• melanie klein'in, egonun saglik dengesini annenin memelerine duyulan haset ya da sukran miktarina ayarladigi yapiti.
  • "haset, kıskançlık ve açgözlülük arasındaki farkları görmek gerekir.. haset, arzulanan bi şeyin başka birine ait olduğu ve bize diil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bi duygudur; hasetli itki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir: şu da var: haset, öznenin sadece bi kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o herkesi dışlayan en eski ilişkide yatıyordur.. kıskançlık da hasete dayanır, ama öznenin en az iki kişiyle ilişki içinde olmasını gerektirir: özne, kendi hakkı olan sevginin rakibi tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna inanıyordur.. kıskançlığın günlük kullanımında, sevilen kişiyle özne arasına üçüncü bi kişi girmiştir..

    açgözlülükse özneyi sürekli uyaran ama doyurulması imkansız bi istektir, hem öznenin ihtiyacından hem de nesnenin verebileceğinden fazlasına yönelen bi istek.. açgözlülük, bilinçdışı düzlemde, memeyi boşaltmaya, kurutuncaya kadar emip tüketmeye ve tümüyle yutmaya yönelir esas olarak; başka bi deyişle, amacı yıkıcı içe yansıtmadır.. oysa haset sadece böyle bi gaspla sınırlı kalmaz; aynı zamanda, anneye ve öncelikle memesine kötülük koymak, kötü dışkıları ve benliğin kötü parçalarını anneye ve memesine yerleştirmek ister.. bunun anlamı, annenin yaratıcılığının bozulması, tahrip edilmesidir.."
    melanie klein..
  • psikanaliz açısından ufuk açıcı bir kitap, incecik ama kapağını kapattığınızda gerçekten "vay anasını" diyorsunuz. türkçesi metis yayınevi'nden basıldı. kitapçılarda bulmanız zor fakat metis'in taksim'deki mekanında bol bol var.
  • psikolojiye azıcık da olsa ilgi duyan ve/veya kendini, çevresindekileri daha iyi anlamaya çalışan herkes için son derece doyururcu olan konsantre kitap. insanı daha iyi anlamınızı sağlar. bu bakımdan ürkütücü olabilir. zira insanları kolaylıkla ayırt etmeye başlayabilirsiniz bir yan etki olarak.
  • bu devirde freudyen psikanaliz mi kaldı allah aşkına diyerek, dilinden de*, içeriğinden de iğrenerek okuduğum kitaptır. hadi kadın kendi zamanında yazmış, söylemiş bir şeyler, bugün bunu okuyup da nasıl hayran olan var, hayretler içindeyim.
    illa anne-bebek ilişkisinin yetişkinliğe etkisini anlayacaksanız bağlanma kuramı falan çalışın, bunla zaman kaybetmeyin. ufacık kitap diyorsunuz ama inanın değmiyor.
  • diğer kuramlardan koparmadan da okunması mümkün olan kitap. bölünme/bütünleşme sürecini çok iyi kavratan bi anlatımı var bence. yetişkin bir insanın hasetini bastırmak için kırk takla attığını ve neden attığını çok iyi anladım okuyunca.
  • nesne ilişkileri kuramı ile ilgilenen herkesin okuması gereken melanie klein kitabı.

    ilk okuyuşumun üzerinden seneler geçtikten sonra, klein'ın oğlunun intiharını ve kızıyla çatışmalı ilişkisini öğrenip kitabı yeniden okuduğumda kitapta haset ve şükranın altında yatan psikanalitik bir özsavunma olduğunu fark etmiştim.
  • çevirisinde, hem "ego" hem de "i" için "ben" karşılığı kullanılan kitap. bu bir miktar muğlaklığa sebep olmuş ama çeviri genel anlamda anlaşılır. çeviriden ziyade metni arkaik buldum. aşağıda alıntıladığım kısımları kilit buldum. kitabın konusu olan "haset ve şükran", yakınen ilgimi çeken bir konu olmasına rağmen, kitabı çok sevmedim. birine tavsiye etmem gerekseydi, emziren ya da emzirmiş ya da emzirecek olan kişilere tavsiye ederdim. çünkü, kitabın büyük bir kısmı "bir nesne olarak meme"nin ve emzirmenin, çocuklarda yarattığı iddia edilen etkilerine odaklanıyor. kitap, bebeğin memeye olan hislerinin analizine girişiyor. gelgelelim, küçükken yoksunluk (ekonomik yoksunluk) çekmiş bebeklerin büyüdüklerinde haset eğilimi gösterdiğini, ancak bazı bebeklerin de bu eğilimi göstermediklerini, dolayısıyla net bir şey söylenemediğini belirten garip kısımları da var. neden garip? küçükken yoksunluğun etkili olup olmadığı hakkında hiçbir şey söylemediği halde, söylüyormuş gibi yapması bana garip geldi.

