• yeni gerçekçilik akımının en önemli temsilcisi vittorio de sica'nın söz konusu bu akımla alakası olmayan ve insanı üzmeyen nadir filmlerinden birisi. sene 1963, başrolda dönemin popüler ikilisi sophia loren ve marcello mastroianni var. film 3 tane birbiriyle alakasız hikayeden oluşuyor ve hem kalitesiyle hem de eğlenceli yanıyla insanı çeken bir atmosfere sahip.
  • itl. dun, bugun, yarin.
  • vittorio de sica'nın bir filmi. sophia loren ve marcello mastroianni oynuyor. komediymiş. bu akşam ankara megapol'de gösterimde.

    (bkz: ieri oggi domani)
  • [bol spoyler içerir]

    de sica'nın müthiş çalışması; haliyle "neden italyan sineması?" diye kendime sorduğumda verdiğim cevaplardan biri. sophia loren'in oynamış olduğu filmlerin neredeyse tümünü izlemiştim de bu eksik kalmıştı. 3 sevimli hikayeden oluşan 63 yapımı bu filmde marcello mastroianni de döktürmektedir, ama esas konumuz loren!

    adelina sbaratti, anna ve mara, üç farklı kadın; tek ortak noktaları bir şekilde marcello'nun karakterleriyle cinsel doyuma ulaşmak olsa gerek. filmin tanıtımlarından birinde trajikomik bulunmuş hikayeler, özellikle de ilk hikayede loren'in hapse girmemek uğruna çocuk üstüne çocuk yapan, çocukları doğurdukça daha da güzelleşen bir kadını canlandırıyor olması ilgiye değer, hele kocası carmine sbarattigiderek halsizleşirken... bu noktada cinsel iştah konusu güzel işleniyor. sadece bu kadarla da sınırlı değil, çoğunluğunun okuma yazma bile bilmediği avam mahallesinin birbirine düşkün insanlarının hikayesi bizim türk sinemasındaki münir özkul'lu, adile naşit'li mahalle dayanışmasını işleyen filmlerdeki hikayelere benziyor: hapse giren adelina için mahallelinin "hapis vergisi" adı altında her kazandıkları paradan bir pay ayırması vs. mahallenin gülü adelina üzerinden sophia loren yüceltildikçe yüceltiliyor.

    ikinci hikayede ise berbat araba kullanan çekici kadın anna molteni suretinde karşımıza çıkıyor loren. zengin ve bir o kadar yenilik arayan kadın, kocasını (o kadar zengin ki, balık avlama zevkini yaşamak için suni göl bile yaptırmış!) aldatmak için seçmiş olduğu erkek ise maddi durumu çok da iyi olmayan renzo. kurgu o kadar basit ki, bir ara göl kenarında duruyorlar ve öpüşmeye başlıyorlar, işçiler bunları görünce vazgeçip tekrar yola koyuluyorlar. daha sonra renzoo arabayı vurunca, "para içine işlemiş olan" (bunu söyleyen de renzo'dur) anna birden romantikliğinden sıyrılır ve malının gözü olur! "canım arabam ... canım arabam" diye ağlarken, yoldaki işçi parçasını hor görünce renzo'yu iyice soğutur kendisinden. arabayı yoldan geçen kodamanlardan birine gösteren (zira renzo öyle mevzudan uzakır ki, anna'nın kürküyle duman çıkan bölgeye tampon yapmaya girişir!) anna'nın herifçiden işittiği söz de pek kallavidir: "böyle arabaları herkes kullanamaz, dante'nin ilahi komedya'sını okuma yazma bilmeyen birinin eline vermek gibi!" de sica'nın ilk hikayesinde avamın çaresizliğindeki trajikomik durum burada iyiden iyiye kendini gösterir. ilk başta bu şaşalı yaşamdan sıkıldığını söyleyen hatunun, arabanın zarar görmesiyle birden "sende değişik bir hava var, etrafımdaki dalkavuklara benzemiyorsun" dediği adamı bir kenara atarak içine işlemiş zehirle kayıplara karışır. hoş bir ambiyans bizi sarar, adelina'nın onu üç kuruşa hapse girmek zorunda bırakan fakirliği burada tam tersine dönüşür.

