• iki donem turkce dersime girmi$, ikisinde de bana a vermi$, inanilmaz tatlı, her görüldügünde insanda yanaklarını mıncıklama istegi uyandıran, yaptigi ele$tirilerle insanin agzini acik birakan, temmuz ayinda kaybettigimiz, bugunlerde anisina bilkent universitesinde konferans verilecek, düsün ve yazin adami, elestirmen, üniversite turkce dersi okutmani.
  • 1941 yılında kastamonu'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimini bu kentte tamamladıktan sonra, 1959-1964 yılları arasında milli savunma bakanlığı hesabına ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi'nin türk dili ve edebiyatı bölümü'nde okudu. 1964 yılında teğmen rütbesiyle kuleli askeri lisesi'nde başlayan askerlik yaşamı, kendi isteğiyle istifa ettiği 1978'e -yüzbaşı rütbesinin son yılına- değin on üç yıl sürdü. bu süreyi, dört yılını edebiyat öğretmeni, geri kalanını ise, dönemin koşulları gereği, askeri okul ya da birliklerde öğretmenlik dışı görevlerde olmak üzere, dört ayrı kentte geçirdi. 1978-1982 yılları arasında kültür bakanlığı'nda çalıştı. burada tanıtma ve yayımlar dairesi başkan yardımcısı, gaziantep kültür müdürü, eski eserler ve müzeler genel müdürlüğü müşaviri görevlerinde bulundu. 1979'da gaziantep'e atanması da, yine dönemin koşulları gereğiydi. kendi isteğiyle emekliye ayrıldığı 1982 yılından 1992'ye değin ankara'da kale'nin eteklerinde antikacı dükkânı işletti. 1992'de bu işi bırakarak yine ankara'da özel lisede öğretmenliğe başladı. 1996 yılından bu yana bilkent üniversitesi'nde türkçe okutmanı.
    1963'ün son aylarında dönem dergisinde başlayan yazı yaşamına 1967 yılında son verdi. bu tarihten sonra, ortam uygun düştükçe, tek tük yazdı. 1960'lı yıllarda içinde yer aldığı kuşağın nitelikli bir edebiyat kuşağı olarak kadrolaşıp gelişmesi yolunda çaba gösterdi ve '60 kuşağının eleştirmeni olarak tanındı. 1964'te evrim dergisindeki kuşak hareketinde, 1965'te devinim 60, 1967'de alan'67 dergilerinin kurulup yaşama geçirilmelerinde ve yazı kurullarında görev aldı. yazılarında, hüseyin cöntürk ve asım bezirci'nin öncülüğünü yaptıkları nesnel ve bilimsel eleştiriye yakın düşen bir anlayış sergiledi.
    (ykykultur.com.tr'den)
  • eser gürson, en son bilkent üniversitesinde türkçe okutmanıydı. dtcf türk edebiyatı mezunu olan gürson 1960'ların en önemli eleştirmenlerinden biriydi. özellikle 1966'da ismet özel hakkında yaptığı "bu tip sancılı şairlerin yazgısıdır: ya rimbaud gibi yirmi birinde kopacak şiirden, ya necip fazıl gibi islamiyet yoluyla bir dinginlik kaynağı bulacak, ya da ismet özel gibi partizan olacak." saptaması ile sonradan hatırlandı. eleştirel akrabaları olan hüseyin cöntürk ve haluk aker gibi 1970'lerden sonra yazınsal iktidarla yaptığı mücadeleyi bıraktı. cöntürk, fanzin çıkaran gençlerle birlikte olurken gürson, üniversite öğrencilerine edebiyat öğretmeye adadı kendini.