    "çocuğun memeyle ilk ilişkisine bir hüsran ve doyumsuzluk öğesinin karışması kaçınılmazdır, çünkü mutlu bir beslenme bile doğum öncesi anne-çocuk birliğinin yerini tutamaz. üstelik, çocuğun tükenmeyen ve her zaman orada olan bir memeye duyduğu özlem de sadece açlıktan ve libidinal arzulardan kaynaklanıyor değildir. çünkü yaşamın ilk evrelerinde bile, annenin sevgisinden her an emin olma ihtiyacının asıl kaynağı kaygıdır. yaşam ve ölüm içgüdüleri arasındaki mücadele ve bunun hem benliğin hem de nesnenin yıkıcı itkilerce yok edilmesine yol açacağı korkusu, bebeğin anneyle ilk ilişkilerinde belirleyici olur. çocuk, arzularken, önce memenin sonra da annenin, kendisindeki bu yıkıcı itkileri gidermesini ve onu zulmedilme kaygı- sının acısından kurtarmasını arzulamaktadır."

    "memenin bebek için sadece fiziksel bir nesne olduğunu kabul etmiyorum. bebeğin bütün içgüdüsel arzuları ve bilinçdışı fantezileri, sağladığı gerçek fiziksel beslenmenin çok ötesinde bazı özellikler yüklüyordur memeye.

    hastalarımızın analizinde görmüşüzdür, meme, iyi halinde, bütün anne iyiliğinin, tükenmez sabır ve cömertliğin ve aynı zamanda yaratıcılığın ilk örneğidir. böyle fanteziler ve içgüdüsel ihtiyaçlarla zenginleşir ilksel nesne; böylece umudun, güvenin ve iyiliğe inancın temeli olarak kalır.

    bu kitap, orallikten kaynaklanan en erken nesne ilişkileri ve içselleştirme süreçlerinin belirli bir yönüyle ilgilidir. hasetten söz ediyorum, hasetin mutluluk ve şükran duyma yetilerinin gelişimi üzerindeki etkilerinden. haset, bebeğin iyi nesneyi kurma yolunda karşılaştığı güçlükleri artırır; çünkü yoksun kaldığı doyumun kendisini hüsrana uğratan meme tarafından alıkonulduğuna inanıyordur bebek."

    alıntının özellikle bu son cümlesine bayıldım: "çünkü yoksun kaldığı doyumun kendisini hüsrana uğratan meme tarafından alıkonulduğuna inanıyordur bebek."

    not: içerdiği homofobik bölümleri, 1950'lerde yayımlanmasına bağladım. sanırım 2. dünya savaşı sonrasında doğurganlık çok kıymetli hale geldiği için, bir toplumsal ötekileştirme aracı olmasına rağmen homofobi de olağandı. çünkü, genel paradigma doğurganlık obsesyonu yaşıyordu. bu açıdan, kitapta, "eşcinsellerin annelerine nefreti" gibi boş atıp dolu tutturmaya çalışan kısımlar var. bir psikopatoloji olmayan eşcinsellik, bildiğimiz gibi, 1950'lerde, hiçbir dayanağı olmayan önyargılar nedeniyle, eşcinsellere elektroşok verilerek "tedavi" edilmeye çalışılıyordu. onları (bizi) heteroseksüelleştirmek için kusturma (ters güdümleme) "terapileri" uygulanıyordu. bu kitaptaki homofobi de o dönemlerdeki perspektifi gayet güzel yansıtmış. "bilimin" siyasetten ayrı düşünülemezliği açısından da iyi bir örnek.
  • "ömrünün başlangıcıyla sonu arasında anlaşma olan kişi mutludur" demişti goethe. "başlangıç", anneyle mutlu ilişkidir bence; bütün yaşam boyunca nefret ve kaygıyı bu ilişki hafifletir ve insana yaşlılığında bile destek ve tatmin duygusu verir. iyi nesneyi sağlam ve güvenli bir biçimde kurabilmiş bir bebek, yetişkinlik döneminde kayıplara ve yoksunluklara karşı telafiler geliştirebilir. hasetli kişi bütün bunları kendisinin hiçbir zaman elde edemeyeceği şeyler olarak görecektir, çünkü tatmin olması imkansızdır. böylece haseti daha da artar.

    (bkz: melanie klein)
  • nesnel psikiyatrist melanie klein'ın metis yayınları tarafından basılan kitabı.

    çocuğun preödipal evrede özellikle anne ile yaşanan oral etkileşimleri üzerine yoğunlaşan bir yapıt. anne memesi ile çocuğun; ben-dış dünya ayrım sürecini, onu besleyen anne ile kurulan bağa göre iyi meme-kötü meme ve devamında gelen iyi ve kötü ayrımı, iğdiş edilme gibi konularda muazzam bir kitap. birkaç yıl oldu tekrar okunası bir kitap.

    0-2 yaş dönemiyle ilgili kaynak arayanlar adına ilk önerilecek kitaplardan.
hesabın var mı? giriş yap