• basrolunde artik yildiz olmayi hak eden genc kieran culkin'in oynadigi ve bir tur holden caulfield vari ergenlik, isyankarlik temasi etrafinda donen, islevsiz aile trajedilerinin yeni bir ornegi, elestirmenlerden tam not alan 2002 yeni sezonunun gozdesi filmlerden.
  • aklimdan cikmayan, nasil bu kadar iyi olabilir diye dusunup durdugum, bir an once dvd'si ciksa da bastan sona izlesem, kieran culkin'in devlestigi, jeff goldblum'um karikature donustugu ve guldurdugu, komik ve neseli film. ilk defa ryan phillippe'yi dovmek istedim, rolunun hakkini vermis o da yani.
  • her ne kadar kieran culkinin devlestigi film olarak akillarda kalacak olsa bile, kim unutabilir ki igby'nin 10 yasindaki halini en maksimum muziplikle canlandiran kiraz dudakli rory culkinin kalpleri fethedisini...zaten rory'ye you can count on me ile vurulan bircok kisi, simdi de hem culkin kardeslerin hem de ryan phillippe ve susan sarandonun harika oyunculuguyla kanli canli bir islevsiz aile olarak onlerine cikan bu ailenin drami karsisinda ezilip buzulup kaldilar.

    hakli olarak holden caulfielde ve hatta harold and maudeun olum meraklisi harold'una yapilan bircok referans bir kenara birakilip izlendiginde bile tat veren, kendi icinde guzel bir film...
  • annenin (bkz: susan sarandon) kacak oglunu (bkz: kieran culkin) uzun sure sonra ilk kez bir restoranda gordugunde onu kisacik bir suzdukten sonra soguk bir sekilde 'i see you have perfected the hobo look' demesi nasil unutulur...phonynin boylesi nuktedan bir anne ile, hoboluga giris 101'in en iyi ogrencisi igby'nin bulusmasinin garip dinamigine ancak boyle iyi secilmis bir cumle tercuman olur...
  • yonetmeninin pek ekmek yemedigini hissettiren, oyuncularinin ve referanslarinin* sirtladigi keyifli bir film. ic gidiklayici anne susan sarandon, latent agabey ryan phillippe, holden caulfield in golgesi gibi dolasmasina ragmen begenimizi* kazanan kieran culkin, sinek* jeff goldblum, warholish jared harris ve parker posey imitasyonu gibi duran amanda peet bir yana, her zamanki gibi gozden kacan claire danes*, izlemeye doyum olmayan oyuncular arasinda en cok krediyi hak eden aslinda. her bir repliginin, insani gulme komasina sokabilecek potansiyele sahip olmasi da ayri bir guzel.
    (bkz: i roll perfect joints)
    (bkz: whenever i m at a loss i dip into rilke)
    (bkz: that s funny)
  • başından sonuna dek the catcher in the rye ın etkilerini hissettiren , içinde bir çok ironik konuşmanın geçtiği , bill pullman ı en sonunda iyi bir rolle karşımıza kısa da olsa çıkartan , ve kesinlikle şu ana kadar izlediğim en güzel pişmanlık sahnesine sahip film . izledikten bir kaç gün sonra bile sevgili holden vari kieranın vaftiz babasıyla yaptığı konuşma hatırlanır .
    your mother is dying
    oh yeah ?
    yeah
  • oyuncularin performanslari, diyaloglar bi yana soundtrack bakimindan da güçlü bir film idi zevk alinarak izlendi,dinlendi..
    the dandy warhols - bohemian like you ve boys better
    badly drawn boy - everybody's stalking
    travis - the weight
    coldplay - don't panic vs. gibi müzikler vardi..
  • j.d. salinger kitaplarini okuyanlar bilirler amerika'da, ozellikle new england bolgesinde ne kadar ust sinif ama bozuk duzenli aileler oldugunu. lakin bu aileler cocuklarini cok kucuk yaslardan ozel okullarda cocukluklarini yasayamayacak denli ciddi egitim merkezlerinde, milyonlarca zevksiz aktiviteler -cocuklarini zevk aldigini umursamadan, zevk almalarinin sart oldugunu ve onlarin iyiligi icin oldugunu dusunerek- esliginde yetistirirler. ve bu cocukluklarini yasayamayan ve 8 ya da 9 yaslarinda william faulkner okumaya baslatilan cocuklar, ileriki yaslarinda, kendilerini yavas yavas tanimaya basladiklarinda gercekten ne istediklerini ve istediklerinden ne kadar uzakta olduklarini farkedince icinden cikilmasi zor bir depresyona girebilirler. bunlarin ornegini catcher in the rye ve franny and zooey de oldukca basarili yazilmis bir sekilde gorebiliriz. lakin franny'nin girdigi bunalimdan onu cikarmaya ugrasan abisi zooey'de bu bunalimin onlarin bir "freak" sekilde yetistirilmelerinden, ve daha 8 yasindayken incil'i ve budhha'yi okutturulmalarindan dolayi kacinilmaz oldugunu kizkardesine soyler.

    bu filmde de boyle bir aile'ye mensup igby'nin icine atildigi kaderinden kacisini goruyoruz. karakterler ve oyunculugun basarili oldugunu dusundum ben. senaryonun ise biraz kasinti oldugunu kabul ediyorum. her ne kadar bu insanlar birer viktoryan derecede guzel konusmasi gereken ironik ve zeki bireyler olarak yetistirilse de bu kadar yapay konusmalari biraz garibime gitti dogrusu. igby'nin 15 kati derecesinde zeki ve kulturlu olan holden ve zooey bile salinger'in kitaplarinda daha dogal ve inandirici konusuyorlardi acikcasi. ama bu yapay diline ragmen filme samimiyetinden dolayi isindim diyebilirim. hatta igby'nin annesinin cesedinin uzerinde aglamasi ve "uyan uyan" diye haykirmasi sahnesinde gozlerimin doldugunu da reddetmiyecegim. filmin samimiyeti ve ictenligi karakterlerin iyi yazilmis ve oynanmis olmasinda ve ne yazik ki bu tip ailelerin gercekten bu sekilde islevleri oldugunun bilincinde olmamizda yatiyor bence. ve bu mekanizmadan kacmak isteyen bir gencin new york macerasini da oldukca gercekci buldum diyebilirim. genc yaslarda yetistirilme tarzlarindan ve sorumluluklarindan dolayi kendilerini baski altinda hisseden insanlarin varoluscu bir depresyona girmelerini ve bu depresyondan kacisi aramalarini basarili bir sekilde anlatmis film. izlerken ozdeslesmemek igby'le pek de mumkun olmuyor bazen
  • casting harikasi yapim, lakin jeff goldblum ve susan sarandon'i ilk defa bir karaktere oturmus rollerde buldum. yani susan histerik hatunlari oynasaymis ya hayati boyunca, gozume bir meryl streep kadar girebilirmis. darisini hala bir kaba koyamadigim, ona rol veren yonetmenlerin hele de aksiyon stari yapanlarin zekasini sorguladigim nicolas cage'e diliyorum.

    birkac repligi sevdim, wes anderson tadina yakinlastim, sonuna kadar coktan saraptan kafayi bulmustum. kieran kardesime bu filmden sonra rol vermemisler, oturup dusunmek lazim.
hesabın var mı? giriş yap