    vaktiyle onun hakkında yazılmış bir yazı aşağıda:

    eser:gür/son
    kuyunun içindeki eleştirmen

    “her yeni gelen başarılı sanatçı, getirdiği özgünlükle, edebiyat kuyusunun dibini görmek için var olan umudu yeniden kırmış olur. evet, dipsiz bir kuyudur edebiyat. edebiyat düşünürü ise kuyunun karanlıklarına dalmak zorundadır. görevi de kuyuya ışık tutmak olacaktır. ancak bu özelliğiyledir ki, edebiyat alanında bir yeri vardır. bu kuyunun dışında kalan bir eleştirmen, edebiyatın da dışında kalmış demektir.” (eser gürson, edebiyattan yana, 2001:117) eser gürson’un tüm eleştirmenlerin sahip olması gereken ortak nitelikleri ortaya koymak amacıyla dile getirdiği bu sözler, gürson’un eleştirel duruşunu anlamlandırmak için de kullanılabilir. çağının eleştirmeni olarak gürson, eleştirilerini öncelikle döneminin yani 1960’ların edebiyat kuyusunu derinleştirmeye çalışan yazarları üzerinde yoğunlaştırır. bu yazarları teker teker ya da kuşak olarak inceler. 60 kuşağı, kuyuyu derinleştirmek amacıyla kazma sallarken gürson da onlara ışık tutar. fakat gürson’un buradaki konumu yalnızca ışık tutmaktan ibaret değildir. kuyuya yazarlardan daha yakından bakarak derinliğin ne kadar arttığını tespit eder. kazı çalışmalarının ilerlemesi için neler yapılması gerektiğini söyler. kimi yazarlar yanlış yere kazma vurduğunda onları uyarır.
    gürson, yalnızca eleştirisinin 60 kuşağı’nın yapıtlarına yönelik olması ile değil geçmiş edebi deneyimleri değerlendirirken daima çağını ölçüt alması ile de çağının eleştirmenidir. bu durum, türk modern(ist) eleştirisinin (hüseyin cöntürk’ün ve eleştirel akrabaları olarak sayılabilecek haluk aker ve eser gürson’un eleştiri anlayışı) temel özelliklerindendir. modern(ist) eleştirinin edebiyat geleneğine bakışı, edebiyat tarihçisi ile aynı değildir. yani tarihsel bağlamdan çok dönemin edebiyat beğenisi önemlidir. gürson’un edebiyat geleneğine dair yazılarında, ardışık edebiyat akımlarının ve kuşakların ilişkileri sorununa yanıt aranmaktadır. 60 kuşağı’nın kendinden önceki kuşaklarla ilişkisini, reddetme üzerine değil de aşma üzerine kurmasını isteyen gürson, önceki kuşakları yerli yerine oturtarak 60 kuşağı’nın üzerinde durduğu zemini sağlamlaştırmak, bu kuşağın edebiyata etkisini kalıcı kılmak istemektedir. bu çabanın en yoğun olarak hissedildiği yazı, “devinim 60’ın yeri yurdu” adlı yazısıdır. 60 kuşağı’nın önemli dergilerinden olan devinim 60’ın ilk sayısında yer alan bu yazıda öncelikle kuşak kavramını açık ve seçik bir şekilde ortaya koymaya çalışır. gürson, kuşakların birbirinden ayrılmasında “yaş ayırdı”nı ölçüt alan yaklaşımların yetersiz olduğunu belirtir. kuşak meselesinin yaş ayırdının yanısıra değişim, akım, beğeni ve toplumsal yapı gibi ölçütlerin etkileşimi ile ilgili olduğunu düşünmektedir. bu ölçütleri dikkate alarak modern türk edebiyatının temel ve ara kuşaklarının başlıca özelliklerine kronolojik olarak değinerek 60 kuşağı’nın kendinden önceki kuşaklardan hangi mirası aldığını ortaya koyar. burada ağırlık ikinci yeni’ye verilir. ikinci yeni’yi şöyle tanımlar: “bağlandıkları ortak bir ‘poetika’ olmayan, ama çağdaş duyarlığın da birliğinde getirdiği birçok ortak yanla, bir önceki şiirden ayrılan bir bölük şairin getirdiği değişik bir yoğun hava.