    üçüncü hikaye ise balkonda genç rahip adayını (din eğitimi almakta olan aslında) azdıran mara'nın sureti altında loren asıl şovunu yapmaktadır. ay altında iki farklı insanın yapmış oldukları sohbet ise harikadır, özellikle de genç çocuğun rahip olmadan önceki son heyecanı mara ile denize gitmek olacaktır. müthiş bir muhafazakar - açık insan tartışması yaşanır; zaten mara ile umberto'nun (genç rahip adayı) konuşmasından anlaşıldığı gibi torununun iyi ahlaklı, dindar bir insan olmasını isteyen anneannenin mara'yla atışması ilgiye değer; hele bir de daha sonra saçına biryantin sürüp cübbesini çıkardığı için ağlayan anneannenin kapısını çaldığı kişi de bizzat mara olur. az evvel fahişe olarak gördüğü mara'yı bu sefer azize olarak çağırır. mastroianni'nin burada canlandırdığı augusto rusconi karakteri ise hafif meşrep mara'nın peşinde kul köle olan adam haliyle, artık yoldan çıkan umberto ve anneannesi yüzünden iyice itilir kakılır. burada feci komik sahneler vardır, hele ki umberto'nun dedesine dikkat derim!

    dikkat edilesi bir diğer notka da hikayenin sonundaki rusconi'nin / mastroianni'nin izlediği mara yani sophia loren striptizidir.

    en nihayetinde sevimli, güzel, izlenesi bir sophia loren filmi. şu ana dek kaçırmış olanlar buldu mu konsun hemen.
  • roma, napoli ve milano' da geçen üç ayrı hikayeyi anlatıyor. bütün hikayeler farklı senaristler tarafından yazılmış, ayrıca 1965 yılında en iyi yabancı film oskarını almıştır.

    http://www.ivid.it/…ttorio_de_sica_009_jpg_xght.jpg
  • vittorio de sica'nın en farklı filmi denebilir bu film için. zira yönetmen genelde filmlerinde umutsuzca iş arayan, hayatta kalmaya çalışan, hayatını idame ettirmek için mücadele eden karakterleri anlatır. iyimser bir tutum takınmadığını da söyleyebiliriz. italya'nın sosyoekonomik, politik vs sorunlarına da bu filmlerinde sıklıkla değinir. de sica bu filminde de fakirliğe odaklanıyor. ama bu kez mizahın seviyesini artırmış. 55 dakika süren ilk hikayede hapse girmemek için sürekli çocuk yapan fakir bir kadın anlatılır. de sica'nın bu hikayedeki italyan mahallesi bizim cennet mahallesi'ni, yeşilçam'dan mahalleleri hatırlattı durdu. eğlenceli, etkileyici ve güçlü bir bölüm bu ilk bölüm. sophia loren ile marcello mastroinni'nin performansları da şahaneydi doğrusu.

    ikinci bölümse sadece 15 dakika sürüyor. bu bölüm bir "yol filmi" olarak tanımlanabilir. zengin, paraya tapan bir kadının çevresindeki erkeklere benzemediği için arabasına aldığı bir adamla sohbetine odaklanıyor bu bölüm. fena değildi. üçüncü bölümdeyse mara adındaki çekici bir kadının eğitimine devam eden rahip adayıyla sohbetine odaklanıyor. üç bölümde de loren ile mastroinni'yi izliyoruz. üç bölümde de farklı karakterlere başarıyla hayat veriyorlar. hoş, eğlenceli ve kaliteli bir film. oscarlık mı emin değilim. oscar aldığını, loren'in de sica'nın matrimonio all'italiana (mastroinni bu filmde de kendisine eşlik eder) filmindeki performansıyla oscar adaylığı aldığını belirteyim.
  • italyan sinemasının benim için üç tanrıcasından** biri olan sophia loren'in kendi yazdığı biyografisinin de ismi aynı zamanda.

    kitaptan: bir film çekimi sırasında hamile olan sophia loren rahatsızlanıp acil servise götürülüyor ve aynı serviste kürtaj olmak zorunda kalıyor.

    "o gecenin en ıstıraplı anısı rahibe hemşirelerin bana suçlarcasına küçümseyen bakışlarıydı. anlayışsız, insancıllıktan uzak her türlü duygudan yoksun bir bakıştı o. bu bedava ve gereksiz küçümseme, gerçeği elinde tuttuğunu sananların cahilliğinden kaynaklanıyordu ve onlar karşılarındaki kadının arzuları, korkuları hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı.''
  • eğlenceli, komik, komik olduğu kadar da etkileyici, naif bir film. filmin başrollerinde mükemmel bir ikili;

    (bkz: sophia loren)
    (bkz: marcello mastroianni)
  • her bölümü alt metinlerce oldukça zengin, sırasıyla;
    dünde kalmış bir suçun telafisi için savaş veren bir kadını, bugünü dolu dolu yaşamaya çalışan bir kadını, yarını için dua eden bir kadını izlediğimiz film.

    son bölümde, rusconinin meydanda beklediği sahnein şimdiki hali ne kadar da tarihi eserlerine saygılı bir devlet dedirtiyor.

    (bkz: navona meydanı)
hesabın var mı? giriş yap