• sir google evergreen tarafından bindokuzyüzlerin başında yazılmış, ibret verici, müstesna bir eserdir. sir evergreen, zoofili alemlerinde isim yaptıktan sonra birikimlerini ve anılarını bir başlık altında toplamaya karar vermiş, eşek tepmesi sonucu felç olması nedeni ile yarım bıraktığı eserine bu motivasyonla başlamıştır. konu başlıkları kabaca aşağıdaki gibidir.

    - eşek sikmenin incelikleri
    - artekrost dönemi geçirmemiş kuzulara saksafon çektirme üzerine bir deneme
    - köpeklerde vajinal orgazm ve kuduzdan korunmanın yolları
    - ayı sikerken dikkat edilecek hususlar ve ormanda ilk yardım

    görüldüğü üzere kitabın adında geçen tarih kelimesi kolpadan olup, tamamen kamufle amaçlıdır. ki orjinal cambridge basımı var bende, başlık olarak hayvanların en bi güzel tarihi diye geçmişler.
  • bir kitap ismi.

    hayvanlar yerküre’yi fethetmeye en zaman başladı? hayvan dünyasının bitki dünyasından tam olarak ne zaman ayrıldığı biliniyor mu? neden bazı memeliler etoburken başkaları otobur? dinozorların yerküre’den silinmesine neden olan bir göktaşı mı, yoksa yanardağ patlaması mı? kuşlar neden uçmaya başladı? tavukların gerçekten bir zamanlar dişleri mi vardı? at ne zaman evcilleştirildi? kedi ne zaman evlere girdi? bir civciv gerçekten bir traktörü annesi zannedebilir mi? hayvanı önce yemek üzere avladık, sonra insana yaklaştırdık, evcilleştirdik, besledik; derisinden, gücünden, etinden yararlandık. insan ve hayvan aynı canlı dünyanın parçası ve belki de 3. binyılda artık hayvanların dünyasını gerçekten de keşfedebileceğiz.

    yazarlar: pascal picq, jean pierre digard, boris cyrulnik, karine lou matingnon.

    serinin diğer kitapları için sırasıyla;

    (bkz: yerkürenin en güzel tarihi)
    (bkz: dünyanın en güzel tarihi)
    (bkz: bitkilerin en güzel tarihi)
    (bkz: hayvanların en güzel tarihi)
    (bkz: insanın en güzel tarihi)
    (bkz: aşkın en güzel tarihi)
    (bkz: inancın en güzel tarihi)
    (bkz: mutluluğun en güzel tarihi)
  • bartın il milli eğitim müdürlüğü tarafından incelemeye alınan eser.

    bartın milli eğitim müdürlüğü, tavsiye ettiği kitaplar nedeniyle fen lisesi coğrafya öğretmeni olan mustafa şahin hakkında inceleme başlattı

    bartın il milli eğitim müdürlüğü, gezi direnişi sürecindeki eylemlere katıldıkları gerekçesiyle iki öğretmenin görevine son verilmesi teklifine attığı imzanın ardından şimdi de tavsiye ettiği kitaplar nedeniyle bir öğretmen hakkında inceleme başlattı. bartın sabri çavuşoğlu fen lisesi coğrafya öğretmeni ve aynı zamanda ayrıntı yayınları yazarlarından olan mustafa şahin öğrencilerine türkiye iş bankası yayınlarınca basılmış olan “dünyanın en güzel tarihi”, “hayvanların en güzel tarihi”, “bitkilerin en güzel tarihi” adlı üç kitabı tavsiye etti. alo 147 ihbar hattına öğretmen hakkında bir başvuru yapılarak “önerdiği kitaplardan dini duygularının rencide olduğunu” iddia eden meçhul bir telefon açıldı.

    ihbar üzerine okula gelen bartın milli eğitim denetmeni ve milli eğitim müdür yardımcısı, 9 ve 10. sınıflardan topladıkları dörder öğrenciyi sorguya alarak 15- 16 yaşındaki çocuklara veli rızası olmadan hukuksuz biçimde “inceleme soruları” adı altında yönlendirici sorular yöneltti. “öğretmen size siyasi düşüncelerini empoze ediyor, değil mi?”, “evrim kuramını anlatıyor mu?” biçimindeki yönlendirici sorularla öğretmene suç isnat etmeye çalışan müfettişlerin sorulara itiraz edip cevaplamak istemeyen bazı öğrencilere ise baskı yaptığı söyleniyor.

    aynı zamanda öğretmeni de sorguya alan müfettişler, mustafa şahin’e “kendi fikrini empoze etmek için alanı ile ilgili olmayan müfredat dışı öğrencilere kitap aldırdınız mı?”, “öğrenciler din dışı bilgiler aktardınız mı?”, “evrimi anlatan türkiye iş bankası yayınlarından bir kitabı aldırdınız mı?” diye sordu.

