• 29 mart 1895 heidelberg doğumlu alman yazar. leipzig üniversitesinde zooloji okumuş, birinci dünya savaşı'na gönüllü olarak katılmış, hitler'e karşı görüşleri nedeniyle 1940 yılından sonra kitaplarının basımı için kağıt verilmemiş yazardır.
  • metafiziği altetmek, demişti heidegger, imkânsız! o, basit bir felsefi eğitim yöntemi değildir. sanki birilerinin fikrini, kanaatini reddediyormuş gibi onu silip atamazsınız. nietzsche'nin "hakikat sorunu" konusunda vurguladığı gibi, dünya'nın batısında yaşayan bir insan türü "metafizik" olmadan değil düşünmek, yaşayamaz bile. bilginin "bir şeyleri bilmesi" modern metafizik varlıkbiliminin temelini atan descartes'tan beri, batı düşüncesinde neredeyse varlığın tanımının ta kendisi haline geldi. tanım ise kesinliktir. freud, heidegger ile paralel okunması gereken bir pasajında çağımızın çağrısını dışavurmuştu: bana hakikati değil, kesinliği ver. nereden geliyor bu garip emniyet tutkusu, güvenli kesinliğe bunca yakarış? heidegger aşağıdaki satırları yazarken, bir anlamda onun felsefi damarlarından biri olan ernst jünger'in erken dönem eskatolojisinden pek uzakta değildir: "varlık ilk hakikatinde olurken, istem olarak varlık kırılmalı, dünya mahvolup gitmeye bırakılmalı, insanlar yalnızca emekleriyle başbaşa bırakılmalı. ancak böyle bir çıkış sonunda köken'in aniden bir yerlere oturması uzun bir zaman sürecek şekilde mümkün olacak... işte bu olay daha şimdiden gerçekleşti. bu olayın sonuçları dünya tarihinin bu yüzyılda başından geçen olaylardan başkası değildir." bahsedilen "sonuçlar"ın ernst jünger'in doğumevi, yani birinci ve ikinci dünya savaşları olduğu besbelli. onu heidegger'den ayıran tek belirti, iki savaş arasının adamı olmaktan çok, savaşın kendisinin adamı olmasıdır. birinci savaşın romantik gazisi; ikinci savaşın kaçağı... ve iki savaş arasında, tıpkı heidegger gibi, bilim ve teknolojilere dair yazıp durması da türdeş kılmıyor jünger'in eserini -ne heidegger'le ne de kendisiyle. sonuç olarak 1895'te orta sınıf bir kimyacının evinde başlayıp 102 yıl savaşlarla ve barışlarla, umutsuz-umutlu çıkış ve gerileyişlerle geçen bir yaşamdan bahsediyoruz. jünger'in "dönemeçleri" (kehre) kuşkusuz heidegger'inkinden daha fazla sayıda ve daha belirgin: orta sınıf evde baba otoritesi (ileride thomas mann'ın üslubundan sürekli şikayet edecektir), artı baskıcı katolik okulları, ikili bir kaçış istemini kaçınılmaz kılacaktır: aşırı okumalar yoluyla kaçış ve "dışarıya", "başka bir yaşama" doğru. birincisi yazar jünger'i, ikincisi asker jünger'i yaratacaktır. aslında anti-semitizmden başka pek bir özelliği olmayan wandervogel (yitik kuşlar) gençlik grubuna "belirsizce" katılışı hem aydınlık değildir hem de onu kesmez. fransız yabancı lejyonuna yazılarak afrika'ya gider, kilimanjaro yollarında kaybolunca, ailesi tarafından alman dışişleri marifetiyle geri getirtilir. neyse ki, birinci dünya savaşı patlak verir de genç adam "burjuva" dünyasından bir kez daha uzaklaşmak fırsatını bulur -cephede çeşitli birliklere kumanda eder, defalarca yaralanır, savaşın sonunda alman ordusunun en yüksek liyakat nişanıyla* onurlandırılır.

