• dersimli halk aşıkları albümünde kendisinden şöyle bahsediliyor:

    "95 taşında. hozat karaca köyü doğumlu. 1975 yılında ovacık merkez’e yerleşmiş. halen ovacık şehir merkezinde oğlu ali ekber’le yaşayan firik dede, derviş cemal ocağı’na bağlı bir pirdi. 12 eylül 1980’de askerler tarafından bir ağaca bağlanıp yakılan oğlunun öldürülmesinden sonra sakallarını kesmeyen firik dede, 1994’te kaybettiği (!) torununu özleyerek yaşıyor. “tarikatımızın gizli sırlarıdır” dediği deyişleri yakın zamana kadar derlemecilere okumayan firik dede ile yaptığım görüşmeler sonucunda kaydetmiş olduğum ve mikail aslan tarafından okunan “canım efendim” isimli eseri dışında, dinlediğin diğer eserler de kendi vasiyeti doğrultusunda değerlendirilecektir."
  • bildiğim kadarı ile 2007 temmuz ayında vefat etmiştir. (hakka yürümüştür)
  • ölümüne yakın hatırlanan derviştir. öldükten sonra daha da ünlenmiş ve en azından daha önce hiç bilmediğimiz türkülerini mırıldanmaya başlamışızdır. belirtmek gerek, zaten insan-ı kamil olursa birisi umrunda olmaz dünya malı, şan, şöhret filan. onun da zerre umuru değildi.

    en son 7 sene evvel görmüştüm.
  • dersim ovacık'ta yaşayan, sözlü geleneğin son temsilcilerinden, derviş cemal pirlerinden fırik dede, 106 yaşında, kendi yıkık evinde
    8 temmuz 2007' de sonsuza yürüdü... aşağıda buket aydın' ın ve eyüp hanoğlu nun firik dede ile ilgili bir yazısı var;

    "
    1980 askeri darbe günlerinde; ovacık'ta abisinin gözleri önünde ağaca bağlanıp, işkence yapılarak kulaksız yüzbaşı tarafından diri diri yakılan behzat fırik'in de babasıdır.. o günden beri, oğlunun acısıyla yas tutan frik dede, sakallarını bir daha kesmedi, acısı da gözyaşları da hiç dinmedi ve bir daha hiç konuşmadı..

    “mücevheri yerinde satın, tenekecilere vermeyin, sarrafını bulursanız verin” diyordu bir kaydında. sözünü anlayacak sarrafa mı rastlamadı yoksa bu bir sessiz protesto muydu kendince, hala merak ederim..

    70’lerin sonlarıydı sanırım.. fırik dede, piro newes, aydınã heşi, qeramanã mırci, rızaã berti gibi ovacık’ın o dönemki insan-ı kamilleri amcam weliağa’nın evinde toplanırlardı bazan.. önce sohbet, muhabbet, sonra saz-söz, ikram derken; uzun bir sessizliğin içinde öylece otururlardı.. 6-7 yaş hafızamdan kalan bu görüntüyü de hala merak ederim.. bu bilge adamlar niye susuyorlardı, öyle saatlerce.. bu ve benzeri yanıtlanmamış bir çok soru ve sırlarıyla hepsi çekip gittiler aramızdan..

    fırik dede, dersim'in yaşayan son ve önemli bilgelerinden de biriydi.. "yüzü şemsi kamber, gözleri nur” dolu bilge dedemizin hayatını anlatan bir film yapan yönetmen buket aydın, izlenimlerini şöyle aktarıyor: “bir hızır perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… ama içten.. ama sıcak.. ama huzur dolu… ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı. ”

