• haldun taner in bir tiyatro oyunu.
  • fazilet eczanesi, visne bahcesi misali kendi mini mini dunyasinin tasasina derdine dusmus iken cevresinde olup bitenden bihaber yasayan bogazicinde bir mahallenin ve insanlarinin hikayesidir. korktugum odur ki bu sicak, minik sorunlariyla bogusan insanlari anlatan bu hikayenin basarisi gunumuze yandan yiye yiye, ebleh dimaglarin comaginda evrile cevrile perihan abla, mahallenin muhtarlari olarak tevarus etmis, alabildigine gerzek bir avanak guldurusel pembe dizi sablonunun dogusuna sebebiyet vermistir.

    oysa ki fazilet eczanesi sadece kapsadigi ani, oyunun basinda ve sonunda gorulen o tek bir karenin hikayesini anlatan, geldi gectinin pesinde insani anlamaya calisan bir eserdir. fadime ile temel kime neyin nesini dusundurmustur? ben 7 senedir bu fikra mizanseninin ne skime dizilestirildigini dusunuyorum, ama amaci bu mu bilemiyorum.
  • en genel bakış açısıyla, fazilet eczanesi; “bir eczane içerisinden akıp giden 27 sıradan insanın her birinin özenle resmedildiği bir tablo”dur, haldun taner müzesinde.

    eczacı sadettin’in eczanesine birbirinden farklı nedenlerle misafir olan sıradan insanlardır onlar, taner’in deyimiyle. oyunu belirli bir durum çevresinde yer alan olaylar yerine, eczane ile yakından ya da uzaktan ilişkili olan olaylar ve durumlar oluşturur. 3 perde boyunca 27 farklı karaktere ev sahipliği yapar fazilet eczanesi. eczane dediysem, yanlış anlamayın, parfümeri raflarının izin verdiği boşluklardan “merhaba” diyen hazır ilaçların, barkodundaki ederi fiyatına satıldığı günümüz eczanelerinden bahsetmiyor taner. 1950’lerin eczanesidir taner’in tablosundaki resim. “haldun taner tiyatrosu” adlı kitabında “ayşegül yüksel” 1950’lerin eczanesini şöyle tanımlıyor:

    “her girişinizde bir iki tanıdık görüp selamlaştığınız, eczacı ve kalfası yanında, emekli dostlardan, muayenehanesi bir iki ev ötede olan doktorlardan, yokuşu elindeki zembille tırmanmadan önce soluk almak için bir köşeye ilişiveren yaşlı hanımlardan oluşmuş, neredeyse yerleşik bir topluluğu da barındıran, bir toplumsal kurum gibi insanlara sahip çıkan eczaneler. yalnızlığın, dertlerin, sevinçlerin bir bardak demli çay ya da bir tavla partisiyle paylaşıldığı, insanların birbiri için zaman harcayabildiği günlerden kalma dost uzamlar…”

    odak noktasını sadettin, naciye ve ünal’ın oluşturduğu üç ayrı olay dizisi üzerinde geçer oyun. 1. perdeyi “giriş”, 2. perdeyi “gelişme” , 3. perdeyi ise “sonuç” olarak tanımlayabiliriz. dönemindeki pek çok oyununun aksine oyunun hızı gerçek yaşam hızında akar. 3 perde, birbiri ardına gelen üç günü temsil eder. seyirci her bir perdede, eczanenin ayrı bir gününe açılan pencereden izler oyunu.

    1. perdede sadettin’in eczanesinin yıkılması üzerine gelişen olaylar, 2. perdede naciye’nin hiçbir zaman erişemediği gençlik hayallerinin peşinden gitmesiyle beraber oyunun genç kuşağını temsil eden iki kişi olan ünal ve melda’nın ilişkisiyle dallanıp budaklanır. 3. perdede ise sadettin’in yıkılacak olan dükkanının yerine, mahallelinin dayanışmasının eseri olarak yenisi bulunur. işlerin yavaş yavaş yoluna girdiği düşüncesiyle oyun son bulur.

    sadettin’in eczanesi bir semboldür. dört duvar arasındaki eczacılık hevesi değildir oyunda yıkılan: “eski düzen”in zaman karşısındaki kaçınılmaz mağlubiyetidir. oyundaki yıkılış, fazilet eczanesi gibi eski yapıların yerini apartman dairelerine, banka şubelerine, sevgi, dostluk, dayanışma gibi duygulardan nasibini almamış, gözünü para bürümüş “yeni düzen” insanlarının çıkar savaşı verdiği modern ofislere dönüşeceğini simgeler.

    taner “değişim”e karşı değildir ve “ayşegül yüksel”, “haldun taner tiyatrosu” adlı kitabında taner’in niyetini öyle güzel anlatmıştır ki üzerine laf söylemeye gerek yoktur.

    “taner bu zorunluluğu soğukkanlı bir bakış açısından gözlemler. ne değişime uyum sağlayamayanlardan yanadır, ne de değişimi çıkarları adına destekleyenlerden. yazarın temel kaygısı, değişim süreci içinde, ‘eski’nin olumlu değerlerinin sürdürülememesidir. bu nedenle de, uzak bakış açısından tüm yanlış ve doğrularıyla değerlendirildiği ‘eski’ düzenin dost insanlarına karşı alabildiğine sevecendir. taner, değişime değil, değişimin insan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemesine karşıdır.”