    savaşın jünger'in hayatında bir dönüm noktası olduğunu söylemek yetmez. iki savaş arasında yazdığı ilk eserlerin temaları, bir taraftan jungkonservative (genç-muhafazakar) sağcı ideolojilere bağlanıyorsa, öte yandan derinden derine bir "savaş uygarlığının" portresini çizerler. üstelik, yakın dostu, die totale staat'ın (topyekün devlet) kuramcısı carl schmitt'ten bile daha derin bir eleştiriyi "burjuva romantizmi"nin dünyasına karşı yöneltecektir: bu son savaş ülkeler arasında geçmedi -biri geçmekte olan, ikincisi gelmekte olan iki çağ ve iki yaşam tarzı arasında geçti. 19. yüzyıl burjuva ferahlığının, geleceğe yönelik orta sınıf düşleminin dünyası, bütün hatlarıyla ve kurumlarıyla geleceğin bu saldırısı altında tuzla buz olmaya gidiyorlar. ve kazananı kaybedeni olmayacak bu savaşta geleceğin saldırısı global bir endüstriyel toplumdan gelmektedir -der arbeiter'da (işçi) vurgulandığı gibi, barış zamanı emek örgütlenmesi, ağır demir-çelik ve metalurji endüstrilerinin gerektirdiği gibi, ordudaki askeri örgütlenmenin tıpkısı olmaya doğru gitmiyor mu? işçi=asker eşitliği işte bu "gelecek dünya"dır. anlıyoruz ki nazilerle ilk flört yıllarındaki jünger, henüz "ütopyasız"dır ve bu ateş, çelik, kan dünyasını belli belirsiz bir nihilizmle onaylamış görünmektedir. yine de max weber gibi liberallerle, sombart gibi "tutucu-devrimci" iktisatçıların özellikle alman kulaklara hoş gelen bir çözümlemesi söz konusudur yalnızca: ağır endüstriyel kurumlaşma otoriter devleti, hafif endüstriyel stratejiler ise batılı, liberal ve demokratik devleti sırtlarında taşırlar. diyebiliriz ki "faşist" jünger, liberal öncülerinden daha samimidir bu formül konusunda: madem böyle bir gelecek kaçınılmaz bir surette yeryüzünü egemenliği altına alacaktır, o zaman her düzeyde onunla anlaşmaya çabalamak gerekir: makine bireyi saracak ise, birey de makinayla bütünleşecek ve ülkelerin çelik ve asfalt damarlarından akacaktır. bu düşüncelerin eş-titreşime girdiği bir felsefe vardır: spengler ile stato totalitario öğretmeni giovanni gentile... bir de siyasal grup vardır -sonradan hitlercilere ters düşecek ernst niekisch'in "milliyetçi bolşevikleri"... kısaca söylemek gerekirse, jünger'in de hatırı sayılır katkılarda bulunduğu kafa karışıklığı had safhadadır.

    yine de jünger'in kafa karışıklığı, nazilerin yükseldiği dönem boyunca farklı türden, kendine özgüdür: erken gençlik yıllarında başlattığı innere emigration (içeriden göç), onu politik eylem alanına gönül ferahlığıyla dalma konusunda rahatsız etmeyi sürdürür. çok geçmeden, onun iki ana formülünün, şu neue topografie (yeni topoğrafya) ile die totale mobilmachung'un (topyekün seferberlik) üzerine atlayan naziler ile örtük bir bozuşma sürecine girecektir. formül oldukça politik ve tuhaftır: her şey tamam da goering gibi bir adamın reichswehr'in başında işi nedir? sorunun daha derin çatlaklardan kaynaklandığı zamanla belli olur. jünger, hitler savaşı çıkarana dek nazilerden gizli uzaklaşmasını sürdürür. savaş yılları bir nevi sürgündür -fransa ile almanya sınırında kirchorst'da çakılır kalır. 1944 yılında ise, oğullarından ikisini de kaybeder -birini cephede, ötekini kendisinin de desteklediği anlaşılan hitler suikastı* sonucu, kurşuna dizilmiş olarak... alman ordusu, nazilerle süregiden iktidar mücadelesi içinde eski harb gazisine kol kanat germiştir.

    ama savaş yılları bir kez daha kehre'ye yol açar -artık çağdaş alman edebiyatının en güçlü yazarı sahneye girmekte, büyük dönüşüm yepyeni bir "topoğrafya" üzerinde tamamlanmaktadır -auf der marmorklippen (mermer yalıyar) kitabı 1939'da, herhalde büyük bir cesaret gösterisi olarak yayımlandığında artık ikinci bir jünger ile karşı karşıyayız. iki kardeş, akdeniz'de bir kayalık yalıda, sakin bir köye çekilirler. tehditkar ormanlı'nın saldırısı yaklaşmakta, kasabanın kenarlarını sarmakta, iç huzuru mahvetmektedir. ve iki kardeş inanılmaz bir şey yaparlar: başka bir sakin köye çekilirler! kaçış çizgisinin böyle bir formülü hem eşsiz hem de tuhaftır. formülleri en yalın halleriyle tesbit edilmeksizin ernst jünger okumak, biraz edebi-şiirsel hazdan öteye eserin gerçek anlamda kavranmasına götürmeyecektir. içeriden göçün formülü şudur: saldırı başgösterdiğinde bir adım geriye kaçacaksın...

