• tedavisi uzun süren ciddi bir hastalıktan muzdarip bir hastanın yakınlarının psikolojisi hiç de iç açıcı değildir. boyumdan büyük bir söz etmenin tedirginliğini de yaşayarak aslında belki de hastadan daha fazla psikolojik yardıma ihtiyaçları olduğunu iddia edersem kızmasın bana hastalar. öncelikle, sevdiğiniz insana kötü bir hastalık yakıştırmak öyle kolay bir şey değildir. hastalığın tanısı koyulmadan önce sadece şüphesi bile ruhunuzu sıkıp, sizi uykusuz gecelere mahkum ederken en sonunda tahlil sonuçlarını alıp tanı koyulduğu zaman bir süre kabul edemiyorsunuz bunu. sevdiğinizin nasıl böyle bir hastalığı olur?

    bu arada, hasta yaftası yiyen sevdiğinizin yanında metin görünmeye çalışmak zorundasınız bir de. ona moral vermeye çalışırken aslında sizin de birilerinin moral desteğine ihtiyacınız vardır. tüm sıkıntınıza rağmen hastanızın yanında içinizdeki sonsuz sıkıntıyı saklamayı başarabiliyorsanız tebrik edilesi bir insansınız, bence.

    en baştaki kabul edememe durumu en zor kısmı mıydı? hayır. daha da zor günler var önünüzde. zamanla kabul ettiniz bu hastalığı. ve doktorun söylediği gibi uzun ve meşakkatli tedavi dönemine başladınız hastanızla. doktora inandınız, şunları bunları yaparsan, hayatına dikkat edersen, şundan bundan sakınır, ilaçlarını asla aksatmadan alırsan uzun vadede iyileşme ihtimalin var. bu sözler sizin için bir kurtarıcı niteliğindedir, zaten hastalığı kabul etmenize neden olan da bu sözlerdir: "bak geçecekmiş".

    ama tedavinin uzun bir dönem süreceğini unutmayın. bu zamanda neler olacak? hastanız bir süre sonra hayatına dikkat etmeyi bırakacak. ilaçlarını almayı unutmaya başlayacak zamanla. "eeeeh bıktım artık!" diyecek. kendisini asla yormaması gerekirken gidip kendine sağlıklı bir insanı bile yoracak işler bulacak, hoplayacak zıplayacak, hoplarken zıplarken "kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim" diyecek, tüm enerjisini harcayıp dönem dönem yataklara düşecek.

    siz ne yapacaksınız? önce onun başında dırdırcı bir anne olacaksınız. "ilaç saatin geçiyor!", "hayır o maça gidemezsin, senin için iyi bir ortam değil!", "kendini yormayı bırak!", "doktor bunu yapmayacaksın demedi mi!", "ya kızım bir kere de sözümü dinle, otur oturduğun yerde!", "bak ilaçlarını bugün yazdırmazsan doktora, sonra ilaçsız kalırsın!".

    o ne yapar? sizi dinlemez. size sinir krizleri geçirtmeye başlar. sizi anlamayabilir, siz de onu anlayamıyorsunuzdur aslında. siz "ona kötü bir şey olursa" korkusuyla yaşarken, içinizdeki o akılalmaz sıkıntının verdiği agresiflikle ona gardiyan olmaya çalışırsınız. elinizden gelse onu bir fanusta tutup yemeğini suyunu vermeye gönüllü olursunuz. oysa kendisine getirilen kısıtlamalardan bıkmış, hayatını yaşamak istemektedir. aranızda durmadan çatışma çıkar bu anlayışsızlıklar yüzünden:

    - kızım bi kere lafımı dinle ya, yapma bu işleri! senin için iyi değil biliyorsun.
    + ya iyiyim ben. hem bi şey olmaz ya. ben kendimi böyle iyi hissediyorum.
    - yapmasan ölürsün di mi? bak ilaçlarını aksatırsan beynin daha çok zarar görürmüş. tedavi geriye gidermiş. bak beyin hücreleri yenilenmiyor biliyorsun. hücrelerine iyi bak.
    + yaaaaaa uff bıktım ya. hiç bi şey yapmayacak mıyım ben. oturarak mı geçecek hayatım.
    - sadece bir süre. ama sen kendine dikkat etmediğin sürece uzuyor bu süre. çok mu zor bu ya.
    + rahat bırak beni ya.
    - ne halin varsa gör! bıktım senin inadından.

    bir süre sonra, onun beyin hücrelerine kıyamaz yine başlarsınız aynı teraneye;

    - canım ilaçlarını aldın mı?????