(...) soyutlamak, kapalı olmak, anlamı bulandırmak, karanlığa gizlenmek, gerçek üstünden aşılanmak, yaşamı parçalarından çok bütünüyle vermek, duygusal anlamı ussal anlama yeğlemek, imgeyi önemsemek, özde, biçimde, dilde deformasyona gitmek, doğal dilden çok yapay dile eğilmek, şiir yalınlığına (birinci yeni yalınlığı anlamında) karşı koymak, ikinci yeni şairlerinin bol bol kullandığı olanaklardandır.” (13) gürson’un ikinci yeni değerlendirmesinde bir yandan ortak özellikler vurgulanırken diğer yandan ikinci yeni’ye dahil edilen şairlerin kendilerine özgülükleri sıkça hatırlatılır. bu yönüyle gürson’un yaklaşımı, attila ilhan’ın, asım bezirci’nin, muzaffer erdost’un genelleyici ve indirgemeci ikinci yeni eleştirilerinin ilerisinde bir eleştirinin habercisidir. turgut uyar’ın “şiir üstüne bütün konuşulanlar, bütün kurallar hep hep küçük ozanlar için” sözlerine katılan gürson, şiir kuramı ile şiir arasında daima aşılması güç bir fark olduğunu ve ikinci yeni’ye en yakın kuramı da çağının şairi kitabı ile hüseyin cöntürk’ün yaptığını belirtir. ikinci yeni hakkında yazan ilhan, bezirci ve erdost ile gürson arasında kuşak farkı vardır. öncekiler ikinci yeni ile çağdaş ya da ondan önceki kuşaktan iken gürson, 60 kuşağı’na dahildir. yani ikinci yeni, öncekilerin şiir anlayışını etkisiz kılan bir akım iken 60 kuşağı’nın şiirini hazırlayan bir akımdır. fakat eleştirmenlerin tutumlarındaki yaklaşım farkı yalnızca buna indirgenemez. eser gürson’un metne öncelik veren eleştiri anlayışı, bu konuda belirleyicidir: “bir akımın kuramı, ancak o akım şairlerinin verdiği yapıtlarla tutarlanabilir. yapıtlarla kuram tutarsızsa, önemli olan, şüphesiz ki yapıtların kendisidir.”(14)
    eser gürson’un 60 kuşağı’nın genel özelliklerine dair saptamalarında ölçüt olarak ikinci yeni’yi kullandığı görülür. 60 kuşağı’nı edebiyat geleneğinde yerli yerine oturtmak için ikinci yeni ile ortak ve farklı özellikleri ortaya konur. 60 kuşağı, ikinci yeni ile aynı çizgi üzerinde bulunmaktadır. gürson’a göre, ikinci yeni’nin 1956-1960 yılları arasında yeni bir şiir kurmak için denediği yöntemler kimi zaman şiirin yitirilmesine yol açmıştır. 60 kuşağı ise bu yöntemlerin kazanımlarının bilincindedir ve şiiri yitirmeden bunları kullanmak istemektedir. bu anlamda, 60 kuşağı ikinci yeni’den bir kopuş değil ikinci yeni’nin bir açılımıdır.(18) ikinci yeni’nin deneyciliğinin getirdiği karmaşayı 60 kuşağı durultmaya çalışır.
