• okullarda verildiği iddia edilen fakat bu sistemde ne kadar verildiği, en azından eğitimin ne kadar verildiği tartışılabilir olan, hem dersleri hem de terbiye gibi sosyal konuları kapsayan deyiş. (bkz: egitim ile ogretim arasindaki fark)
  • sistem denilen çökelti içinde hayatımızı kaydıran unsurlardan biri olan orta öğretim ve lise eğitimi sonucunda aslında insanın kendisi, bedeni ve dünyası ile ilgili bu günlerde "ezoterik" diye adlandırılan bilgilere ulaşmak için tasarlanmış olması şaşıtıcıdır.
    üzerimize kusulurmuş gibi verilince hiç bir boka benzemeyendir.
  • aihm'e göre eğitim: yetişkinlerin kendi inançlarını, kültürlerini ve diğer değerlerini gençlere veya küçüklere aktarmaya çalışması sürecinin tümüdür. öğretim ise özellikle bilginin aktarılması, ve entelektüel gelişme anlamına gelmektedir.
  • acıkınca yemek yersin, bu ihtiyaçtır
    markete gidersin, ne yiyeceğin az-çok bellidir, bu müfredattır.
    yediğin yemeğin faydalı olan kısımlarını vücut alıp kana karıştırır ve bu senin düşünce tarzını, hareketlerini biçimlendirir, bu eğitimdir.
    yediğin yemeğin posası bağırsaklar yoluyla dışarı atılır, bu öğretimdir.
    nasıl yemen gerektiğini öğreten, öğretmendir.
    takıldığın grup ne yiyorsa en iyi yemeği o zannedersin, bu ideolojidir.
    ben sistem mistem tanımam diyorsan, bok ye.
  • ... kültürünün toplu iğne ucu kadar bulunduğu topraklardayız.
    sınıflarda ciddi anlamda anarşi oluşturan sorunlu çocuklar var ve "sepetteki bir çürük elma tüm sepeti çürütür." demiyorum dışlayalım!
    bağrımıza basalım ve onları hayata kazandıralım. lakin psikolojisi bozuk evlatları topluma kazandırırken bu gezegene faydası dokunanları ve dokunacakları harcamayalım!
    çocuk, ergen ya da erişkin bir bireyde öğrenme bozukluk ya da bozuklukları* tespit edilmeli mümkün olduğunca bunları avantaja çeviren teknikler kalıcı şekilde bireye öğretilmeli.
    ne aileler bilinçli ne eğitici kitle. az buçuk okuyan araştıran eğiticiler yarı cahillerin terörizasyonundan çekinmekte. kimisi yarı-cahiller kervanına katılıp uzman olmadığı kişilerin yaşamlarını kıt vizyonlarıyla yönlendirmek, idare etmek, yönetmek sosyopatlığına ve hatta psikopatlığına girişiyor hatta! gayriahlaki bir grup hipnotik yöntemlerle yapanı dahi var, ne yazık ki...
    *
    bir azınlık var cumhuriyetin yetiştirdiği, ondan önce de türkiye cumhuriyeti'nin var oluşuna gerek beyin gücüyle gerek cephede kendinden önce gelen aile fertleriyle yardım etmiş... günümüzde de var olan bir azınlık... (ki azınlık ile topraklarımızdaki her dinden ve her kökenden birey kastedilmektedir...) o azınlık kaldı şu anda sadece elimizde...
    idealizm ile eğitici olarak yola çıkan işinin eğitimini almış arkadaşlarım okulların ve ailelerin tutumlarından dolayı mesleklerinin ilk senelerinde bıkmış vaziyette.
    ben dahil pek çok arkadaşım ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite tahsillerimiz süresince çok trajik onlarca olayla karşılaştık ve bunun sebebi "devlet okullarında" bulunuşumuzdu. "parayı bassa idik" çok mu farklı olacaktı? aileleri büyük fedakarlıklar gösteren bazı vakıf üniversitesi-zede arkadaşlarım hazırlık sınıflarında gerek olmadığı hâlde çift dikişle gittiler. yetmedi dört senelik eğitimlerini genellikle beş yılda tamamladılar; daha iyi "söğüşlenebilmek" için.
    "yıllar geçtikçe eğitim ve öğretim kavramlarının içi boşaltılıyor re re rö" diyen bir kesim kesin bir dille eleştirildi. onlara katılmamak mümkün mü?
    rahmetli anneannem ben ilkokul birde iken ödev yapıyorken "çocuk okuyor, dersi var, ses çıkarmayın" derdi hanedeki diğer bireylere. 1925 doğumlu bir kadındaki bilgelik onun evladı ya da torunu yaşındaki insansılarda mevcut değil.
    ailevi şartlarından ötürü "ilkokulu bile bitirememiş" bir kadındaki terbiye, ahlak, görgü, eğitim, "ekin" kelimesinin her mânâsını zerre zerre idrak edebilmiş olmak yüceliği... niçin yok bizde?
    yeni nesili oluşturan 2000 ve sonra doğan her birey teknolojik imkanlardan ötürü muhtelif zeka puanları yüksek olmalı iken gençlere neden hem eğlence hem bilgi edinimi ve keşfetmek* öğretilmiyor? onlara neden kendi kendilerine yetebilmeleri öğretilmiyor? niçin kendi evlatlarınızın sorumluklarını bir kez olsun üzerinize alma gereği duymuyorsunuz? onlar yerine bir şey yapmayacaksınız, onlara kendi kendilerine yetebilmelerini, gerektiği anda birlik beraberlik içerisinde bulunmayı ve yardımlaşmayı öğreteceksiniz, olmuyor!
    geldiğimiz nokta beni çok üzüyor.