    “ tam da dört dağ içinde terk edilmiş bir kentte bir asır yaşam… adımlar ağır ağır, bakışlar tane tane… ne acelesi var görünürde, ne de geride kalanlara söylenecek son bir sözü… belki bizim gibilerin aradığı adamdı o… belki beklediğimiz son klam onun dilinde saklı… bir sona yaklaşmaktayız hepimiz sahi kimin sonudur bu? bizim mi? yaşlı adamın mı? yoksa insan-ı kamilin mi…? “

    buket aydın

    yanıtsız ve muhatapsız sorular akıp giderken, ben yine aynı soruya takılıp kalıyorum: kederli yazgılarının bize kader olmaması için mi sustular yoksa derin acıların dilsizliği miydi o sessizlik..

    ne yazacağımı ve cümlelerimi nasıl formüle edeceğimi sahiden bilemiyorum.. ne yazsak hep bir eksik kalacak o’na ve onlar’a dair.. onlar susarak, belki bizi korumak adına belleklerimizi de sildiler.. belki o eksik kalanlar tamamlayacak hikayemizi ya da bilemediklerimizin ızdırabını kuşanıp bizler sorularımızla aşındıracağız “sır”lı dağların ardını..

    fırik dede; “gizli bir sırdır” dediği hafızasını, acısını, suskunluğunu, kesmediği sakallarını alıp giderken aramızdan; bize de ondan geriye miras olarak bir asırlık hayat, halk bilgeliği geleneğinin değerleri ve hoş bir nida olarak sazı-sözü kaldı..

    fırik dede’den dinlediğimiz, virani’nin şu dörtlüğünü yine ondan dinleyerek, dindiremeyiz belki sızlayan yerlerimizi ama katlanılır kılarız hiç olmazsa; "seni sevenlerin can içinde canısın/ aşıklar katredir, sen ummanısın/ gönül bir gemidir sen dümenisin/ yelken açmak ister bu dervişlerin"

    sevgiyi din, aşkı yol eylemiş bir kavmin çocukları; bu bedbaht dünyada eteklerinde hep yolun yükünü ve kırılan dalların hüznünü taşırlar. yolun yükünü en ağır taşıyanımızı kaybettik.. birbirinin peşisıra, yitip giden, hakka yürüyen insan-ı kamillerimizin hatırası yolumuzu aydınlatan 'nur' olsun..

    hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz: "ölüm ölür biz ölmeyiz."

    eyüp hanoğlu
    10 temmuz 2007, köln

    * l.a. seneca
  • "bu fâni dünyadır güvenme boşa,
    ister elli yaşa ister yüz yaşa,
    gerek vezir olsun gerekse paşa,
    öyle de götürür şerri dünyanın..."
  • (bkz: freak dede)
  • dersim'i anlama kılavuzunun epigrafıdır.

    "başımıza geleni sorma oğul, bir karanlık dönemdi. harami sofralarında yer kapma yarışına girdiğimiz gün zaten kaybetmiştik her şeyi. cellada kılavuz olma hâlimizi evliyalarımız da kabul etmemişti. kabul etmediği içindir ki bize, gidin ne haliniz varsa görün demişlerdi. bil ki oğul, bütün karanlıklar kötüdür, ömrüm boyunca şafağa secde etmem bu sebepledir. çünkü seherin vakti ilk ışığın habercisidir ve bil ki ışıkta leke yoktur. bilir misin oğul, toprak evlerimizin kapısı neden hep güneşe açılır? sence bu bir tesadüf müdür? unutma ki dersim'in bütün ulu ağaçları gövdelerinde bize yer açmıştı, dağlarımızsa mazlumun sığınma eviydi. onların kerametinden bir gün olsun şüpheye düşmedim. ama gel gör ki her sabah kapımızın eşiğini ısıtan o yüce varlığa önce biz sırtımızı döndük, sonra da yol ve erkânı kaybettik. unutma ki harami sofralarındaki kan lokmasını biz hazmettik ama onlar asla hazmetmedi. kendi gerçeğine hep sadık kaldılar kısacası. dersim'in tılsımını biz bozduk oğul ve bedelini de ağır ödedik. şimdi anlıyor musun neden küstüğümü?"
  • canım efendim adlı eseri kendisine değil aşık virani ye aittir firik dede tarafından bestelenmiştir
hesabın var mı? giriş yap