• nisan 2008'de çıkacak olan kalmah albümü. bakalım gençler bu sefer nasıl türküler söyleyecek.
  • for the revolution şarkısı grubun myspace sayfasında yayınlanmış. ilk dinlemede bile şunu diyebilirim ki kalmah yine bildiğimiz kalmah olarak bizi ortadan ikiye yarmak için geliyor. şarkı yapı itibariyle the black waltz'a yakın duruyor. en göze çarpan özellik kalmah'ın the black waltz'daki öküzümsü brutalini* ve eski albümlerindeki cırtlak vokalini bir arada kullanmış olması. bu şarkı için oldukça güzel olmuş. kesinlikle gaz ötesi bir şarkı. albüm de böyle olursa kan çıkar benden söylemesi.
    ahan da site, albüm kapağı da var: http://www.myspace.com/kalmah
  • kalmah ın 2008 tarihli albümü. web siteleri dahil olmak üzere her tarafı revolution la doldurmuş grup. önceki albüm "the black waltz" la karşılaştıracak olursak, albüm için çok da gaz diyemeyiz. ama melodi ve vokal yönünden doyurucu olması bu açığı hemen kapatabiliyor. karşılıklı olarak yapılan ve dakikalarca sürebilen kalmah sololarını bu albümde pek de göremiyoruz, neden se kısaltmışlar biraz. riffler sağlam, davul sağlam, vokal sağlam, melodi sağlam...
    10 üzerinden 8 verilebilecek bir albüm.
  • metal müzik için cennet niteliği taşıyan iskandinya’nın finlandiya kolundan akla ilk gelecek gruplardan kalmah 2008 yılında bu acayip atmosferik, gaz mı gaz albümü çıkardığında acayip önyargılıydım, melodik iskandinav metali’ne hasta olmama rağmen, kullandıkları blastlerden ötürü kalmah’a alışamamıştım ama teknik death metale sarmam sayesinde blastlere alışmam, benimsemem kaçınılmaz oldu. şimdi ise allah belanı versin diyorum burdan kendime; ulan adamlar adeta inciden bir kolye zerafetinde diziyorlar rifflerini, melodilerini ve sen bunlara üvey evlat muamelesi yapıyorsun, caniliktir, cahilliktir yazıktır günahtır. öyle ki, kendimi affettirmek için iki hafta sırf swampsong ve “for the revolution” dinledim (yok lan hasta oldum gruba ondan kopamadım bir türlü). ancak şunu açıkça söyleyeyim, birine “swampsong mu for the revolution mı?” diye sorarsanız muhtemelen size “swampsong tabii ki” diyecektir. ancak ben demiyorum. for the revolution çok daha olgun ve “zevkli” bir albüm.

    hele bir açın ilk şarkıyı, daha ilk saniyelerden doyurucu rifflerle karşılaşacaksınız. hatta tüm şarkı bitmeden bir kere daha açıp o ilk riffleri dinlemeniz olası. albümün kapağına bakarsanız(http://i215.photobucket.com/…l/fortherevolution.jpg) bu kapaktaki hayaletler gözünüzün önüne gelecektir. bir sonraki seviye onlardan biri gibi hissetmek ve yolda yürürken dinliyorsanız yumruğunuzu havaya kaldırarak “fooooooor, foooor theeeeee” nidalarıyla isyanlarda ve orgazm olmuş bir yüz ifadesiyle düşmanınızı devirmek üzere, elinde orakla, kılıçla veya zincirle, hızla giden bir hayalet gibi davranmaktır ama yapmasanız daha iyi olur normal yaşamda insanlar biraz garipsiyor. tüm şarkılarda bu havayı, bu devrim havasını hisseder, savaşmak için yardıran hayaletleri görür, onlardan biri olursunuz. düşmanınızı kesip biçer ve orgazmik zevk alırsınız. özellikle albümün ilk 4 şarkısı inanılmaz iştah açıcı, sürekli dinlemek istenen ve dinleye dinleye bir hal olsanız da doyurmayan, tekrar tekrar istenen parçalardır. çok acıkmış bir halde gördüğünüz, kokusu sizi delirten etine dolgun bir kuzu çevirme kadar iştah açıcı ve doyurucu, ağız sulandırıcı. dead man’s shadow’daki klavye ve gitarların ve vokalin mükemmel uyumuna ve yer yer nightwish’i anımsatan rifflerine ve solosunda da geçerli bu (dipnot:soloda da sanki hafif bir selam var death grubuna, hoş bir detay). arkanızda ve önünüzde sonsuz bir ordu, çevrenizde oradan buradan çıkan alevleri ve düşmanınıza saldığınız korkuyu, gücünüzü hissetmemeniz olası değil(yüzüklerin efendisi: kral’ın dönüşü filmindeki hayalet ordusunu hatırlatıyor bana hep). her şarkıda kilit noktalar var ve aslında şarkıları tekrar tekrar dinlememezi sağlayan o kilit noktalar. holy symphony of war’un nakaratı ve wings of backening’in sonundaki gaz melodilerle güçlü vokalin birleşimi gibi. ready for salvation, albümün temposunu düşüren ve bence albüme çok uymayan bir parça olmuş ancak yine de kendini dinletiyor. towards the sky ve outremer bu açığı kapatıyor. ne kadar girişleri vasata gibi olsa da geri kalan bölümleri akıp giden parçalar. outremer’ın 1.12’deki melodisinde mesela, ne kadar tekrar olsa da dinler durursunuz, akar gider parça, bu bahsettiğimiz “anahtar nokta”lara güzel bir örnek. “coward” ve albümün en iyi şarkılarından biri, william wallace’ın komutasındaki birlikte hissetirecek kadar gaz veren şarkı “like a slave” tam da gerektikleri yerde, albümün sonlarındalar. davullarına ve nakaratındaki “cıgıcıgıcıgıcı”sına ve “hiii yaa heeey” diye bağıran koroya, başlarındaki melodilere ve sonrasında giren riffe kurban olduğum “like a slave” belki de albümün en iyi parçası(tutamıyorum kendimi yine bir yer belirteceğim, 1.10’da böyle “dü dü dü” diye ses çıkaran, akort yaparken de kullanılan sol eli klavyeye tam olarak basmama tekniğini kullanmaları çok hoş olmuş, birkaç şarkıda daha kullanıyorlar bu tekniği, çok güzel yediriyorlar bunu rifflerin içine).

    efendim neticede birkaç vasatımsı durum dışında –ki vasat dediğime bakmayın, nazar boncuğu olsun – müthiş, taş gibi bir albüm for the revolution. çevrenizden hayaletler, ağzınızdan salyalar eksik olmasın.
hesabın var mı? giriş yap