• (bkz: gaz lambasi)
  • bir murathan mungan siiri;
    " bağbozumuydu hiç unutmam
    lambanın ışığı vuruyordu yüzüne
    üzümlere vurur gibi
    sonra sesin,ışıkla aynı rekteydi
    nedense bal demek geliyor içimden
    ikisini birden düşündüğümde
    'kendi içiyle ilişkisi kopmuş biri
    başkalarına gerek duymaz bir daha'
    demiştin.susup seni dinlemiştik.

    o yılın şarabı bambaşkaydı.

    duyguları çektik kıyıya
    hiçbir fırtınaya gücü kalmamış
    yorgun tekneler tekliyor
    gün günden çürüyen
    bir iç denizde kirleniyoruz
    son büyük dalgayı kaptırmamak için
    serseri bir vurguna
    bütün güvencemiz bu liman
    yatıştırılmış bir denizin çalkantısını
    idare ediyoruz
    idare lambası altında

    o yılın şarabını hiç unutmam!"
  • (bkz: şinanay)
  • eski türk romancılarının vazgeçilmez ögesi. ama güzel lan.
  • sorun pazar gününde değil. sorun yok. baksana nasıl bir güneş var nasıl gidiyor arabalar. arabaların içine bak, bir dolu suratsız insan ne olursa olsun başlarına gelecek olanı bir şekilde kabul edebilmişler. bir avm’ye, bir sinemaya, bir kafeye, bir misafirliğe, bir anne baba ziyaretine, bir şeylere, sanki her şey yolundaymış, hiçbir terslik yokmuş, onları sıkıştıran duygular dertler tasalar yokmuş, oldukları yer evrende olabilecekleri en iyi yermiş gibi gidebiliyorlar. arabaların içine diyorum, bak diyorum. boşver şimdi sen hayatla ilgili bildiğini düşündüğün safsataların hepsini, bana şunu söyle: idare edebiliyor musun?

    “idare lambası olduk zaten abi” diyenleri duydum. idare lambası öyle olmaz arkadaşım. idare lambası “idare lambası olduk” diye dert yanmaz. idare lambası sadece yanar. sessiz, sedasız, dertsiz gibi yanar ve etrafına ezik, zayıf bir ışık verir. sen idare lambası gibi yanmıyorsun, sen sadece dert yanıyorsun ve etrafında seni seven insanları senin dertlerini dinlemek zorunda bırakıyorsun. “o zaman beni niye seviyorlar abi” diyeceksin biliyorum. ne bileyim, sevmişler işte. insanlar birbirlerini çok mantıksız nedenlerle sevebiliyorlar. aklın almaz mesela tamamen kendisine eziyet etmek ve dünyayı dar etmek için programlanmış gibi hareket eden birisini sadece güzel, yakışıklı, zengin veya zeki olduğunu düşündüğü için sevdiğini iddia eden insanlar var. ben bazen soruyorum kendime “bu nasıl bir sevgidir” diye, sonra hemen bırakıyorum sormayı. sonuçta sevgi sorgulanmaz, yaşanır. bunu bir düşün. umarım düşünemezsin.

    şimdi ben sana burada nasıl idare lambası olunacağını öğretecek değilim. olabilecek olsaydın zaten olurdun ki zaten fazla bir şey yapman da gerekmiyor. normal, hiçbir şey yapmayan haliyle güncel bir idare lambası kadar ışık verebilirsin. şimdi o dediğim pazar günü arabasında yol alan, somurtmayı bir yakınma gibi değil, bir varoluş gibi yaşayan insanların suratına bak. işte idare lambası ışığı o. baktın mı? bi daha bak. sonra “ay ben şimdi karanlık oldum” falan dersin. deme. çünkü bir idare lambasının ışığından daha karanlık olan tek şey ölümdür. ölmediysen, somurtuyorsan ama yakınmıyorsan tamamdır. etrafını boğmayacak, ama bir yandan da asla aydınlatmayacak ışığı vermeye başlamışsın demektir.

    güneşli pazarlar.

    http://nabokovokoban.tumblr.com/…23384/idare-lambas
  • idare lambası ters çevrilmiş huni şeklinde içine gaz doldurulan ve bir fitil yardımıyla yakılarak aydınlanmamıza yarayan lambadır. bunun gelişmişi, gaz deposu camdan yapılmış olanıymış. deposu ve fanus şeklindeki şişesi sanayi ürünüymüş. rahmetli abdurrahim karakoç'un “üşüyen alevi“ işte bu lambada titrermiş.