    benzeri bir formül, o dönemin jurnallerinde de başgösterir -savaş ve yıkım en çılgın dehşetiyle devam etmekte iken "sükunet"! bu sükunet ise asla teslimiyet değildir: her şey bittikten sonra savaşa sarfedilen onca ömrün ardında, alaycı, geride kalacak olan bazı şeylerle, doğayla, yollarla, tarlalarla çok gizli bir suçortaklığı vardır. ikinci bir formül ilkini tamamlamaya gelir: nihilizm her türlü düşünceye oranla daha şanslıdır. dünyanın akışının muazzam sürati, en hareketsiz parçacığı, bir tohum tanesini bile mutlak bir güce eriştirir. artık en yumuşak en serttir...

    böylece ernst jünger'in eserinde bazı formüllerin işbaşında olduklarını, yazınsal uzamın içinde çoğu zaman apansız ama son derece büyük bir keskinlikle sivrilmekte olduklarını söylemiş oluyoruz, die glasernen bienen (sırça arılar) tedirginlik verici ölçüde "neşeli" birkaç formül sunmaktadır -özellikle etik ve ahlak konularında. her zamanki gibi bir savaş gazisidir ve harb yıllarında ince beceriler gerektiren top mermisi sanayiinde istihdam edilmiş, savaş sonrasının "doğal" ortamında iş bulamamaktadır... çeşitli işler arasında sözgelimi sigortacılığı deneyecektir. savaş sonrası için en "olanaksız" iş! hangi kapıyı çalsan eksik kol ve bacaklar... nihayet hearst benzeri ütopyacı bir zenginin malikâne-fabrikasında üst düzey sekreterlik gibi bir iş bulur -hafiften kaçık patronu dev metal endüstrilerinin korkunçluğundan uzakta, çok küçük robotçuklar yapımına tüm sermayesini vakfetmiştir: cam arılar. ve tıpkı jünger gibi koleksiyon meraklısıdır: savaş araçları, yitik organ parçaları ve savaş hekimliği malzemeleri -"kopartılmış kulakların, organların vahşi sergisi şok etmişti beni", diyor jünger. eski savaşların imgeleri arasında (ne ilyada'da ne de başka bir yerde) savaş kol bacak kaybetmelerle, sakatlıklarla ilgilenmez. ancak hilkat garibesi devlere ya da demonlara yakıştırılır sakatlıklar: tantalos, prokrustes... oysa günümüzden şu manzaraya bakın hele: utangaç ve övüngen, ikiyüzlü savaş hekimliğinin hemen sarılıverdiği "neşter ahlakına" bakın. ya da tren istasyonlarında toplanan sakat dilenciler ordusuna. ve işte eserin ana formülü: sakatlıkların kazalardan kaynaklandığını düşünmek "optik" bir yanılgıdan başka bir şey değildir... dünya ve tarih henüz rüşeym halindeyken sakatlanmış bir ırk olduğumuzdan gelmektedir bunca kaza başımıza... böyle bir "optik yanılgı" teması hem poetik hem de derinden felsefi-politik mesajlar taşımaktadır: jünger gibi i. dünya savaşı'nda yaralanan ve ömür boyu bir yatağın yalnızlığına terkedilen fransız şair joe bousquet'nin stoacı formülüyle buluşması şaşırtıcı değildir -"yaralarım benden önce vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum..."

    ilerlemenin, "kayıp" ve "eksiklik" üzerine kurulmuş bir uygarlığın vazgeçemediği bir efsane olması kolayca anlaşılabiliyor. muhafazakar jünger artık bazı tedbirler önermek zorunda hisseder kendini -kant'ın "ahlak doktrini"ne uygun yaşamaya çalışmak ne mene bir hayat getirir? biraz ana-baba terbiyesi daha önemli değil mi? böylece, devler dünyasına yönelen erken jünger'in aksine, savaş sonrasının jünger'i ısrarla "küçük şeylere", ufak ayrıntılara, minimalizme yönelecektir. adorno'nun minima moralia'sında olduğu gibi, "efendiler kültü"nün, çağdaş tiranlıkların derin bir sosyal eleştirisidir bu.

