleştirmek için de aynen kullanılabilir. ahlaki sezgilerimizin ancak tanrı varsa güvenilir olacağı yaklaşımını ele alalım. bu iddianın kendisi zaten ahlaki sezgilerimizin tanrıdan bağımsız olarak güvenilirliğini varsayıyor. “iyi bir tanrı bizi güvenilmez sezgilerle yaratmazdı” şeklinde örtük bir varsayıma dayanıyor bu iddia, yani iyi olmanın gereklerinden en az bir tanesini tanrıdan bağımsız şekilde bilebiliyor olmalıyız bunu bilebilmek için. not: tanrının iyiliğine atıf yapmadan, onun ahlakla ilintili olmayan özelliklerine atıf yaparak (mesela bizi ahlaki sınav için yaratması gibi) benzer bir sonucu savunamazsınız, iyi olmayan ve bizi sınav için yaratan bir tanrı güvenilmez sezgilerle yaratabilirdi zira. ahlaki şüphecilik argümanları çalışıyorsa ya teist de ahlaki şüpheci olmalı ya da sadece dini emir ve yasaklarla ahlaki değerleri öğrenebileceğimizi varsaymalı.

    peki bu ikinci yaklaşım savunulabilir mi? bunu savunan biri örneğin din çocuklara tecavüz etmeye doğru deseydi bunu doğru kabul edeceğini kabul etmek zorunda. belki dindar (ecnebilerin deyimiyle) “mermiyi ısırabilir” ve bu sonucu kabul edebilir. burada akla gelebilecek soru gerçekten de dini inancın sağlamlığına dair gerekçelerin çocuklara tecavüz etmenin yanlışlığına inanmak için sahip olduğumuz gerekçelerden daha güçlü olup olmadığı. neden ahlaki sezgilerimize karşı bu kadar şüpheci olup öte yandan teistik argümanların başvurduğu sezgileri öylece kabul edelim? çocuklara tecavüz etmenin yanlış olduğu, teistik argümanlardaki kritik öncüllerin tümünden daha bariz olarak doğru görünüyor akla. evrimsel çürütme ve uzlaşmazlıktan argümanların ‘hassas ayar’ veya ‘kozmolojik argümanlar’daki metafiziksel kabuller için çalışmayıp sadece ahlak için çalışması garip. her şeyi yaratan mutlak bilgili ve süper güçlü adil bir varlığın olduğu ve bu varlığın yüz yıllar önce spesifik bazı kişilere vahiy gönderdiği inancını temellendirirken kullanacağınız tüm öncüllerin ‘acı kötüdür.’ den daha sağlam ve daha açık şekilde rasyonel olduğunu düşünüyor musunuz gerçekten? tahmin ediyorum ki kuran ve incil’in içinde anlamı ihtilaflı olmayacak şekilde “bebeklere zevk için işkence edin” tarzı hükümler olsaydı birçok kişi bu dinlere inanmazdı.

    sonuç: teizm ahlaki bilgi için bize herhangi bir katkı veya alternatif sunmuyor.
hesabın var mı? giriş yap