    oyunun son kısmında eczacı sadettin’in yıkılan dükkanının yerine bulunan yeni dükkanla beraber filizlenen hayallerle birlikte sadettin “hiç olur mu, buradayım yine… bu mahalle bensiz ne yapar?” der ve sahnedeki görüntü ilk perdedeki yerini alır. bunun üzerine kalfa yusuf, anlatıcı rolünde sahneye çıkar ve “ama mahalle onsuz olabiliyormuş pek âlâ. ustayı kaybedeli bu mart sekiz yıl bitecek” diye başladığı konuşmasında o sekiz yılı bir çırpıda özetleyiverir. taner, anlatıcı’nın bu repliklerinde bir üst paragrafta bahsi geçen duruma ince göndermelerde bulunur ki sadece bu bile haldun taner’in metni işlerkenki ince zekasına hayran olmaya yeterlidir.

    bir diğer hayran kalınacak yön ise bu denli kalabalık bir oyunun trafiğinin bu denli kusursuz resmedilmesidir bana göre ki seyircinin izlerken bile takip etmekten yorulacağı bir trafiği kâğıda dökmek gerçekten haldun taner’e yakışır bir meziyettir.

    dip not: fazilet eczanesi, ilk kez 1960’ta istanbul büyükşehir belediyesi şehir tiyatrolarınca, ulvi araz’ın sahne düzeniyle gösterime sunulmuştur. sadettin rolünde ulvi araz, naciye rolünde ise nezihe becerikli mükemmel bir oyunculuk göstermişlerdir.
  • balat'ta, vodina caddesi üzerindedir. agora meyhanesi ile art & books dükkanlarının arasında/ortasında. eski bir eczane sanırım.

    (bkz: balat)
    (bkz: agora meyhanesi)
  • balatta bulunan, hayatımda gördüğüm en güzel eczane resmen ilk gördüğümde eczane olduğuna inanmayıp bakakalmıştım eski küçük bir yerdi ama çok güzeldi
  • haldun taner oyunları arasında belki de en dramatik olanı. oyunun başında ve sonunda epik unsurlar bulundursa da oyunun geneli dramatik bir izlek izler. haldun taner oyunu büyük bir çatışma eksenine oturtmak yerine bir mahallede yaşayan 27 küsür insanın sıradan gündelik problemlerine, çatışmacıklarına yoğunlaşır. oyunda her karakterin gündelik bir sorunu vardır. oyunun başarısı buradan gelir. sıradan insanların, sıradan sorunları, sıradan umutları ve sıradan umutsuzlukları. taner'in bu oyundaki en büyük başarısı ise 27 küsür farklı karakteri başarıyla yazmasındadır. her bir karakter ayrı canlanır izleyicinin/okuyucunun gözünde ki bana göre en vurucu karakter oyundaki tek repliği sigara istemek olan mahallenin delisi köse mutu karakteridir.

    arzuhalci karakterinin söyledikleri ayrıca dikkat çekicidirzira yaklaşık 50 yıl önce geçen oyunda kullanılan çoğu hukuki ifadeler ve dilekçe yazımında kullanılan dil neredeyse bugün bile aynıdır.
  • 1950’li yıllar istanbulunda deniz kıyısında bir eczane merkezinde aile, mahalle, ve şehir ama en temelde insanların dönüşümünü seyirciye aktarmayı amaç edinmiş haldun taner imzalı tiyatro oyunu. konu evrensel olunca, kuşak çatışması, eski ile yeninin karşılaşması vs., yazılmasının üzerinden 70 yıl geçmiş olsa da hala okuyanı yakalayabiliyor.

    ama sanırım tiyatro metni okumak çok benlik değil; zaten daha evvel de pek yaptığım bir şey değildi. her daim olduğu gibi meşhur motto yine çalıştı “birinde nedenini anlayamadığınız bir değişim gördüğünüzde hemen ilgi duyduğu biri olduğuna hükmediniz.”. gerçi onun için de en büyük çabam bu oldu sanırım. bir şeyleri başlatmak, sürdürmek vs. çok yorucu ve ben fazla üşengecim.
  • --- spoiler ---

    melda: şimdi bununla hiçbir ilgisi yok ama birden nedense aklıma geldi. sen allah'a inanır mısın?

    ünal: (boş bulunup) elhamdu.. yoo şey.. neden soruyorsun?

    melda: bizim bir stager hocamız vardı da mister kirby. "iyi bir sanatçı dinsiz olur" derdi. onun için sordum.

    --- spoiler ---
  • izleyemiyorum madem okuyayım dedim. piyes olduğu için diyalogları takip etmek zor oldu ama karakterlere aşina oldukça daha rahat okuyabildim. yapı kredi yayınları'ndan çıkan 6. baskıda kitabın girişinde karakterler oynayan oyuncularla birlikte verilmiş ve bu görev dağılımı ile oyun 1977 yılında küçük tiyatroda 3 perde olarak sahnelenmiş.

    "fazilet" eczanesinin hazır ilaca karşı idealist eczacısı sadettin "dertsavar" gelenekçi ve bir o kadar da iyi yürekli. ağacı kesmektense ağacın köklerine göre duvarı yıkıp eczaneyi ağaca göre konumlandırmayı tercih eden bir adam. kendisini etrafındaki insanların sorunlarını çözmeye adamış sağlıkla ilgili olsun olmasın.

    kendisinin bileşimini oluşturduğu kalminol sadettin, pürjol sadettin ismini verdiği ilaçları bile var. annesiz büyüttüğü oğlunun çoğumuzun anne babası gibi işini devralmasını, evlenip barklanmasını istiyor. bu arada oğlu ünal'ı büyütürken de "ünal maması" yapmış :)

    --- spoiler ---

    naciye abla'yı sorarsanız hepimizi bıraktı gitti. sefa'ya gitmediğine iyi etti. insan hayatında hiç değilse kullanamadığı bir imkânın hayalini yitirmemeli. gideydi, bu hayal her günün adilikleri, bulaşık suları, sigara kokuları içinde kanatlarını kaybedecekti.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap