• gizlenen yazarı ali teoman'dır.
  • yarın gerçekleşecek ubor metenga buluşmaları'nda işlenecek öykü. kadıköy-beşiktaş-beyoğlu-şişli hattında gezmediğim kitapçı kalmadı, hiçbirinde bulamadım. en son sel yayıncılık'ın kendisine gidiyordum ki onunla da mesai saatlerimiz uyuşmadı. fakat her gittiğim yerde not aldıklarını düşünürsek önümüzdeki günlerde hepsinde bulunacak, alınız okuyunuz efendim.
  • yüz bir inci tanesinin çevirdiği dolaplarla dolu bir dönme dolap,
    geriye sadece bir ses kalıyor.
  • öykücülüğün ve öykünün bileşkesi, nesnelerin zamana mal olmuş canlılıkları ve istanbul sokaklarında hapsolmuş hatıraların sirenleri.

    ali teoman yazdıklarıyla sisin ardındakini en parlak haliyle görünür kılıyor.
  • ali teoman'ın 1991'de nurten ay imzasıyla yayımladığı çok katmanlı ve pek güzel bir ilk- kitap. öncesinde dosya, haldun taner öykü ödülü'nü alıyor ve ali teoman, nurten ay isimli biriyle anlaşıp ödülü onun almasını sağlıyor. böylece, söz konusu kitabında sürdürdüğü oyun/ masal havasını buradan başlatmış oluyor bir bakıma. edebiyat çevresinde şüphelenmeler, dedikodular olsa da ali teoman itiraf edene kadar kimse durumu çözemiyor. kendisi durumu açıkladıktan sonra, 2007'de sel yayıncılık tarafından kendi ismiyle yayımlanıyor. şimdilerde müthiş kapağıyla yapı kredi yayınları baskısı bulunmakta sadece.

    ayrıca; (bkz: ali teoman/#62856346)
  • bir çeşit oyun; yüzüklerin efendisi'nden bir kısımla başlıyor: "speak friend and enter". fakat referans verilen eser yüzüklerin efendisi değil de, uydurma bir kitap. daha sonra önsöze benzer bir şey var, fakat kitap halihazırda başlamış durumda. ilk öyküye girmeden önce yazardan uyarı geliyor: "öykülerdeki kahramanları ve kimi zaman bir anlatıcı, kimi zaman ise yalnızca bizi düşüncelerine ortak eden belirsiz bir kişi olarak ortaya çıkan anonim sesi doğrudan doğruya yazarın kendi kimliğiyle özdeşleştirmek, içinden çıkmanın belki de imkansız olduğu bir labirente sürükleyecektir okuyucuyu ve [...]"

    özellikle son öyküdeki ikiz, sahte - orijinal temalarıyla metin içi bir oyun var. fakat daha sonra nurten ay'ın da dahil olmasıyla oyun metnin dışına çıkıyor. tabi bunun oyun olabilmesi için izler de lazım. ali teoman'ın beklentisi bulunmak, o yüzden metne çeşitli izler bırakıyor. tabi sonuçta hayal kırıklığına uğruyor (galip saklandığında, rüya'nın aramaktan sıkılıp cemal'le dışarı çıkması gibi), edebiyat dünyası o kadar da ilgili değil bu tür gizemlere (meraklı okur, f. m. üçüncü gibi biri belki bulabilirdi).

    sahte yazar olarak nurten ay'ın seçilmesi de oyunun önemli bir parçası. ali teoman nurten ay'ı seçerken kendisinden oldukça farklı birini seçmiş; kadın, sevdiği yazarlar farklı (kafka - borges yerine balzac - ömer seyfeddin), istanbul'lu değil. amaç yazınla yazarı birbirinden olabildiğince farklı yapmak. nurten ay'la ilgili daha ayrıntılı bir yazı da var egoistokur'da:

    nurten ay

    gördüğüm kadarıyla süha oğuzertem'in bu konuyla ilgili bir yazısı var, oldukça güzel ama ali teoman'ı ortaya çıkartmaya yetmemiş. bir de ali teoman'ın bu konuyla ilgili bir röportajı var; iki link'i de koyayım:

    süha oğuzertem'in incelemesi
    röportaj

    son bir not: süha oğuzertem bu gizli yazarın üslubunu tarif ederken sürekli olarak parodi üzerinde duruyor. ali teoman'ın tarzı için benim de kullanacağım ilk kelime parodi olurdu. sonraki eserlerinde de bunu görmek mümkün; hatta şuraya da ali teoman başlığına yazdığım entry'nin link'ini koyayım: (bkz: ali teoman/#70905890)
  • "vox et praeterea nihil"
    ('vox', 'ses'; 'et', bağlaç olan 've'; 'praeterea', 'dışında', ya da 'gayrı' ya da daha da doğrusu 'maada'; 'nihil' ise 'hiçbir şey' anlamında)
    'a voice and nothing else' veya 'voice and nothing more' yani 'geriye sadece ses kalır' ya da 'ses, sadece ses' diyebiliriz. yani öyle dersek daha doğru olabilir, olmayabilir de. kısaca dilimize çevirecek olsam ben buna yankı [(eko/echo)(yankılanıp durmakta olan bir ses)] derdim. öyle güzel şey ki dil.

    gelelim bu deyişin romanla ('gizli kalmış bir istanbul masalı' öyküden ziyade bir romandır. elimdeki baskı temmuz 2015 yky baskısıdır ve kitabın üzerinde roman değil öykü yazar. ancak yayınevini suçladığım sanılmasın, ben de olsam öykü yazardım. fakat kitabın öyküyle olan tek ilişkisinin 1991'de aldığı haldun taner öykü ödülü olduğunun da bilinmesini isterim.) ilişkisine; plutarch (nam-ı diğer plutarkhos), iğneleme maksadıyla, ya da nükte diyelim, yanılmıyorsam moralia'sında, bir bülbülü (nightingale) yemek üzere parçalayıp neredeyse hiç eti olmadığına hayıflanan bir adama dedirtmiştir bu cümleciği. buradan çıkarılacak dersin iki çeşit olabileceği söylenegelir: birincisi, hepimizce malum, 'havlayan köpek ısırmaz' (böyle anlaşılması garip ama öyle işte) olurken öbürü, çok konuşanın zırvalamasının aslında söyleyecek sözü olmamasından kaynaklandığıdır.

    ali teoman'ın bu hikayeden çıkarılacak dersle ilgilenmediğine eminim. o romanının sonunda "vox et praeterea nihil" derken apaçık yankıyı işaret eder. inci tanesinin mermer sahanlıkta yankılanışından daha çok romanının, biz okurların zihinlerinde yankılanan bir sese, içinden çıkılması güç bir oyuna dönüşmesinden ya da her şeyin en nihayetinde bir sesten ibaret ya da sesten mamul olduğundan, geriye başka da bir şey kalmadığından bahseder. romanının her yerine (romanın kendisine yani metne de romanın yazarı zannedilenin arkasında saklanan gerçek yazara da) bulaşmış gizemi de; güvenilmez olan, güvenilemez olduğunu da açıkça ve defalarca itiraf eden romancı (masal anlatıcısı) anlatıcıya fatura eder. romanının bütün anlatıcılardan uzakta başka bir anlatıcının varlığını da hissettiriyor oluşu ise gerçek hayattaki bu oyunla birleştiğinde romanı büyütür de büyütür. öyle muzip bir sesi vardır ki, düşünün, kitabın daha ilk sayfasında ingilizce bir alıntı yapar, hatta alıntıladığı kitabın adını, basım yılını, yazarını ve hatta yeniden basımının bilgilerini falan da verir fakat böyle bir kitap yoktur. gözümüzün içine baka baka gandalf mandalf yalan söyler.

