• bir insana, küçük çocukların ikide bir "aa kulağından bir şey fışkırmış" laflarına muhatap olması, grupta herkes konuşurken sadece bir kişiye bağımlı kalması, yanındaki birşey sorduğunda ilk başta anlamaması, ikinci kez sorulduğunda ise cevaplaması, cep telefonuyla konuşamaması* ve fısıltıları anlamaması halinde verilen isim*
  • gelişmiş ülkelerde çeşitli alt gruplara ayrılan, ve özellikle eğitim imkanlarından mahrum olmamaları için her türlü çalışmanın yapıldığı engelli türü. işitme kaybının tipi ve derecesine bağlı olmakla birlikte, işitme cihazı ve dudaktan okuma gibi destekleyicilerle diğer insanlarla iletişim kurabilirler. işitme engelli biriyle konuşmak gerektiğinde, yüzüne doğru ve tane tane konuşmaya çalışmak gerekir.
  • (bkz: anne) (bkz: baba)
  • tamamen işitme engelli bir insan her göz kırpışında sonsuz karanlığa gömülür. çünkü ona umut veren şey tamamen gözlerindedir. bir şeyden korkupta içtenlikle gözlerini yumamaz. çünkü asıl korku, o ses ve görüntü olmayan bir göz kırpması kadar yakında olan karanlıktadır. umutsuz ve çaresizdir. kimi zaman gözlerini hiç yummak istemez. çünkü karanlığın farkındadır. bu farkındalık, kendisini bile bile karanlığa teslim etmesine engeldir. bu yüzdendirki sürekli tutacak, hissedecek bir el ister. bizim de o eli esirgemememiz gerekir. çünkü bu, onlar için en değerli şeydir...
  • gittiğiniz tiyatro oyununda arka sıralarda oturuyorsanız ,oyuncuları zar zor duyduğunuz için hiçbirşey anlamazsınız. çıkışta arkadaşlarınız oyunla ilgili yorum yaptığında, tartıştıklarında'' ulan ne zaman söylendi yahut vuku buldu bu olay'' diye düşünürsünüz kendi kendinize. sizin fikriniz sorulduğunda belki onlara katılmayacağınızı bile bile onların gözünden oyunu anladığınız için, ister istemez onların cümleleriyle konuşursunuz kem küm, yüzünüzde hüzünle karışık bir gülümsemeyle ama tartışma anlarında ne söylendiğini sorsalar bir çırpıda anlatıveririsiniz mevzunun ne olduğunu*. arkanızdan biri seslendiğinde duymazsınız . bazen size leyla diye takılırlar bazen duymamazlıktan geldiğinizi zannederek alınırlar. bir de kendinizi affettirmek için mazeretler sıralarsınız. anlamayıp uydurduğunuz kelimeleri duyunca hazır olan cevabı yapıştırırlar sağır duymaz uydurur diye, o an doğruluk payını düşünerek gülümsemekten alamazsınız kendinizi. anlatmak istersiniz derdinizi onlara ama çekinirsiniz size acımalarından, her fırsatta yardım etmeye çalıştıklarını zannedip bu gerçeği yüzünüze vurup sizi incitmelerinden ya da kızgın bir anlarında bu özrünüze atıfta bulunmalarından. varsınlar bilmesinler arada sırada önünüze gelse de bu mevzu, normal insan muamelesi görüyorsunuzdur, bu da size yetiyordur bir yerde. bu anlattıklarım orta derece de işitme kaybı olan bir insanın gözünden anlatılmıştır. yüzde yüz kaybı olanları varın siz hesap edin ama emin olun en çok ihtiyaç duydukları şey normal insan muamelesi görmeleri ve yardım edildiğinde yoluna yordamına uygun incitmeden davranılmasıdır, bundan emin olabilirsiniz.
  • hayata bağlılık, samimiyet gibi zor bulunabilir özellikleri en çok bu işitme engelli insanlarda gördüm ben. kendilerine özgü dillerini bölük pörçük öğrenip sohbetlerine katıldığımda, o içten gülen gözleri öpesim geldi her defasında.

    bir kendimi düşünüyorum, o "mış" gibi yapmalarımı, küçük, geçici bunalımlarımı, hayata sövüşlerimi; bir de onların sanki mağlup başlamamışlar gibi hayata katılımlarını, çocukça neşeleriyle kendileriyle alay edebilmelerini. engelli filan değilsiniz canlarım siz, başka bir kelime bulmalı sizi tanımlamak için.
  • o kadar çok var ki çevremizde onlardan. yakınımıza gelmedikçe bir şekilde bilmiyoruz onları. işyerinde tanıştığım bir işitme engelli var. işini seviyor. bir sürü işitme engelli olmayandan daha iyi duyuyor! söylediklerimi. ama ben yaşadıkları zorlukları anlatmak istiyorum. benim için, duyabilen herkes için hiç bugüne kadar düşünmediğim zorlukları anlatmak istiyorum.