    eser gürson, 60 kuşağı’nın temel özelliklerini şöyle belirtir: “insanı daha belirgin ölçüde kavrayan, somut insan ilişkileriyle bağıntı kuran, anlamdan boş yere kaçma gibi aşırı bir eğilimi bırakan, karanlığı ve kapalılığı yalnız başına değil de, şiirin gerekirciliği içinde, vazgeçilmez oluşumuyla benimseyen, şiirin yapısını sarsan deformasyonları, imge boşluklarını, uzak çağrışımları azaltan bu açılım dönemi, 60 sonrasını bütünüyle kaplamıştır.”(16) gürson, 60 kuşağı’nın türk şiirine yaptığı katkının 1960’ların düşünsel ortamı ile yakından ilişkili olduğunu düşünmektedir. bu dönemde bir yandan birinci yeni ile birlikte ortaya çıkan davranışçılık etkisini sürdürmekteyken diğer yandan da çağdaş burjuva düşüncesi ve marksizm anlaşılıp özümsenmeye çalışılmaktadır. nesnel-bilimsel eleştirinin ortaya koyduğu anlayış ve folklordan yeni bir şekilde yararlanma yollarının aranması da bu dönem şiirini oluşturan ikinci dereceden eğilimlerdir. gürson, 60 kuşağı şiirinin bu düşünsel ortam sayesinde ikinci yeni’nin getirdiği biçimsel olanakları zengin içerikle birleştirebildiğini düşünmektedir.
    genel olarak 60 kuşağı şiirinin bağlamını ortaya koyan gürson, bu kuşağın şiirlerini daha yakından çözümleyebilmek için kuşağın önemli şairlerini ele alan eleştiriler yazar. ismet özel, haluk aker ve ataol behramoğlu’nun şiirlerine dair bu yazılarda bir yandan yeni kuşağın getirdiği derinliği örneklerle ortaya koyup okura aktarma diğer yandan da bu şairlerin şiirlerindeki kusurları ortaya koyup şiirlerini mükemmelleştirmelerini sağlama amacı vardır. bu amacın doğal sonucu olarak yazılarda, kişisel ilişkilerin yakınlığından kaynaklanan bir adam kayırmacılığa rastlanmaz. şiirlerin olumlu ve olumsuz özellikleri gerekçeleri ile ortaya konur.
    modern türk edebiyatı tarihinin yazımında şimdiye kadar yazarların biyografileri ya da dönemlerin toplumsal ve siyasal bağlamı ölçüt olarak alınmıştır. ancak modern edebiyat tarihi aynı zamanda dergilerin tarihi olarak da okunabilir. edebiyat ortamında belirleyici olmaya çalışan farklı oluşumlar kendi beğenilerini yaygınlaştırmak için dergi çıkarırlar. özellikle yeni kuşaklar yenilikçi dergilerini bir yandan kendi anlayışlarını ortaya koymada diğer yandan da edebiyat ortamında egemen olan dergileri değerlendirmede kullanırlar. 60 kuşağı’nın önemli dergileri olan devinim 60, alan 67 ve evrim de bu tür dergilerdendir. bu dergileri çıkaran kuşakta yer alan eser gürson’un eleştirel pratiğinin önemli bir kısmı da döneminin dergilerinde yer alan eserleri değerlendiren yazılara ayrılmıştır. bu yazılarla birlikte gürson yaşayan edebiyatın nabzını daha yakından tutmayı başarmıştır. dönemin şiirini gerek şairlerin gerekse dergilerin tutumlarından yola çıkarak ele alan bu yazılarda varlık, edebi iktidarın önemli bir parçası olarak ortaya çıkar. 1956-1960 arasında çıkmış olan a dergisinde varlık’ın sahibi yaşar nabi nayır, bulunduğu ödül jürilerindeki konumunu kendi yazarlarını korumada kullanması nedeniyle eleştiriliyordu. gürson’un yazılarından gördüğümüz kadarıyla 60 kuşağı dergilerinde varlık, edebiyat beğenisinin düşüklüğü, tavrının belirsizliği, edebiyatı geriden takip etmesi ve bu geç kalmışlık yüzünden yeni kuşakları yavaşlatması nedeniyle eleştirilir.