    ernst jünger'in kehre'sinin mutlak olduğunu asla düşünmemek gerekir. önce onaylayarak ortaya attığı temalar (sanayi-savaş, geçmiş-gelecek, nihilizm) geç dönem eserlerinde bir kez daha ortaya atılırlar: bu kez derin ve minimal bir toplumsal eleştirinin yeğinliğiyle. yazınsal saydamlık ve minimal etkilerin edebi kudreti bu eserin formüllerini gölgelememektedir. ernst jünger'in eseri bize şunu söyler: dünya, tarih ve hayat, büyük harflerle başlasalar da hep küçük şeylerin gücüyle ayakta dururlar.

    virgül 4 , ocak 1998 , s. 42-43
  • "avrupa nihilizmini tanımlamayı denemiş ilk yazar" demiştir heidegger o'nun için.
  • "ruhun yaşama karşı ihanetine verilebilecek en iyi yanıt, ruhun ruha karşı ihanetidir; bu havaya uçurma çalışmasına katılmış olmak da çağımızın en yüksek ve gaddarca zevklerinden biridir."

    "büyük duyguların görünmez ışınları altında yaşamak bize kısmet oldu, bizim paha biçilmez kazancımız buydu."

    (bir çağı devirmiş olan junger'i, 20. yy'ın ilk yarısının hengamesi bitip de "tekniğin egemenliği"nin durgun suları ortalığı kapladıktan sonra intihar etmekten alıkoyan, ayakta tutmaya devam eden neydi acaba? savaşı temel deneyim olarak gören bu diyonizyak ruh nasıl oldu da kendini küle dönüştürmedi çağın ikinci yarısının bayağı apollonizmi altında? "ruh"tan beslenen insan bir tutkudan bahsediyordur ve tutkunun kaynağı kuruduğunda, yenik düştüğünde tutku, o kişi için de yaşam ıssız bir çöle dönüşür. junger'in junger'e karşı ihaneti olmalı bu son geri çekilişi de..benjamin'e hak vermeyi sağlayan bir nihilizm.)
  • "bende hiçbir hata bulamadılar. ne kadar derine inerlerse insinler normal ve bir ok kadar dümdüz kalmayı başardım. aslında düz olmak, normallikle çok az çakışan bir durumdur. normallik insanın doğal durumu, düz olmak ise mantıksal çıkarımın sonucudur.bu çıkarımların yardımıyla sorularına doyurucu yanıtlar verebiliyorum. tersine, varlığımdaki insani öğeler öylesine doğal ve anlık tepkilerime öyle ince işlenmiş durumdaki, aslında ortada olanın farkına varamıyorlar; aynı soludukları havanın varlığı gibi. asıl benliğime nüfuz etme konusunda tamamen çaresizler.

    bu durum başta karmaşık gibi görünebilir ama herkes anarşik olduğu için özünde oldukça basittir; aslında hepimiz için normal olan budur. tabi ki anarş, daha ilk günden aile, devlet ve toplum tarafından kuşatılmaya başlar. bu kuşatılma, insanın ilkel gücünün sömürülmesinden ibarettir ve bundan hiç kimse kaçamaz. tek çare, birey olabilmek adına kendini feda etmektir ama anarşik derinlerde bir yerde bir gizem olarak, bazen onu taşıyana bile varlığını unutturarak hayatta kalır. zaman zaman sahibini yok etmek ya da özgürleştirmek üzere lav gibi püskürüp dışarıya da taşabilir.
    burada kesin bir ayrım yapılmalıdır; aşk anarşiktir, evlilik değildir. savaşçı anarşiktir, asker değildir. kıyım anarşiktir, cinayet değildir. isa anarşiktir, aziz paul değildir. herkes normal durumunda anarşik olduğundan, aziz paul bile zaman zaman görkemli patlamalarla bu yapıyı ortaya çıkarır. bütün bu kavramlar birbirinin antitezi değil, sadece çeşitli dereceleridir. son tahlilde ise, özgür insan anarşiktir ama anarşist özgür değildir."

