• son dönemde görülenin belli başlı dört sebebi vardır; otomasyon, serbest ticaret ve sonucu dış kaynak kullanımı (bkz: outsourcing), tembellik ya da dar kafalı rahatlık, son olarak ta ayağını yorganına göre uzatmamaktan kaynaklanan borçlanmadan kaynaklanan, varsa daha da derinleşen durum.

    yakın gelecekte zeka pırıltısı gerektirmeyen ve makinelerin yapabildiği, tekrara dayalı her iş otomasyon ile robotlara devredilecek. bu tee yüzyıllar öncesinden ilk kendi kendine çalışan sistemler ile başladı, hızlanarak devam edecek. vasıf gerektirmeyen, el üretimine dayalı işler başta, bu sınıfa giren işleri makineler ve yazılımlar yapacak. daha önce bu işleri yapan insanların kendilerini başka iş bulmaları gerekecek.

    makinelerin henüz yapamadığı ama yine tekrara dayalı, önemli bir birikim/eğitim/vasıf gerektirmeyen işler işçiliğin ucuz olduğu ülkelerdeki taşeronlara ihale edilecek. serbest ticaret anlaşmalarının birçoğunun getirdiği sonuç bu. mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı, gümrük duvarlarının indirilmesi bunu mümkün hale getirdi. üretici saatlik maliyeti $40 olan bir işi, arada gümrük tarifesi ya da yasal engel olmayan ve saatlik maliyeti $2 olan bir ülkeye tesis kurup, orada üretim yapıp, satış yapmak istediği pazarlara taşıyarak kar marjını olağanüstü arttırdı. bu nedenle orta ve alt sınıf gelirleri sabit kalıp enflasyon karşısında gerilerken şirketlerin karları, şirket yöneticileri, bunların hisselerini alıp satan, bunlara kredi satan kuruluşların kazandığı paralar başlarını alıp gittiler. aradaki fark çok ciddi boyutlarda açıldı. bu özellikle 15-20 yılda çin'de görülen büyümenin arkasındaki olay. oradaki işçi maliyetlerinin yükselmeye başlamasıyla üreticiler başka ülkelere geçecekler. (bkz: bangladeş) (bkz: vietnam). bu işler de otomatiğe bağlanıp robotlara devredilene kadar devam eder. orta afrika cumhuriyeti'ne kadar yolu var.

    tembellikten kastettiğim çalışma iradesi olmaması değil ama statükodan memnun kalıp kendini geliştirecek adımları atmama. 1980 yılında gelişmiş bir ekonomide ailede bir kişi tam zamanlı çalışıp, dört kişiyi geçindirebilecek gelire sahipmiş. bu gelir 30 yılda artmış ancak yukarıda sözünü ettiğim eğitimli ve üst seviye çalışanların geliri kadar artmamış. serbest ticaretin iç pazarlardaki koruma duvarlarını yerle bir etmesi ile vasıfsız ve maliyeti nispeten yüksek fabrika işçisi aynı işi, zaman zaman daha yüksek üretkenlikle fakat çok daha ucuza yapabilen dünyanın az gelişmiş ülkelerindeki işçiler ile rekabet etmeye başladı. bu durumda ya aradaki maliyet farkını meşru hale getirecek, yüksek seviyede üretim yapacaksın ki bu zor, insan denilen canlının da bir kapasitesi var. ya da daha düşük maliyetle çalışacaksın ki adam sıfırdan başka ülkeye tonla para döküp oradan malları geriye ihraç etmenin maliyetine girmeyi düşünmesin. böyle olunca yirmi küsür yaşında bir fabrikada çalışmaya başlayıp emekli olana kadar fabrika işçiliği yapma hikayesi tarih oluyor. dünyanın geri kalanı ile devletin sağladığı gümrük koruması olmadan rekabet edeceksen rakibinin sürekli bir adım önünde olman gerekiyor. ya daha kaliteli, ya daha hızlı, ya daha ucuz olmak gerekiyor. orta ve altı seviyesinde çalışanların öngöremediği, daha üst seviyedeki yöneticilerin umursamadığı bu oldu. çarkın dönmeye devam edebilmesi için vasıfsız çalışanların eğitim talep etmesi ya da bu çalışanları mecburen başka ya da yeni vasıflar kazandıracak, rekabet etmelerini sağlayacak uygun eğitim programları yapılması gerekiyordu. bu çalışanlar yeni vasıflar elde etsinler ve yeni iş alanlarında çalışmaya, para kazanmaya devam etsinlerki kendilerinden daha vasıfsız, başka yerlerdeki çalışanların ürettiği ucuz mal ve hizmetleri almaya devam etsinler. bu olmadı. dört kişilik bir ailenin tek çalışan üyesi babası ömür boyu bir fabrikada ya da madende çalışıp ev geçindirebildiği için kendisini geliştirme ihtiyacı duymadı. çalıştığı fabrika kapandığı için şimdi ya işsiz ya da düşük gelirli bir işte çalışıyor. hanım da çalışıyor. ona rağmen kazandığı para yetmiyor.