    çocukları var. iki tane. birisi babası gibi işitme engelli. bir de eşi. o da işitme engelli.

    soruyorum: evinize birisi geldiğinde, kapıyı çaldığında ne oluyor diye. nasıl duyuyorsunuz diyesim geliyor dilimin ucuna diyemiyorum. zil tesisatını evin içinde bir lambaya bağlamışlar. zil çalınca o yanıp sönüyormuş. öyle anlıyorlarmış kapının çaldığını.

    soruyorum: sabah nasıl uyanıyorsun diye? hani bizler saatimizi, telefonumuz kurarak uyanırız ya. o da cep telefonunu ayarlıyormuş. tabii ki titreşime alarak. telefonuda vücuduna temas ettirecek şekilde uyuyormuş. titreşince uyanmak için. yurt dışında saat ayarlı yatağı titreten sistemler de varmış ama türkiyede çok pahalıymış. idare ediyorum diyor telefonla.

    soruyorum: iki çocuk var. bunlar bebekken ağlar. hadi gündüz başında bekledin gece napıyordunuz diye. ben diyor her gece 4-5 kadar bekledim onların başında. sonra da eşim kalkar bakardı. her gece. belki 2-3 yaşına gelene dek. düşünemiyorum bunu. beni aşıyor bu. her gece...

    kızının okulunda bir sorun çıkıyor. adam gözümün önünde deliriyor. onun için okulunu arıyorum. konuşuyorum. sorun çözülüyor. sadece iki dakikada. oysa duymadığı, konuşamadığı için kızının okuluna gitmek zorunda. sorunu anlamak, çözmek için onun en az 3 saate ihtiyacı var.

    velhasıl kelam dostlar, görebiliyorsak, işitebiliyorsak, yürüyebiliyorsak, hiç düşünmeden yapabildiğimiz bu şeyler için şükredelim falan demeyeceğim. yaşama özgürlüğümüze sevinelim. bir de onları unutmayalım, ne geliyorsa elimizden onların bir gözü, bir kulağı olalım.
  • sol kulağımı küçük yaşta kaybettim. kaybettim diyorum. çünkü hep eskisi gibi duyacağına inandım. duymayacaklarını söylediklerinde de inanmadım. yalan söylüyorlar dedim. tek kulağınız sağır olduğunda tam ortada kalırsınız. engelliler sizi engelli görmez, çevrenizdekiler sizin engelli olduğunuza inanmaz.

    gürültülü ortamlara - ki hafif müzik bile gürültü gelir - gitmek istemezsiniz birileri ile. çünkü onları duymazsınız. yanınızda durandan konuşmaları size tekrarlamasını istersiniz. ama bir süre sonra o muhabbete daldığından sizi unutur. bu ramazanda bir iftara gittim, arkadaş rica etti. bir kaç arkadaşını çağırmış. açık havada yedik içtik. sonra muhabbete geldi sıra. onlar muhabbet ederken ben yıldızları seyrettim. telefonumla oynadım. yeniden ve yeniden sağır olduğumu ve bu grubun bir parçası olmadığımı, olamayacağımı anladım.

    insanlarla tanışamamak...

    hele de geveze birisiyseniz daha kötüdür. tanıdığınız bir kaç kişi ile konuşmak istersiniz. tüm içinizi onlara anlatmak istersiniz. ama bıkarlar sizden. bir de onlara göre garip kelimelerle, kalıplarla konuşuyorsanız dalga konusu olursunuz. yeni birileri ile tanışıp onlarla konuşmak zorunda kalırısınız. ama nasıl tanışacaksınız? en iyi duyduğunuz yer kütüphanelerdir ve orada da konuşmak yasaktır. tanışamazsınız. yalnız kalırsınız.

    ve yazmak...

    tek sahip olabildiğiniz şey yazı yazmaktır. yazarak tanışayım dersiniz. saçma olduğunu düşündüğünüz sitelere üye olurusunuz birileri ile konuşabilmek için. bazen bulursunuz, ama kısa sürelidir. ertesi gün ya da ertesi hafta sizinle konuşmayacaktır. sürekli yeni birisi ile internetten tanışmak zorunda kalmak yorucudur.

    aşık...

    internetten tanıştıklarınız haricinde çevrenizde birisinin olamaması acı vericidir. sevebileceğiniz insanlar dışarıda gezerken, önceleri pencereden izlersiniz, ardından sizi üzer, bakmazsınız, sadece sesleri gelir. bir şekilde internetten tanıştığınız ve sadece bu şekilde görüştüğünüz birisine aşık olabilirsiniz, onun sizi sevebilme ihtimali olmasa bile. ama birisinin size aşık olabilmesi? işte buna asla sahip olamazsınız.

    engelli olmak gerçekten zordur. diğer insanlar gibi hayatınız olmaz. onları kıskanır, imrenir ve üzülerek yaşarsınız.
hesabın var mı? giriş yap