    bense pek muhterem ali teoman'ın nurten ay isimli bir hanımefendiyle anlaşıp yerine onun geçmesini isteyişinden mi bahsedeyim, bahse konu hanımefendinin altından kalkılması güç bu rolü (kitap için imza günü düzenlemek zorunda kalacak kadar) kabul edişinden ve verdiği sözü tutuşundan mı, veya süha oğuzertem'in sadece metinden yola çıkarak inanılmaz bir cesaret gösterisiyle (bu cüretin şahsım nezdindeki değerine paha biçemeyeceğimi belirtmeliyim, yanlış anlaşılmasın sakın, olabilecek en olumlu anlamda cesaretten bahsediyorum) romanın asıl yazarının müzikolog cem behar [biraz da roman karakterlerinden biri olan elias behar (ilyas bahar)'ın adından etkilenmiş olsa gerek diye düşünüyorum] olabileceğini açıklamasından mı veyahut da bu büyük oyunun, yani romanın kendisinin, gerçek yaşamla olan ilintisinden mi bahsedeyim bilemiyorum. yine de cama çarpan, pencereden sızan yağmur damlacıklarının, bir-ki-bir-ki rakkasın, inci tanesinin ve tabii ki bu modern masalın, tabiatı icabı nisyan ile malul hafızama tabiatına başkaldırarak kazındığını söylemeden edemeyeceğim.
  • 1991'de haldun taner öykü ödülü'ne layık görülen kitap.

    ali teoman'ın okuduğum ilk eseri. nurten ay durumları zaten fazlasıyla biliniyor, ona değinmeyeceğim.

    kitaptaki üç bölüm de ilgi çekici ama bilhassa sondaki antikacı kısmına tam anlamıyla tutuldum. eski sözcüklerin kullanımı, üsluptaki ritm ve yazarın betimlemesi kusursuzdu. ikinci öyküdeki inci tanelerinin olduğu kısım fazlasıyla akılda kalıcıydı. inci tanelerinin pıt pıt dağılışı gözümün önünden gitmiyor. bunun bir ilk kitap olduğu düşünüldüğünde insan daha çok saygı duyuyor yazara.

    yazarı okumak için bu kadar beklemiş olmama üzüldüm. neyse ki hayat devam ediyor. diğer kitaplarını da ilk fırsatta okuyacağım. en verimli yıllarına giriş yaptığı zamanda vefat etmesi türk edebiyatının ve bizlerin şanssızlığı, bunu düşündüm okurken.
  • ali teoman'ın diğer kitaplarından üslup olarak epey ayrılan eser. birbiriyle bir miktar ilintili üç öyküden oluşuyor. üçü de yine epey iyiydi. konstantiniyye üçlemesi ise yazarın tam anlamıyla ustalık eser. bu kadar erken kaybetmeseydik keşke. kafka'ya en yakın yazarlarımızdan biri tarz olarak.
  • ali teoman'ın yazın oyununu gerçek hayata taşıdığı ve aynı zamanda yazın içerisinde farklı bir kitabında da devam ettirip yine de yakalanmadığı ilk romanıdır.

    --- spoiler ---

    oyun ortaya çıktıktan sonra eserleri inceleyip tekrar keşfetmek biraz hindsight is 20/20 olsa da yazın dünyasının güzelliğine gölge düşüren bir durum değil. başta kitabın içinden yakalanabilen ipuçlarını yazacakken, süha oğuzertem'in yazarı son raddede yakalayamasa da oldukça kaliteli incelemesi kayıp yazarın gizi, elias'ın izi'nde çoğu şey belirtildiğinden, kendi vasat çıkarımlarımı belirteceğim.