    özetle zordur hasta yakını olmak. zordur sevdiğinin acı çektiğini görmek, günden güne sağlığının daha da bozulduğuna şahit olmak..bunu kabullenmek. allah kimseyi hasta ve yakını yapmasın.
  • kendilerini mütemadiyen bok gibi hissederler.
  • hastaya giden seruma hayatın esansı muamelesi yaparlar. "hemşiranıım, hastanın serumu akmıyo", "hemşiraanım serum bitti" nidalarıyla sağda solda dolanırlar.
    hasta yakınları sizlere sesleniyorum; serum akmıyorsa bırakın akmasın önemli değil, damara hava gitmez, hasta serumsuz kaldığı için ölmez. yoksa her gün gazetelerde şöyle haberler okurduk:
    "bugün yine istanbul genelinde 126 hasta serumu akmadığı için hayata gözlerini yumdu."
    "gözleri tavana dikili 243 hasta yatağında ölü bulundu, bakan akdağ'ın yaptığı açıklamada, hastaların kollarının biten serumlara bağlı olarak bulunduklarını bildirdi, sorumlu hemşireler gözaltında.
  • tehlikeli oyunlar'da 'milyonlarca insanın kurtulması için çalışan tıp devleri' tarafından 'zavallı bir tozun hayatı için endişelenen önemsiz bir molekülden başka bir şey olmayan insan sınıfı' olarak tanımlanan 'durmadan bekleyen şaşkın kalabalık'.

    --- spoiler ---
    ...

    bu doktorlar, hep bilinmeyen bir hasta ile, o sırada kendilerini bekleyen insanlarla ilgisi olmayan soyut bir hastalık kavramı ile uğraşıyorlardı. bu hastalık denen mesele profesörler, doçentler, mütehassıslar, asistanlar, hemşireler, hastabakıcılar, laborantlar, hademeler, tıp öğrencileri arasında görüşülen ve insanların ve özellikle hastaların üstünde bir davaydı. elinizde üstü büyülü yazılarla dolu kağıtlar onların arkasından bakakalıyordunuz. mutlu bir rastlantı sonucu, yarı aralık duran bir kapıdan, bu büyücüler tarikatından olup da sizin aradığınız ve belirsiz bir süre beklemeniz gereken insanüstü yaratıklardan birini görebilirseniz, tarikat mensuplarından bir başkasıyla konuşan ve hastaların, özellikle hastayakınlarının anlayamayacağı yabancı bir dille bir şeyleri söyleyen bu dalailama, hemen suratınıza kapıyı kapatıveriyordu. tanrılar katına çıkmanıza, bir an için bile izin verilmiyordu. sevgi ile selim beyin de katıldıkları hastayakınları sınıfı, hastalar kadar, belki onlardan da çileli bir zümreydi. değil hastayakınlarının, asistanların, asistanlar ne demek mütehassısların hatta doçentlerin bile beş metreden yakınına sokulamadığı bir profesörle konuşmak ne demekti? milyonlarca insanın kurtulması için çalışan bir tıp devi olarak, zavallı bir tozun hayatı için endişelenen önemsiz bir molekülden başka bir şey olmayan hastayakınlarını küçümseyici bakışlarıyla ezip geçiveriyorlardı. bu dev mikroskoplar, bir mikrop kadar değer vermiyorlardı, bu şaşkın kalabalığa; üzerinde hiç bir şey yazmadığı için arkasında neler olup bittiği belli olmayan bir kapının aralığından saydam tül gibi süzülerek kayboluyorlardı. üzerinde tabelalar bulunan kapıların gerisinde de genellikle canlı bir varlık bulunmuyordu. vakit çoktu, bekleniyordu. tecrübeli hastayakınları, üstü yazısız kapıların önünde birikiyordu. sonra, durmadan bekleniyordu. fakat aman allahım! ne kadar çok bekleniyordu. bütün gözler kapıdaydı; bütün gözler kapı tokmağındaydı; bütün gözler, kapının altından sızan ışığın kararmasını ilahi bir gölgenin yaklaşmasını bekliyordu. fakat, aman allahım!ne kadar çok bekleniyordu. sonra, beklenen tanrısal gölgenin gözünde basit bir makina parçası olan, mesela bir hemşire -hastayakınları için bir efsane kahramanı- aynı kapıdan, sanki çok normal bir hareket yapıyormuş gibi giriyordu. bu efsane kahramanın bütün gazaplı bakışlarına rağmen hastayakınları kapı aralığına bakmaktan boyunları çarpılmış bu garip kuşlar tanrının lanetine uğramayı da göze alarak, başlarını içeriye uzatıyorlardı. fakat nasıl olur? dailailama içerde yoktu. nasıl olur? kaç tane hastayakını, kendi gözüyle görmüştü bu kapıdan girerken o'nu değil mi? değil. belki de o, uçuşan beyaz gömleğiyle pencereden uçup gitmişti. kim bilir?

    --- spoiler ---
  • bazılarının acıları (!) kendilerinde göre o kadar hak görüyorlar ki, doktorları öldüresiye dövmekten, herkese saldırmaktan en ufak bir sıkıntı görmüyorlar. biz de halk arasında bu cins yaratıklara orospu çocuğu diyoruz.
  • "hasta yakınlarının* içeri girmesi kesinlikle yasaktır. ısrar etmeden hiçbir şansınız olamaz."
  • uzun süredir yatan hastanın yakını sigara getirmiş ne yapmak lazım şimdi hastane burası,çikolatayı tatlıyı alırız ama sigara olmaz kardeşim .evet sigara kullanıyorum ama olmaz yahuu hele 4 paket sigara hiç olmaz .
hesabın var mı? giriş yap