    yukarıda anlattıklarım da bizi son durak olan borçlanmaya getiriyor. babasından, belki çalışma yaşamının başlangıç döneminde nispeten iyi bir yaşam standardına kavuşmuş ev halkının geliri düşmüş ama alıştığı yaşam seviyesini sürdürmek istiyor. bunu sağlamak için de borçlanıyor. adam bir şeyi istiyor ama bunu ödeyebiliyir miyim diye düşünmüyor. abanıyor kredi kartına. ay sonunda da asgarisini ödüyor. bir süre sonra kredi kartı ödemeleri de ciddi bir gider kalemi olup çevrilemez hale geliyor.

    şimdi bu vatandaş oldukça kızgın. o yüzden donald trump'ın abd-meksika sınırına duvar örmesini, polonyalı muslukçuların britanya'yı terketmesini istiyor. bilmiyorki ha deyince muslukçu olmuyorsun. onun bile eğitimini alman gerekiyor. ayrıca ülkede yeterince muslukçu yok. poloyalı muslukçular ülkeyi terkedince bir anda işyeri başına müşteri sayısı tavan yapan britanyalı muslukçular 10 pound yerinde 25 pound isteyecekler. o da zaman bulabilirlerse. zaman içinde paranın muslukçulukta olduğu gören daha fazla britanyalı muslukçuluk eğitimi almaya başlayacak ama bu zaman alacak. o zamana kadar muslukçular epeyce para kazanacaklar. hal-i hazırda geliri düşük vatandaş ta muslukçuya 10 pound yerine 25 pound verecek. vatandaş muslukçuluk eğitimini tamamlayana kadar muslukçu sayısı ihtiyacı karşılayacak seviyeye geleceği için muslukçuluk maliyeti 10 pounda düşecek. ne oldu şimdi? polonyalı muslukçu istemediğin için britanyalı muslukçuya 15 pound fazladan verdin. bir de cebinden ödeyip muslukçuluk eğitimi aldın ama sen öğrenene kadar muslukçuğu bitirdiler. öfkeyle kalktın, zararla oturdun.

    anlattıklarımdan amacım "otomasyon kötüdür", "serbest ticaret sosyo-transformatik-kozmolit illuminati'nin oyunudur" tarzı aforizma kasmak değil. bunlar binlerce yıldır içinde yaşadığımız medeniyetin doğal gelişim süreçleri. otomasyon ve serbest ticaret çok genel anlamda insanlık için iyidir. maliyeti düşürür. mesela, grafik tasarımcısın ve işini yapabilmen için yazılıma ihtiyacın var. bu yazılımın yerli üreticisi var ama ürün çok kaliteli değil. fiyatı da 10 lira. benzer işi yapan yazılımın daha kalitelisini ülke dışındaki üretici 5 liraya satıyor ama bulunduğu ülkenin gümrük tarifesi nedeniyle o yabancı üreticinin yazılımı sana 12 liraya maloluyor. bu durumda sen daha kötü yazılıma gereğinden fazla para vermiş oluyorsun. adeta kendi gelirinle dandik ama yerli ve milli üreticiyi destekliyorsun. halbuki aradaki gümrük duvarı olmayınca yazılıma 10 lira yerine 5 lira verip belki bir satışçı daha alacaksın, daha çok iş yapacaksın. üstelik bir yerine bir kişiye daha iş kapısı açmış olacaksın. ya da satışçı almayacaksın ama daha çok kar ettiğin için daha çok şeftali yiyeceksin. şeftali üreticisi, şeftaliyi taşıyan, pazarlayan, şeftali satışından vergi alan devlet kazanmış olacak. dandik yazılımı gümrük koruması sayesinde satabilen yerli ve milli üretici de ya adam gibi çalışıp çatır çatır rekabet edebilecek ürün geliştirecek ya da kendine başka iş arayacak. yabancı üreticinin seviyesinde, belki daha bile iyi bir ürün koyacak ortaya. rakibi mücadele edebilmek için daha iyisini yapacak. böyle böyle gelişme ve ilerleme sağlanacak.