    üçüncü bölüme woody allen'ın ünlü hızlı okuma kursuyla alakalı lafıyla başlıyoruz. burada dikkatli bir okuma yapılması salık veriliyor. baş karakter arif emin konyalı'nın soyunun karamanlılara dayanması da* bende karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu gibi saçma sapan bir çıkarım uyandırıyor. eserlerinde ironiyi ve komediyi fazlasıyla kullanan ali teoman da böyle düşünüp eğlenmiş olabilir.

    baş karakter arkadaşının adını elias behar olarak belirttikten sonra*, süha oğuzertem'in de dediği gibi alias behar olarak görebildiğimiz bu kurguda, bir takma ad olabileceği gözümüze çarpıyor. burada ben biraz ileri giderek biraz ingilizce kullanarak eli as behar, yani behar olan eli düşüncemi ali as behar yani behar ali* olarak düşünüyorum. murat yalçın'la yaptığı ve gerçeği açıkladığı söyleşide zaten kendi adına gidilebilecek bir ipucu bırakmadığını söylese de ben yine de bu bağlantıyı düşünmeye devam edeceğim. okuyucunun yorumu her zaman saklıdır.*

    “…bu sanatkarane yaratışta benim de dolaylı dahi olsa bir dahlimin bulunmasını, hatırlarım, en başından beri kendim için bir iftihar ve keyif vesilesi addetmiştim. zaten elias'ın keşfetmiş olduğum bu muhteşem sahtekarlığını ortaya dökmeyip de sadece kendime saklamış olmam, şüphesizdir ki bu sebepten idi. bu günbegün daha da dallanıp budaklanmakta olan ve bit zaman sonra benim boyumu aşacağını, içine gark olup boğulacağım engin bir derya haline geleceğini maalesef tahmin edememiş olduğum sahtecilik kumkumasını ikimize ait bir hırsızlama bir sır olarak düşünmüştüm o vakitler…”* pasajıyla sanki nurten ay'la başlarına gelecekleri peşinen belirtmiş. “…öncesiz sonrasız suskunluğumla elias'ın edilgen suç ortağı olmuştum…”* diyerek de sessiz kalacağını daha o vakitten ortaya koymuş.

    arzuhalcinin adı kitapta ibo olarak geçse de bir yerde ali diye de sesleniyorlar. burada süha oğuzertem'in yazıcının kimliğinin farklı olduğuna dair bir çıkarımı var. işin komik tarafı ali ismi direkt yazarı ele veriyor fakat ali teoman'ın murat yalçın'la röportajında belirttiği üzere, orada ibo yerine ali yazılması ilk baskıda yapılan bir hata. hata neticesinde ilginç ve adeta yazın oyununun yazarına oyun oynadığı bir durum ortaya çıkmış.

    gizli kalmış bir istanbul masalı'nın yazarı olduğunun en açık ipucunu başka bir eserinde veriyor. bununla birlikte gerçek hayata taşıdığı edebi oyununun yazın dünyasında da devam etmesini sağlıyor. uykuda çocuk ölümleri'nin otuz ikinci bölümünün sonunda, nekropolde yatanların isimlerinin bir kısmı alfabetik bir şekilde yazılıyken, e harfinde eli behar ve zevcesi isimleri göze çarpıyor. oyunu açıkladıktan sonraki konuşmalarında aslında kendisini takip edenlerce yazarın o olduğunun anlaşılabileceğini söyleyen ali teoman, kendisini takip eden okurlara da anlamaları için en açık fırsatı böyle sunmuş. buradan bu çıkarımı yapabilen bir okuru oldu mu bilemiyorum ama yazın dünyasında ali teoman oyununu açıklayana kadar kimsenin keşfedemediği açık. bu oyununun kalitesini gösterdiği gibi, üzücü bir şekilde yazın dünyasının yetersizliğine azıcık olsa da bir işaret. bu duruma karşılık, süha oğuzertem'in kayıp yazarın izi, elias'ın gizi isimli yazısıyla gerçeğe neredeyse ulaşmış olmasıyla biraz avunabilme şansımız da mevcut.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap