• yeni bir kod. önemli.

    sorosçu gibi, l*beral gibi, küreselci gibi literatüre girdi, dolaşıma sokuldu.

    güle güle kullanın, artık hayatınız boyunca peşinizden gelecek. satılmışlar sizi. sahibinin sesleri.
  • en az yandaş kadar belki de daha utanç verici bir sıfat. yandaş dediğin adam parasını göstere göstere alır özgürlükçülüğe oynamaz. ama bu haysiyetsizler parasını verenin isteğine sahibinin sesi olurken özgürlükçü liberal takılırlar.
    şu mülteci meselesinde iyice ayyuka çıktılar. ulan herifler akdeniz'de mülteci botu avlıyorlar libya'da mülteci kampları kuruluyor. ama bunlardan bihaberler maşallah.
  • (bkz: vatan haini)
  • şurada kendileri için cuk oturan bir tirad mevcut.

    “kaç para ulan sizin ederiniz? çok paramız var, söyleyin ederiniz kaç para? köpek bu bahçeden karşı bahçeye havlayınca iyi köpek, karşıdan buraya havlayınca kötü köpek olmaz. köpek köpektir. tüm patili dostlarımızdan sıfatlarını böyle bir benzetmeye kullandığım özür diliyorum.
  • ab fonları on yıllardır var. almamak enayilik aslında çünkü bu fonların havuzuna bildiğim kadarıyla tr dahil pek çok müzakereci ülke de para koyuyor.
    abd kendi güdümünde olması için askeri eğitim anlaşmaları, think tank denen kuruluşlarca açılan programlar, doğrudan parasal destek vs vs pek çok enstrümanı kullanıyor. kendi düşünce yapısını çoktan empoze etmiş. bu yüzden her türk vatandaşı gibi sizler de tr eleştirisi yapacağınız zaman sıkça batıyı emsal gösteriyorsunuz. foncu güzel terim. fon alan gazeteciye deniyor galiba. peki mesela nato tarafından askeri eğitime ve yurtdışı göreve kabul edilen türk subayları için de bir tabir bulacak mısınız? ortadoğuda hatta tam da göbeğinde doğup yetişen ve siyaset eğitimi adı altında "ortadoğu ve diplomasi" temalı eğitimleri almak için emperyalist abd topraklarına gitmek için takla atan genç siyasetçi tayfayı, abd okullarında doktora vb yapmış akademisyen tayfayı da nitelendirecek bir lakap düşündünüz mü?
    sadece soruyorum: abd ve ab nispeten şeffaf kurumlara sahip, para akışlarını zaten beyan ediyorlar. onlarda pek bu "örtülü ödenek" mantığı da yok. peki ya rusya gibi, çin gibi totaliterliğin doruk noktalarından gelen üstü örtülmüş yardımlar ve fonlar yoktur diyebilir misiniz?
    türkiyede "falanca siyasi yapının göbekten bağlı olmadığı bir yurtdışı organizasyon yok" diyebilen varsa lütfen isim yazsın, oysa oy, katkıysa katkı, vermeyen adidir.
    en basitinden, biz paradigma değiştirebilen bir fikir ikliminde değiliz. kendi düşünce sistemimizi ortaya koyup kendi etki alanımızı oluşturamayız. eylem olarak çok daha da gerideyiz. bir icat yapıp dünyayı değiştirmemişiz ve dolayısıyla sosyal etkisi düşük bir kenar mahallesiyiz dünyanın. nişantaşı değil burası amk ümraniye fevzi çakmak. cazibe merkezi değil. cezbelenen bir kenar mahalle. karşı mahalleye bakıp özenen devasa bir varoştayız. arada nişantaşını gezip gelen komşumuzun kızına da orsbu olmuş bu diyoruz.
  • gayet objektif bir tanım. fondan para alana foncu denir.
    nasıl akp ya da hükümetten fonlanan basın yayın kuruluşları, gazeteciler yandaş diye ciddiye alınmıyorsa türkiye'nin çıkarlarını değil eşyanın tabiatı gereği mensup olduğu devletin ya da daha beteri şirketin çıkarlarını kollayan vakıflardan para alanlar da o ülkelerin veya şirketlerin söylemesini istediklerini söyler, onların acenteliğini güder. fonculuğun sorunu budur, hala argümanları bulanıklaştırmaya uğraşmayın. mesele parayı verenin düdüğü her yerde çaldığıdır ve parayı verenlerin çaldırdığı düdüğün türkiye'yi kollamak derdinde olmadığıdır.
  • anlamsız bir kelime bu ya. "kömür makarna karşılığı oy veriyorlar" gibi anlamsız. "sahibinin sesi" gibi anlamsız.

    şöyle madde madde anlatalım.

    1- işler hiçbir zaman bu kadar basit değil. kimse cebine iki kuruş para koydunuz diye otomatikman sizin istediğinizi söylemeye başlamaz. ya da istersen kimse demeyelim de, neredeyse kimse diyelim. gidip emekçi gençliğe osmanlı filan övdüremezsin. biraz meyli olması lazım.

