• house cafe'nin yemeklerinin vasadı bi türlü geçemediğini kabul edersek açıldıktan sonra yemeklerini big chefs'le kapıştırcağım mekandır. reklamları gerçekten yemekte iddialı oldukları izlenimini veriyor. ayrıca filistin caddesinde house cafe, big chefs, kitchenette, meet, home store vb. yerlerin oluşturduğu rekabetin merkezine oturacak. yamulmuyorsam 6 haziran gibi filistin caddesinde, sonraki hafta da çukurambar'da açılıyor olsa gerek. dört gözle beklerim, selam ederim. hevesimizi boşa çıkartmayın ona göre.
  • ankara'da menüsünü düşleyip aşermenize sebep olabilecek en yeni restaurant. ilki filistin caddesi'nde açıldı geçtiğimiz hafta sonu, çukurambar şubesi 12 haziran'da açılacak. fiyat açısından ise, türkçe'de vurgunun yüklemden hemen önceki kelime üzerinde olması esasına dayanarak cümle içinde şöyle kullanabiliriz kendisini; "hadi yemeğe eat'n joy'a gidelim". kesinlikle "hadi eat'n joy'a yemeğe gidelim" değil. fahiş ecccük.
    kalabalık sebebiyle terasına oturamadık fakat civardaki mekanlara nazaran rakımı biraz daha yüksek olduğu için, manzara olarak yan binanın duvarı değil, ankara ışıkları izlenebilir.
  • zemin katı suni deri kaplı tipik bahçelievler nargile kafesi koltuklarıyla bezenmiş, orta katı birbirinden alakasız klasik tarzda berjer koltuklar ve kanepelerle doldurulmuş, teras katı da saf beton zemin üstüne yerleştirilmiş bahçe koltuk-masa setleriyle oluşturulmuş mekan. terasın büyük bir kısmını merdiven ve asansör çıkışı ile bar kaplıyor. bunun etrafına yerleştirilmiş birer sıra masalarda da müşteriler oturuyor. şu hayatımda gördüğüm en kötü restoran terasına sahip kendisi. bu kadar güzel bir manzara daha kötü bir şekilde engellenemezdi heralde. big chefs'ten özenip içeriye yüksek bir kitaplık da yerleştirmişler. dış cephesi yandan bakınca tipik bir apartmanken, önden baktığınızda big chefs'in beyaz versiyonu.

    menüsü 35 sayfa olan yerden korkmak lazım. "menümüzde yok yok" düşüncesiyle oluşturulmuş, heryerde bulabilinecek makarna, salata, biftek ve pizzalar, kazandibinden parfeye yaklaşık 25 çeşit tatlıdan oluşan istikrarsız bir yemek yelpazesi sunulmuş. bir tek başlangıç menüsünde denemeye değer 3 5 yiyecek vardı; parmesanlı dil balığı bunlardan bir tanesi. toblerone'lu cheesecake'in ne cheese'le ne cake'le uzaktan yakından alakası yoktu. bisküvi kırıntısı üstüne dökülmüş kalitesiz puding ve üzerindeki seyrek toblerone parçaları bütün hevesimi sıfırlamaya yetti. ayrıca earl grey dedikleri şey çay renginde ılık suydu. ne bir bergamot aroması, ne bir çay kokusu.

    garsonlar da muhtemelen eğitimden geçmemiş, sadece garsonluk tecrübesine sahip elemanlardı. bizim masadan sorumlu kişilerden biri kibrit istediğimde masanın benden uzak tarafına kibriti koyup parmağıyla önüme gelecek şekilde vurdu, diğeri ise tabak getirdiğinde önümdeki kibriti elinde tuttuğu tabağın kenarıyla masanın diğer tarafına öteledi. kısacası servis ve hizmet kalitesinden bihaberlerdi. ayrıca bir masadaki işi bitmeden diğer masadaki insanlarla da ilgilenmeye çalışıyordu garsonların tamamı. bir tek tabaklarımızın dolu olmasına rağmen hesap istediğimizi gören şef garson beğenip beğenmediğimizi sordu ve anlayışlı bir şekilde dinledi.

    "menümüz big chefs gibi olsun, ekstradan lüks bir kaç yiyecek daha koyalım. dekorasyon da house cafe ve kitchenette modunda olsun, ama biraz daha rahat olsun" düşüncesiyle yola çıkılıp oluşturulmuş muhtemelen. reklamları iğrenç olmasına rağmen yine de num num tarzı bir yer olacağı izlenimi oluşturuyordu, dışardan baktığınızda big chefs, zemin katı bahçeli kafesi, ikinci katı house cafe, terası ise liva pastanesi olmuş. malesef karakter ve konsept yoksunu.

    olmamış diyor, gitmekte ısrarlı arkadaşlara başarılar diliyorum.
  • big chefs'in en büyük rakibi olacağını yeni açıldığı şu bir kaç gün içinde ispatlamaya başlamış son sosyetik mekanımız. terası yazın öğlen sıcağında asla tercih edilecek durumda değil fakat akşam saat altı - yediden sonra epey bir rezervasyon yarışına girişileceği aşikar. yemekleri big chefs menüsüne çok benzemekte, başlangıçları daha bir göz doldurucu ve pek tabi tuzlu bir mekan. garsonlar ve servisin oturması için kesinlikle zamana ihtiyacı var veya iyi bi eğitimden geçmeliler. kuki'den, big chefs'ten tanınan, bilinen meşhur selahattin usta buraya geçmiş. alınan sağlam bir duyuma göre işletmeye melih gökçek'in oğlunun ortaklığı söz konusu imiş.
  • rejimde bir insan olarak, ankara'nın her köşesinde bulunan reklamları, beni motive etmekten çok uzak. aksine obeziteye sebep olabilir. ben de insanım.
  • absürd reklamlarını itici bulduğum lokanta.*
  • yapımı ve bitimi tamamen sihir gücüne dayanarak hokus pokus şeklinde çözülen mekan.işlerin bu kadar hızlı yürümesi ve hiç bir bürokratik engele takılmaması, yakınında bulunan diğer cafelere* * * yetişebilmek için hırs yapılmasını garipsemiştim.sabah önünden geçerken çatısı olmayan mekanın akşam tekrar önünden geçtiğimde masalarına çiçekli vazolar konuyordu.hatta açılmadan bir gün önce mekanın tam önünde belediye ekipleri çeşitli altyapı tadilatları yapıyordu.

    velhasıl kelam 75 gün altgeçidi nin yavrusunu görüyormuşuz bir aydır.bu bir sempatik görünme çabası mı yoksa "bende sizdenim gençlik" nidası mı bilmiyorum.bildiğim tek bi şey var babam belediye başkanı olsaydı boğaz'da rakı-balık yapardık.ne istanbul'u? tabii ki ankara'da!
  • bahçeli taraflarında astıkları reklamlarının birinin üstünde, hani şu kadının yemeği ağzına yüzüne bulaştırdığı kağıtlar oluyor, cumshot yazmış yurdum insanı. sevsinler ingilizcenizi, kelime dağacığınızı. yazıyı orda gördükten sonra mekanı deneyesim bile kalmadı mk.
  • her yerine apostrof koyan müessese..
    (bkz: kurumsal kimlik)
  • (bkz: fat'n joy)
hesabın var mı? giriş yap