    idare lambası ile aydınlanılan günlerde elektrik yokmuş. her evde üç beş tane bulunurmuş ama aynı odada aynı anda üçü birden yakılmazmış çünkü lambanın yakıtı olan gaz; para ile satılan bir maddeymiş. para ise eskiye nispeten bugünkü gibi bol değilmiş ve herkeste bulunmazmış.

    kış eğlenceleri onun ışığı altında şekillenir, çocuklar parmaklarının yardımıyla gölge oyunları yaparmış. uzun kış gecelerinde mısır patlatılır, bulgurun hammaddesinden çedene ile kavurga yapılır, hedik kaynatılırmış.

    idare lambası günlerinde televizyon, bilgisayar, cep telefonu ve internet olmadığı gibi radyo bile yokmuş. gazyağı ile yanan bir idare lambası varmış. ama ne harika şeymiş idare lambası! herkesi ne de güzel toplarmış etrafına. şimdiki darmadağınık halimize bakıyorum da idare lambası günlerinde biz gerçekten aileymişiz.

    yanlış anlaşılmasın özlemim gazyağı ve idare lambasına değil; idare lambası günlerinde var olan beraberliğimizedir. yine yanlış anlaşılmasın, şikâyetim elektriğe ve elektrikli aletlere değil; elektrikli aletlerle gelen yalnızlığadır, yalnızlaşmayadır, yozlaşmayadır. asıl özlenen kaybolan değerlerimiz ve birliğimizdir.

    yazdıklarımı şu dizelerle sonlandırmak istiyorum:

    başköşesinde evimizin süsü
    ne de güzeldi idare lambası!
    süsün ve güzelliğin âlâsı
    ışığında ailemizi toplaması.

    o küçücük ışığında
    gördüğüm kadar olsa da dünyam,
    yine de hayaller kurmama
    sebepsin idare lambam!
  • ömrümde sadece rahmetli dedemin köy evinde gördüğüm, basit ama işlevsel düzenekli lambacık. tam olarak şuna benzer. geceleri ahırdaki hayvanlara bakmak veya bir sebeple dışarı çıkmak gerektiğinde idareten kullanılırmış.
  • aziz nesin çocukluk yıllarında idare lambası üzerinden cumhuriyet'in ilk yıllarını irdeler: "idare lambası sözü, o dönemin bütün yoksulluğunu simgeler" der. idare etmek yani azla yetinmek.
  • mevsim kış, yer mudurnu, hava buz gibi, kar atıştırıyor. sanki ıssız bir gezegendeyim, pazar sabahı tenhalığında elim cebimde diğer itlerle yürüyorum, her yerde hep yabancıyım ben.
    sonra bir dükkan gördüm, lamba, soba vs satıyor. girdim içeri, selam verdim, gaz lambalarına baktım:
    sizde idare lambası var mı, dedim.
    var abi bekle getireceğim, dedi.
    dükkanda, paslı metallerin içinde buz gibi loşlukta bekledim.
    evde bir gaz, bir lüks lambam var
    lambalara bu âşkım nereden geliyor bilmiyorum.
    bana iyi zamanları, annem ve babamla geçirdiğim o sessiz akşam yemeklerini, yer sofrasindaki ucuz saadetimi anımsatıyor olabilirler.
    o sarı ışık iyileştirici ve huzur dolu.
    idare lambasını şiirlerden, yaşlı kadınların çocukken dinlediğim korku hikayelerinden biliyorum, gördüğüm bir şey degildi.
    ters huniye benzeyen çok ilkel bir lamba.
    yüz lira verdim.
    basit tenekeden leğimlemisler, bir fitili var, abi ispirto kullan , gaz yağı koku yapar , dedi.
    o kokuyu seviyorum ya zaten...
    cam yok, cılız bir ışığı var, adı üstünde işte, 'idare' zamanları, buradaki idare kanaat etme, kısıtlı imkanlarla hayatı idame ettirme durumunu vurguluyor.
    ben bir köylüyüm, böyle basit zevklerim var
    adam da şaşırdı, bunu satacağım aklıma gelmezdi, yapan yok artık...
    paslı tenekeyi uyduruk bir torbaya koydu..
    çıktım.
    kar taneleri kocaman olmuştu, soğuktu
    bir lokantaya gittim, manda yoğurdu bile vardı.
    buğulu camlardan dışarıya bakarak yerken ara sıra idareyi torbadan çıkarıp inceledim...
    bütün hayatımın özeti gibi lamba: değersiz şeylerin peşinde sürtüp durmak...
    neyse ne....
hesabın var mı? giriş yap