    bartın eğitim sen adına konuya dair yapılan açıklamada, il milli eğitim müdürlüğü’nün tavrı kınanarak, bu türden baskılarla eğitim sen’in yıldırılamayacağı belirtildi.

    http://www.sendika.org/…i-kitap-nedeniyle-inceleme/
  • daha çok röportaj niteliğinde olmakla beraber meraklısına ufuk açıcı bilgiler içeren kıymetli bir kitaptır.

    ilk bölümde, pascal picq canlılığın 2 milyar yılı takip eden bir süreçte nasıl prokaryot-ökaryot hücrelerden belirli bir organizasyona sahip canlılara evrildiğini, dinozorların nasıl baskın tür olduğunu ve ilk memelilerden giderek "basitleşen" insana nasıl gelindiğini basit bir anlatımla ifade ediyor.

    ikinci bölümde, jean-pierre digard'ın yorumlarıyla insan türünün doğayı tahakküm altına almak için neler yaptığını, hayvanları evcilleştirme süreçlerini; mesela koyunları ya da ipekböceklerini nasıl kendimize faydalı hale getirebildiğimizi bilinen ya da tahmin edilen tarihleriyle öğrenebiliyoruz.

    üçüncü bölümde, boris cyrulnik hayvanların; insan hayatına bu kadar dahil olması sonucunda bunun günlük yaşantıya, dinsel inanış gibi o dönemler için topluluğa özgü kavramlara dahil olması, zekaları ve sayamayacağım pek çok etkileriyle bize o geniş alemin ne çok sır barındırdığını anlatmaktadır.

    girdinin ilk haline 1. not: ilerleyen dönemde, kitapta kıymetli gördüğüm bazı soruları ve cevaplarını da eklemek suretiyle entry geliştirilecektir.

    - yani bakteriden insana gelene dek giderek daha karmaşık yapılara yönelen bir tür yasa mı var?
    - evrimde bir karmaşıklaşma arayışı olduğunu sanmak, kesinlikle düşülmemesi gereken bir yanılgıdır. durum bunun tam tersidir: canlı giderek basitleşiyor. bunun kanıtı, atalarımız olan devon çağı'ndaki balıkların kafatasında bizimkinin üç katı kemik bulunmasıdır. demek ki ortada bir yalınlaşma var.

    - insan eskiçağ balıklarından daha yalın bir hayvan mı size göre?
    - evrimin güzelliği, olana yeni öğeler eklemesi ve onu karmaşıklaştırması değil, yalın bir temele dayanarak daha iyi işleyen dizgeler oluşturmasıdır. evrimin tanımında, hıristiyan düşüncesi ile batı'nın dünya görüşünün eski iblisleriyle burun buruna geliyoruz: bunlar, insanın varlık ve doğa merdivenin tepesinde yer aldığına inandırmışlardır herkesi, oysa insan yalnız kendi soyunun tepesindedir. insan düşünme yeteneği açısından karmaşık ve biriciktir, yapılanma açısındansa, ağzınızı açık bıraktıracak kadar sıradan ve yalındır.
    ( s. 25-26 pascal picq)

    - demek ki üreme yalın bir zevk oyunu olarak özetlenemez.
    - daha önce gördük, bir erkek dişinin gönlünü çelmek için çılgınca enerji harcamak zorundadır, ama iş bununla da kalmaz. erkek, çekirgelerle kızböceklerinde olduğu gibi, günler boyu dişisine yapışık yaşamaktan bitkin düşünüp ölmemek için de epey enerji harcamak zorundadır. ayrıca, öbür erkeklerin saldırılarından ya da dişilerin doymak bilmez iştahlarından kurtulması gereklidir. çiftleşmeden sonra ya da daha o sırada çıtır çıtır yenen peygamberdevesinin erkeğinin başına geleni herkes bilir. nephila örümceğinin erkeği, sevgilisinin ağında yürürken tatlı titreşimler yaratmak zorundadır; yoksa, herhangi bir av gibi yutuluverir. kimi ateşböcekleri, erkekleri çekip yemek üzere, komşu dişilerin ışıklı işaretlerini yayarlar. erkeğin üremedeki işlevine gelince, her zaman döllemeyle sınırlı kalmaz. doğuran kara kurbağaları yumurtaları taşır, tıpkı çatlama gnü geldiğinde karnındaki yumurtaları dışarı püskürten denizatı gibi. albatros, deve kuşu, kivi ya da penguen erkekleri yumurtalar üzerinde kuluçkaya yatarlar; savaşçı balıklar yuva yapar, balık yavrularının başında nöbet tutarlar. (s. 57 pascal picq)