    2- peki nasıl olacak? şöyle ki; her ideolojinin zaten potansiyel bir destekçi kitlesi vardır ("potansiyel" kelimesi önemli burada, ciddi yük taşıyor). ideolojiler ise yayılabilmek, kendini anlatabilmek (=propaganda yapabilmek) için bu potansiyel destekçileri kendine çekip angaje etmeli ve harekete geçirmelidir.

    3- kapitalizm sağolsun hepimizin hayatta kalmak için paraya ihtiyacı olduğu bir düzende yaşıyoruz, o yüzden de her ideoloji kendince bu kitleyi "fonlamanın" bir yolunu bulur. en azından bulmaya çalışır. ideolojilere irade atfediyorum gibi oldu ama aslında kendiliğinden ortaya çıkan (çıkamadığında da ideolojinin ölümüyle veya uzun süreli bir uykuya yatmasıyla sonuçlanan) bir süreç bu.

    4- yani bu şu demek: komünist ideolojinin de kendi propagandası için bir fonlama tekniği var***, modern progresif solun da var**, milliyetçiliklerin de var*, dinciliklerin de var*.

    5- sosyal liberalist ideolojinin tipik propaganda yöntemi uluslararası çeşitli düşünce kuruluşları tarafından desteklenen irili ufaklı yayınlar. eskiden ana akım medyada kendine bir köşe bulmaya çalışıyordu bu kafa ama artık internet ile iş bambaşka bir şekle girdi.

    6- bu sosyal liberal düşünce kuruluşları da zaten ekseriyetle finansal özgürlük isteyen, regülasyondan hoşlanmayan, küçük devlet destekçisi büyük şirketler tarafından desteklenir, fonlanır. çok doğal bir süreç bakarsan.

    7- şimdi biz ne yapıyoruz? bu yöntemi kullanan yayınlara foncu diyoruz. hor görüyoruz. sanki yandaş gazeteler, muhalif yayınlar, avrasyacı tipler, evrim'den bir kere bile bahsetmeyen "bilim" youtuberları filan gökten yağan 50 kuruş bozuk paralarla hayatta kalıyor.

    8- yanlış anlaşılmasın. fonlanan yayınların hepsi birer propaganda. ona itiraz eden yok. benim burada anlatmaya çalıştığım şey şu; neredeyse bütün yayınlar öyle veya böyle "fonlanıyor" ve bu açıdan bakıyorsak zaten her şey propaganda. ve öyle gerçekten. her şey propaganda.

    9- ama şunu sormak gerek:

    amacını açık seçik ifade eden ve kendi ideolojisine paralel yayınları bulup destekleyen bu sosyal liberal kuruluşlar mı daha şerefsiz, yoksa parayı nereden bulduğunu bilemediğimiz ve dünyaya nefret yaymaktan çekinmeyen parşömen parçaları mı?
  • sen yine fon alirdin ama
    baban kimdi bilemezdin sebepsiz
  • tehlikeli bir yafta. görünüşe göre muhafazakâr ve milliyetçi cepheler daha çok benimsemeye başlamış.

    ideoloji sağa dolu çektikçe fikir ortadan kaybolur ve yerini duygu alır. çünkü sağ cenah insanları fikir insanları değildir, devlete bir sözleşmeyle kurulmuş bir cephe olarak görmek yerine devleti bir fetişe çevirirler. her şey devlet içindir, vatandaş bile. neticesinde ortaya insanların ne yaptığını bilmediği ancak kan döktüğü bir ortam yaratırlar. kendilerini sağcı olarak ifade eden liberaller ise bu çizginin biraz dışındadır, onların kapitalizm'in bir sistem olarak işe yaradığını ve bu sistemin güçlendirilmesi gerektiğini beyan ederler ancak liberallerin çoğu gelişkin bir entelektüel düzeye sahip olduğu için değil, muhafazakâr bir tavırla bu fikri savunurlar; altını eşelediniz mi statükoya duygusal olarak bağlı insanlar bulursunuz.

    sol görüş daha farklıdır. elbette solun içerisinde romantizm ve metafizik inançlarla kendisine yeni bir dünya ortaya koymuş insanlar vardır; hem de istemediğiniz kadar. ama sol görüş, yapının faydasına ve içeriğine odaklanır ve gerekirse devletin ortadan kaldırılabileceğini ifade eder. sol eleştiriler getirir, felsefi bir biçimde sorunu derinlikleriyle ele alır ve radikal dönüşümler ister. gerekirse her şey ortadan kalkar.

    türkiye'de sol çok önceden öldü. 12 eylül darbesi sağ olsun, en solcularımız atatürkçülerdir. atatürkçülük solculuk mudur? aslında muhafazakârlığın başka bir şeklidir ve farklı değerleri saihplenir. ama özünde bir fikri değil atatürk sevgisini taşır, bunu politik alanda ifade etmeye dayanır. yadırgayacağım bir şey midir? kesinlikle islamcı muhafazakârlara tercih ederim atatürkçüleri. ama her ne kadar entelektüel konularda gelişmeye hevesli olsalar da onlarla konuştuğum zaman bazen fikirlerim bir bariyere çarpar. olumsuz karşılık alırım demiyorum, direkt karşıda bir etki yaratmıyor. çünkü karşımda o altyapıyla kendisini yetiştirmiş birisini göremiyorum.