    eser gürson, ağırlıklı olarak şiir eleştirisi yazsa da hikaye ve romanla ilgili düşüncelerini de belirtmiş ve bilge karasu ile demir özlü’nün hikayeleri ve orhan kemal’in romanları ile ilgili eleştiriler de yazmıştır. gürson, genelde hikayeciliğin özelde de türk hikayeciliğinin talihsiz bir yazgıya sahip olduğunu düşünmektedir. yazarlar roman ya da şiir kadar önemsememektedir hikayeyi. çoğu yazar romana geçiş için bir basamak olarak görmektedir. gürson, bu talihsiz yazgıyı hikayenin organik yapısındaki aldatıcı esnekliğe bağlar. hikaye ve romanın ortak gereçlere sahip olması yazarların hikayeyi bir roman parçası olarak düşünmesine neden olur. gürson’a göre yazarların öncelikle hikaye ve roman arasındaki türsel ayrımlaşmanın farkına varması gerekmektedir.
    eser gürson her ne kadar hikayenin talihsiz bir yazgıya sahip olduğunu düşünse de hikaye ve şiirin türk romanından ileride olduğunu düşünmektedir. 1960’larda türk şiiri ustalığa ulaşmış ve türk hikayeciliği önemli açılımlar gerçekleştirmişken türk romanı, şiir ve hikayenin gerisinde kalmıştır. gürson, hikaye ve romanın modern halini, edebiyat türlerinin şiire çekilmesi olarak tanımlar. modern hikaye ve roman ile şiir arasında şöyle bir etkileşim vardır: “ölçü ve uyak zorunluluklarını en aza indiren şiir, düzyazının olanakları içinde genleşmiş, düzyazı da şiirsel merkeze doğru inmiştir.”(85) düzyazının şiirselleşmesi tahkiyeye dayalı anlatım tekniklerinden uzaklaşıp şiirsel ve altbilinçsel tekniklerin kullanılmasını sağlamıştır. gürson, türk hikayeciliğindeki toplumcu gerçekçi eğilimlerin hala tahkiyeye önem verdiğini ama şiirsel ve altbilinçsel anlatıma doğru denemeler yapan hikayecilerin de ortaya çıktığını düşünmektedir. romanda ise bu ikili yapı henüz ortaya koyulamamıştır. toplumcu gerçekçi çizginin dışında bir roman anlayışı henüz ortaya çıkmamıştır. gürson hikayedeki yeni eserlerin nicelikçe ve nitelikçe artışının yeni romanı da beraberinde getireceğini düşünmektedir.
    gürson, hikaye eleştirilerinde şiir eleştirilerine benzer bir tutum izlemektedir. bilge karasu’nun ve demir özlü’nün hikayelerini değerlendirdiği eleştirilerinde öncelikle hikayecilerin eserlerinin temel özellikleri açık ve seçik olarak ortaya konmakta daha sonra da bu özelliklere değer biçilmektedir. hikayelerin başarıları ve kusurları edebiyatın dışında hiçbir kaygı gütmeden ortaya konmaktadır. bilge karasu’ya bakışta psikanalitik, demir özlü’ye bakışta varoluşçu kuramdan yararlanılır. gürson’un orhan kemal’in baba evi ve avare yıllar romanlarına bakışı ise diğer eleştirilerinden farklıdır. orhan kemal’in bu romanlarda ortaya koyduğu edebiyat anlayışını doğru bulmayan gürson, daha kesin ve sert bir dille bu eserleri yerer. orhan kemal’in romanları teknik açıdan kusurludurlar hatta bunlara roman demek doğru değildir ve orhan kemal’in edebiyat anlayışı dönemin ortalama anlayışının oldukça gerisindedir.