    (bkz: eumeswil)
  • inanılmaz şekilde en önemli eserleri türkçeye bir türlü çevrilememiş yazar. in stahlgewittern okumamış birinin savaşı, eumeswil'i bilmeyen birinin insan doğasını tam olarak anlaması bana göre mümkün değildir.
  • ingilizcesi storm of steel olarak çevrilen ve savaşın ne kadar güzel ve epik bir şey olduğunu düşünen insanlara tokat gibi bunun böyle olmadığını çarpan ve 1. dünya savaşının ne çeşit bir manyaklık olduğunu otobiyografik olarak anlatan ernst junger kitabıdır.

    ben bu kitaptan dan carlin ile haberdar olup okudum ve gerçekten de dan'in dediği gibi bu kitap olmadan "hocu adamlar nasıl bir manyakmış da kesin ölüm fermanı gibi olan bu savaşa girmişler" sorusunu cevaplandırmanın ve o kafayı anlamanın mümkün olduğunu sanmıyorum.
  • birinci dünya savaşı hatıralarına dayanan storm of steel isimli eseri jaguar kitap tarafından "çelik fırtınalarında" ismi ile, neredeyse 100 yıl sonra türkçeye kazandırılmış yazar. jünger'in ikinci dünya savaşı hatıraları da a german officer in occupied paris ismi ile yayınlanmıştır.
  • yayıncılığın yıldızlarından jaguar kitap sayesinde varlığından haberdar oldum. savaş anılarından oluşan çelik fırtınalarında* yer yer sıkıcı olabilmekle beraber, ne edebi benzerleri gibi savaş karşıtlığına konumlanıyor ne de milliyetçi-vatansever duygulara hitap ediyor. günlükler daha ziyade siperlerde ve keşif kollarında ensesindeki ölümle kelimenin tam anlamıyla dans edip sarhoş olan jünger'in macera dürtüsünü doyuma ulaştırmasını, savaş idealini yaşamasını anlatıyor.

    gördüklerim bildiklerim arasından çıkarım yaparak kendisi için alman sağının en orijinal figürü diyebilirim. yahudi komplosu/sırttan bıçaklama/ihanet demagojisini reddederek almanya'nın birinci dünya savaşı'ndaki hezimetini kötü liderliğe bağlaması ile zaten oyuna önde başlıyor. 1939 gibi hitler'in gücünün doruğunda olduğu bir dönemde nazi rejiminin alegorisi olarak görülen auf den marmorklippen'i yazdıktan sonra völkischer beobachter'in "kafasına yönelmiş bir kurşunla flört halinde" yorumuna nail olması da takdire şayan. ötesini merak edenler için şurada genişçe bir yazı var. umarım diğer eserleri (ek: cam arılar da kazandırılmış) de kısa zamanda türkçeye çevrilir.
  • "gerçekte kazalar ta başlangıçta dünya henüz rüşeym halindeyken başa gelen sakatlıkların sonucudur."

    (gläserne bienen)

    algıların yanlışlığı, "göz aldanması", teknolojik ilerlemelerle gelen vahşet ve şiddet sorgulamasında; uzun bir alıntılamanın içinde yoğun bir pasajın geliştirmeye çalıştığı düşünce için referans alır ulus baker, jünger'in kaza tanımını. "kavramları tersyüz etmek" ve nedensellikle uyumlu yapının istemsiz yapıbozumuna, boşluğu inşaayla işgal eden birimlerin savrukluğuna derinlerde kaynaklık edecek sorun nedir jünger'in bir bilimkurgu romanında barınan?

    "teknik yetkinleştirme hesaplanabilir şeyleri ister; insanın yetkinleşmesiyse hesaplanamazı.
    böylece etrafında tekinsiz ama büyüleyici bir parlaklık halesi oluşan yetkin mekânizmalar hem korku, hem de bilinçle değil, yalnız felaketle yatıştırılacak titansı bir gurur uyandırırlar (...) yetkin mekânizmalara baktığımızda yaşadığımız korku ve coşku yetkin bir sanat eseri gördüğümüzde hissettiğimiz mutlulukla tam bir tezat halindedir.
    tamlığımıza, bütünlüğümüze bir saldırı olduğunu hissederiz. kolların bacakların kaybedilmesi ya da sakatlanması henüz en büyük tehlike değildir."

    yavaşlığın fiziksel bir sorun olmaktan çıkıp varoluşun hiçe ulaşacağı, varlıksal bir eksiklik, aldatıcı oyalanmalarla hazcı yetinmelerin kamufle ettiği detaylı bir teoride; tam karşısına, en geçerli argüman olarak hızın fazlalığını koymak, her şeyde olduğu gibi evreni politik şekillerin herhangi bir varyantında eleştirir. 2021 neyi tehdit edecek belirsizliği üstüne konuşulacak bir şey varsa, o da; insanın gittikçe büyüyen paranoid yalnızlığı.
hesabın var mı? giriş yap