    solun ölümüyle beraber fikir özgürlüğü de epeydir tehdit altında. çünkü fikirlerin aslında tartışılmasını ön plana çıkaran insanlar geriye çekildi ve fikirler arasında bir kamplaşma ortaya çıktı. yani istediğiniz fikri ifade edin, birileri gelip size "sen ne diyorsun?" diyecektir. mesela istanbul'daki belediye seçimleri sonucunda çok az bir farkla ekrem imamoğlu kazanınca akp'liler yeniden seçim talep etmişti. ben de yeniden seçimin gerekli olduğunu düşünerek farkında olmadan akp kampına girmiştim. akplilerin fikri neydi bilmiyorum ancak ekrem imamoğlu'nun az bir farkla kazanmış olmanın yükü altında ezileceğini, karalanacağını düşündüğüm için sonuçların netleştirilmesi gerektiğini düşünüyordum. neticede ekrem imamoğlu seçimi kazandı ve zeytinburnu gibi akp'nin kalesi olmuş bölgeler dahil pek çok bölgede öne geçti. ama zamanında bunu ifade ettiğim için arkadaş çevresinde aktroll muamelesi görmüştüm.

    şimdi bu örneğin size anlatmak istediği şey şu, siz kendi bireysel fikrinizi beyan ettiğiniz zaman farkında olmadan bir kampa katılmış oluyorsunuz. o kampın fikirlerini tavizsiz kabul etmeli ve ticaretinizi, alışverişinizi o kamp içerisinde sürdürmelisiniz. objektif olamazsınız, sizden en son beklenen şeydir. üstüne akp'nin muhalefeti gerek mecliste gerekse sokakta dışlayıcı tavırları yüzünden iki taraf arasında korkunç bir gerilim ortaya çıkmış oldu.

    şimdi ise türk sağı ortaya yeni bir kavram atıyor; foncu. foncu derken şunu ifade etmek istiyorlar aslında; bize ters düşen insanlar türkiye cumhuriyeti'nin çıkarlarına ters düşen devletlerden para almaktadır. bu yüzden fikirleri aslında samimi fikirler değildir, insanların aklını bulandırmak ortaya attıkları şeylerdir.

    yani diyelim ki siz jean monnet bursu alıp yurt dışında bir üniversitede eğitim gördünüz. oradaki çok kültürlü çevreden edinip dünya görüşünüzü genişletip geldiniz ve türkiye'de politik açıdan önemli olabilecek bir yere geldiniz. hop! siz temizinden bir foncusunuz. fikir dünyanızın genişliği beş para etmez, sizi besleyenlerin fikrini kopya kağıdına çekip buraya gelmişsiniz! fırsat eşitliği mi? fırsat eşitliği derken avrupa'nın sözcüğünü yaptığınızı biz çok iyi biliyoruz! (bundan sonrası paranoid şizofrene bağlıyor, bildiğiniz şeyler.)

    yani bir fikri "foncu" olarak etiketleyerek ne kazanırsınız? ona cevap vermek zorunda kalmazsınız. ne kadar güçlü ve önemli bir soru olursa olsun. peki... bir fikir direkt mossad ajanları tarafından topluma sunulmuş olsun... ne olursa olsun cevaplanmayı gerektirmez mi? yani zaten baştan zırva bir şey olsun, yine de karşılık gerektirmez mi?

    işin komiği de şu, ab, abd ve israil gibi batı yapılarını karşımıza aldığımızı ifade ediyoruz. ama nato müttefiki ve ab üyeliğine başvurmuş bir ülkeyiz. hani gören de çin gibi bir ülkeyiz zannedecek.

    size ne olduğunu açıklayayım. akp çok kötü bir durumda ve arkalarında bıraktıkları çok fazla kirli şey var. en basitinden anayasa'yı defalarca ihlâl ettiler ve hiçbir teze, hiçbir soruya cevap verebilecek hâlde değiller. bundan ötürü, kendilerine yöneltilen eleştirileri etiketleyerek aslında eleştirilerden kaçmaya çalışıyorlar. şu an bu hükumetin meşruiyet açısından ciddi sorunları var ve bunu tekrardan sağlamaları için bir seçime gitmeleri gerekiyor. üstelik şu son dönemdeki yangınlara gösterdikleri lakayıt tepkiler insanların da nefretini çekmiş durumda.

    yani özetle "foncu" ifadesiyle insanları karalayıp fikri, tezi ortadan kaldırmaya ve direkt cevapsız bırakmaya çalışıyorlar. hepsi bu.
  • (bkz: foncik)
hesabın var mı? giriş yap