    nesnel eleştiri anlayışının önemli uygulayıcılarından olan eser gürson’un 1960’ların eleştiri ortamına dair yazıları da vardır. 1960’larda nesnel eleştiri, eleştirinin yükselen değeridir. birçok eleştirmen kendini nesnel eleştirmen olarak nitelemektedir. gürson, nesnel eleştirmenin salt düşünürden farklı olarak edebiyatın içinde olması gerektiğini düşünmektedir. edebiyatı kendi iç değerleri ile değerlendiremeyen eleştirmenin nesnelliği tek başına değerli değildir. edebiyatın dışında kalan eleştirmenlerde belgeci ve istatikçi eğilimler vardır. aslında edebiyatın içinden ve dışından konuşan nesnel eleştirmenlerin ayrımı bakımından iki eleştirmenin kitap isimleri dikkat çekicidir. eser gürson’un eleştirilerini topladığı kitabının adı “edebiyattan yana”dır. nesnel eleştiriyi daha çok belgecilik olarak anlayan asım bezirci’nin kitabının adı ise “bilimden yana”dır.
    eser gürson eleştirisinin niteliklerini yukarıda betimlemeye çalıştım. ama gürson eleştirisini anlamlandırmak ve yerli yerine oturtmak için bir de gürson’un yazmadığı yıllardaki eleştiri(sizlik) ortamına bakmak gerekir. yıllardır “bizde eleştiri yok” iddialarının ortalıkta gezdiği, tek isim olarak fethi naci adının geçtiği, edebi iktidara eklemlenmek yerine eleştiri yazmayı bırakmayı tercih eden hüseyin cöntürk, eser gürson ve haluk aker’in adlarının anılmadığı, eleştirmenin yerini yayınevlerinin halkla ilişkiler sorumlularının aldığı bir edebiyat ortamında yaşadığımızı unutmadan bakmalıyız eser gürson eleştirisine. şimdilerde gürson’un tekrar yazmaya başlaması belki de bir umuttur. tabii eleştirinin tekrar ortaya çıkması için sorumluluk genç kuşaklara düşmektedir. genç kuşak, kendinden önceki eleştirel geleneği keşfetmeli ve onların bıraktığı yerden eleştiri bayrağını devralıp çağının eleştirmeni olmalıdır. yeni kuşak eleştirmen edebiyat kuyusuna inmelidir artık. edebiyat dışı hiçbir ilişkiyi dikkate almadan çağının edebiyatını, eleştirisi ile aydınlatmaya çalışmalıdır. ancak öncelikle reklemcıların, medyacıların edebiyat kuyusunu sığlaştırmak amacıyla kullandıkları güçlü ışıkların aldatıcılığını ortaya koymalıdır.

    gürson, eser. edebiyattan yana, (istanbul:yky), 2001.
  • ted ankara kolejinde bir dönem edebiyat öğretmenliği yapmış kişi. o zamanlar hakkında tek bildiğimiz emekli albay olduguydu. bir trafik kazasında yaşamını yitirmiştir
  • gözümde itidalin, ölçüp biçmenin, tekrar ölçüp biçmenin, tekrar tartıp öyle söylemenin zirvesi rahmetli eleştirmen.

    böyle insanların tarafgirlik ortaya koydukları yerler, bir başka etkili oluyor insanın üzerinde.
  • üniversitedeki türkçe hocam. sadece bir sene tanış kalabildiğim ve sonrasında vefat etmiş güzel ve içten edebiyat insanı. çok üzüldüğümü hatırlıyorum. halen zaman zaman aklıma geliyor tatlı suratı, aynı bu akşam oşduğu gibi.... özetle: iyiler çabuk göçüyor bu diyardan...
  • kaliteli ve dürüst eleştirmen. edebiyat dünyasını ve yazarın özgün bireyselliğini göz ardı etmeden yapmış olduğu tahliller, her zaman yol gösterici olmuştur. göz boyamak için yapılan her türlü eylemin karşısında yer alan gürson, beylik lafların ve sloganların yarattığı ve bireyi yok sayan sözde edebiyat birliklerine de "her yazar başlı başına siyasal bir olgu, her edebiyat yapıtı toplumsal bir bildiriyken, yazarın özgürlüğünü yeterince hesaplayamayan dernekleşme ve sendikalaşmaların yarattığı kaosa ne demeli?" cümleleri ile silahını çekmişti.
hesabın var mı? giriş yap