    80'lerde, 90'larda doğmuş kayıp nesiller* çekti ceremeyi yeterince.
    devlet okullarını direkt eleyebilirsiniz ancak özellere ne kadar güven var?
    eğer çocuğunuz/yeğeniniz/sevdiğiniz bir çocuk veya genç varsa ve hâlâ ona ulaşabilecek hâlde iseniz mental ve duygusal bağlamda, ona okulda öğretilmeyen asla öğretilemeyecek şeyleri öğretiniz.
    yavruların beyinlerini;
    ya tacizci tecavüzcü ne idüğü belirsizler kapıyor (aklınıza sadece malum kitleler gelmesin bu adilerin "yarı aydın"larından, "modern" görünümlülerinden bin kat daha korkunuz!) ya muhtelif platform oyunlarına kaptırıyorlar kendilerini.
    daha da kötüleri... çeşitli madde bağımlılıkları... internet, sosyal medyaya kendini kaptırmak, erken yaşta metabolik ve romatolojik rahatsızlıklarla cebelleşmek...
    "her şeyi ben bilirim"ci çok bilen "bok yedi başı" aileler ya da birinci derece yakınlar da en az üstteki anlatılan görece vurdumduymaz kitleden farksız.
    30'lu 40'lı yaşlarında birkaç kişinin marazlı hareketlerine şahit oldum bir dönem çalıştığım yerde. aslında fark ettim ki hiçbiri de yaptığı işe ait değil.
    annesi, babası, ebesi, ebe-ninesi, ebesinin hörekesinin talebini yerine getirmek, "aç galıceksiiin aççç" diyenleri susturabilmek, hayallerini gerçekleştiremeyip ilkin sinmek sonra canileşmek adına nasıl bir çarka dahil olduklarını ya hiç ayırt edemeden ya da iş işten geçtikten sonra fark ederek bazı makamlara sahip olabilmişler.
    kendi istediği ya da arzu ettiğini sandığı ancak yalnızca heves ettiği kariyeri, yaşam tarzını gençken elde edememiş ebeveyn, evladına "ben görmedim çocuk görsün" diyerek kafasına göre evladına ders/kurs aldırıyor ve o çocuğun/gencin ilgili disiplini istediği yanılsamasına çocuğu düşürüyor.
    bu, spesifik olarak bir disipline, sanat dalına özgü çalışmalarda bulunmak olmayabilir.
    örneğin, heykeltraş bir anne oğlunun da sanatla ilgilenmesi konusunda onu ezelden yönlendiriyor. bu yüzden, misal, hem ressam hem mühendis olabilecek bir kişi ressamlıkla kendini sınırlandırıyor ve depresif birine dönüşebiliyor. hayattan zevk alamayabiliyor.
    (bilinen bir örnek olan "çocuğum doktor olsun" baskısıyla sınırlı değil yaşanılanlar.)
    farkında olmadan yönlendirilen kişi yeterince kendini geliştirirse "uyanıyor" bir parça...
    "aleni baskı" ile büyüyenler bir tık daha şanslı zira aleni çatışmadan sıyrılmak inanın daha kolaydır. kurbağanın yavaş yavaş kaynatılması analojisinde bizlere anlatılagelen örnekte olduğu gibi "yumuşak yumuşak" dikte edilmiş ve özellikle 70'lerde, 80'lerde, 90'larda doğmuş "bazı"larının yaptıklarının bedellerini hep birlikte öderken baby boomer'lara rahmet okuyacağız. haberiniz olsun.

    gelelim eğitim-öğretim kültüründen az nasiplenmiş diğer bir kompleks "ne istediğine karar verememiş, tesadüf eseri ya da inancına göre 'kaderinden ötürü' bir yeri yazmış okumuş, okumakta olan" kitleye...
    aile ve/veya okul faktörlerinden dolayı birey, çocukluk, gençlik dönemlerinde bir hedef belirleyemeyebiliyor ve rastgele üniversite tercihlerinde bulunup olur olmaz yerlerde tahsil görebiliyor. ülkemizde bu başıboşluk ta üstlerde anlattığım sınıflara mensup şahıslarla "çarpışınca" kaos kaçınılmaz oluyor.
    "hedef belirlememiş olmak" bir eksiklik mi? evet. yine de inisiyatif eldeyse kotarılabilir.
    eğer içinizde kendinizde size tuhaf gelen ve sizi vicdanen rahatsız eden bir şeyler varsa bugün onları hem kendinizin hem insanlığın en yüksek hayrına göre güncellemek, görece-hatalı kodlarınızı yeniden yazmak ve o ölçüde sistematik hareketlerde bulunmak; yayınlanmış ve yayımlanmış, bilimsel olarak kıymetli kaynaklara itibar ederek, onları kendi stilinize ve özdeğerlerinize adapte ederek uygulamak elinizde.
hesabın var mı? giriş yap