    kişisel olarak biz ne yapalım yani? hayatı rol yapma oyunu gibi görüp sürekli yeni vasıf (bkz: skill) öğrenmek, hal-i hazırda sahip olunan vasıfları geliştirmek gerekiyor. aynı vasıflara sahip iki kişi dış ticaret işine mi başvuracak? o zaman yabancı dil öğren. ikisinin de yabancı dili mi var? o zaman ikinciyi öğren ya da varolanı geliştir, rakibinin önüne geç. yönetici mi olmak istiyorsun? "kıdemliyim, üstümdeki gidince ben gelirim" deme. kendini hazırla. eğitim al. sertifika al. mba yap imkanın varsa. bu hem o işi almak için hem de orada layıkıyla çalışıp tutunmak, bir sonraki seviyeye hazırlanmak için gerekli. maalesef "üniversiteye bir gir, ondan sonra rahatsın" koca bir yalanmış (motive etti yine de). her zaman ve her yerde amansız bir rekabet var. unutma, duraksadığın, kendini geliştirmediğin anda arkandakiler farkı kapatıyorlar. kıçının üzerinde oturmaya devam edersen yetişip, geçecekler.

    ülkeler arasındaki rekabet te böyle. sanayi devrimi pamuktan ve yünden iplik üretimini bir tür otomasyona bağlayıp, üretimin arttırılmasıyla, artan iplik ve kumaş üretiminden elbise üreterek başladı. elbise satışından kazanılan paralarla daha gelişmiş makineler, çelik üretilerek devam edildi. elbise, gömlek, çorap üretimi daha az gelişmiş ülkelere ihale edildi. üretim bandının icadı ile verim giderek arttırıldı. buradan kazanılan paralarla bilgi teknolojilerine para akıtıldı. el ile makine üretimi daha gerideki ülkelere ihale edildi. araştırıldı, öğrenildi. yeni makineler geliştirildi. bu makinelerin yapımına ve bakımına özel yeni iş alanları gelitirildi. buradan kazanılan paralar robotlar, biyo teknoloji ve uzay teknolojisi alanlarına yatırım yapılarak gelişmeye devam edilecek. eskiyen teknoloji ya da iş yapma yöntemleri daha ucuza, teknolojide daha geri, işçisi ucuz ülkelere ihale edilecek. britanyalılar "yeeaa gömlek işi iyi. biz en buhar makinesi ile filan uğraşmayalım. gömlek, çorap üretmeye devam edelim." demediler.
  • son gunlerde yaptigim gozlemlerle icimi parcalayan olaydir.

    soyle bir etrafa bakiyorum. buyuk yasta insanlar (50-60 yas araligi) o kadar doyumlu ve keyifli yasiyorlar ki. bir bakiyorum cantasi ustu basi kullanilmaktan yipranmis yenisini almak icin uygun butceyi bekliyor. ama kahretsin ki iste insanlarin paralarini calanlar, gunde 14 saat insanlari calistirip asgari ucret bile vermeyenler toplu tasima bile kullanmazken bu emektar anneler babalar teyzeler hicbir sosyal rahatliga erismis degil. oyle ki, torunu bile onun zamanindaki gibi duzgun egitim alamiyor. yasamaktan keyif aliyorlar, ben gibi biz gibi tuketim delisi degiller. ihtiyac olmadikca hic bir sey almiyorlar. halbuki birileri azicik durup dusunsede su yillarini emekle, calisma askiyla geçirmis insanlara haklarinin karsiligini verseler. peynir olmus 20-30 tl bu insanlar ne yapiyor dusundukce cildirmak uzereyim.
  • en büyük sorunumuz birileri için hayati derecede önemli bi para diğerlerinin elinin kiri malesef
  • ford'un hindistan sitesinden görülebilecek durumdur.

    ford hindistan

    3 adet araç var (suv'lar hariç).

    1. ford figo: eski fiesta şasesi üzerine kurulmuş 70 beygirlik ekonomik hatchback.
    2. ford aspire: eski fiesta şasesi üzerine kurulmuş yine 70 beygirlik oldukça ekonomik bir sedan.
    3. ford mustang: figo'dan 15 kat pahalı. orta kesim fiesta, focus, b-max, c-max ya da ne bileyim mondeo falan yok.

    not: lütfen yine alım gücü bilmem ne yardırmayın, oranın orta kesimi ancak figo vs. alıyor diye. figo/aspire ile mustang arasındaki uçurumdan bahsediyorum.

    not 2: bizde de durum çok farklı değil biliyorum, fakat bu kadar keskin bir şekilde görünce de insan üzülüyor. ekonomi bu şekilde devam ederse bu işin nereye varacağını görüyor insan.
  • oxfam'ın çalışmasına göre dünyadaki en varlıklı 42 kişinin geliri 3,7 milyar kişinin toplam gelirine eşitmiş.

    https://www.theguardian.com/…wealth-as-37bn-poorest
  • eşitsizliğin artı tarafında bulunanların umrunda olmayandır.
  • olay zaten senin benim paramın gasp edilmesi değil. olay yapılan işlere biçilen ücretlerin, çalışma saatlerinin, sosyal güvencelerin saçma sapan olması.
hesabın var mı? giriş yap