    - atalarımız büyük maymunlar, 15 milyon yıldır dallara asılıyor. bu açıdan, dikey durmaya çoktan alışmış durumdayız.
    - bunun iki ayaklılıkla ne ilgisi var?
    - bugün iki ayak üstünde dikilmeye en yatkın iki büyük maymun türü, kuyruksuz şebeklerle bonobolar, en çok ağaç tepesinde kalanlardır. bonobolar yavrularını ya da yiyeceklerini taşımak, birini korkutmak, suda yürümek, karşısındakilerin gönlünü çelmek için iki ayak üzerinde yürürler. fosiller açısından bakarsak, insansı maymunların ilk temsilcileri olan australopithecus'ların hepsi iki ayağının üstünde yürür, oysa şempanzelerin atası sayılan ( ardipithecus ramidus) kimi türler de 9 milyon yıldan beri iki ayaklıdır. iki ayaklıllık ağaçtan "düşmüş"tür, ağaçlara asılmanın yerdeki meyvesidir.
    (s.64 pascal picq)

    - bugün de, kimi kavimlerde , avcı ile avı arasındaki ilişki önemlidir. avlanmak her zaman bir şiddet eylemi değildir, insan ancak gerekli olanı avlar ve hayvan tininden özür diler.
    - evet, bizim kültürlerde doğayı insandan ayıran ikililik, geleneksel avcı-toplayıcı toplumlarda yoktur. onlara göre, insanlarla hayvanlar arasındaki ayrım bir doğa değil, derece sorunudur. hayvan, bu halkların toplumsal yapısına bütünüyle katılır.
    - düşünce dizgemizde bu kopuş hangi çağda oldu?
    - neolitik çağ'da. insan, bitkilerle hayvanları ehlileştirerek doğaya el koyar. hayatta kalmasının ürettiklerine gittikçe daha bağımlı oluşu insanı bir bağımlılık içine soka, bu noktada çalışmasının karşılığını her zaman alamaz. doğanın cömert olduğu çağ biter, yerini insanın kovulduğu kayıp cennet çağı alır. bunun üzerine insan, kurbanları yaratır. bu, insanın tanrılarla belli bir uzlaşmaya vardığı, kendi işine yarayan, aynı zamanda hayvanların yazgısını belirleyen bir düzenlemedir.
    (s.69 pascal picq)

    - bu hayvanlar daha sonra insan toplumunda nasıl bir yer ediniyorlar?
    - ilişkiler çoğunlukla sevgiye dayalı. hayvanlar çocukların oyun arkadaşı oluyor, çöpçü görevi görüyor ya da insanın gecelerin ayazıyla başa çıkabilmesini sağlamak üzere sıcak su torbası yerine geçiyor. fransa'da, geçen yüzyılda, köpek yavruları fazla geleni emip kadını rahatlatsın ya da süt gelsin diye kadınların memesine yapıştırılıyordu. ayrıca, hokkaido'daki ainou'ların evcilleştirdiği ayılar gibi kimi hayvanların birtakım dinsel etkinliklerde kullanıldığı da görülür.
    (s.75 jean-pierre digard)

    - hayvanların insan için önemi, gördükleri ekonomik hizmetlerle, sağladıkları maddelerle sınırlı değildir. hayvanlar ayrıca bir sürü kültürel ve öğretisel kurgunun da temelini oluştururlar.
    - başka bir deyişle?
    - pek çok uygarlıkta, kutsal varlıklar hayvanlarla simgelenmiştir, bunların en tanınmışı eski çağdaki mısır tanrılarıdır. pek çok söylence insanın kökenine hayvanları oturtur, ya da, totemcilikteki gibi, insan kümeleriyle hayvan topluluklarını arasında benzerlikler bulur. kimi türk soylarıyla moğolların, kurdu ya da kartalı kutsal saydıkları biliniyor. söylencelere göre tibet halkının kökeni, kayalıklarda yaşayan bir dişi şeytanla maymunun birleşmesine dayandırılır. roma kentinin varlığı hani şu ünlü kurda, remus'la romulus'u emzirene bağlıdır.

    (s. 97-98 jean-pierre digard)

    - bu bir sapma mı?
    - bütünüyle. insan hayvanı insanlaştırıyor, hayvan insanı türdeşi gibi algılıyor, dolayısıyla histerik insanlarla saldırgan hayvanlar dolduruyor veterinerleri. bir hayvanı gerçek doğasını unutacak kadar insanlaştırmak, onun değerini düşürmek, dolayısıyla ona saygı göstermemektir. olmadıkları şey için seviyoruz hayvanları, bu yüzden, sevdikçe, daha az tanıyoruz. iyi bir iş yaptığımızı sanarak onlara yanlış davranıyoruz, bu da kötü davranmakla eştir.
    (s. 101 jean-pierre digard)

    girdinin ikinci haline 1. not: bazı imla kusurları naçizane düzeltilmiştir. deve kuşu, kara kurbağası, eski çağ bunlardandır. redaksiyon konusunda kıymetli saadet özen hanımefendinin belki tdk'nın yaptığı saçmalıkların aksine doğrusunu yazdığını da varsayabiliriz elbette. ancak düzeltmeler tdk sözlüğüne göre yapılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap