25 entry daha
  • faust mitinin ilk önemli yazınsal örneği, christopher marlowe'un büyük bir olasılıkla 1588 ya da 1589 yılında yazdığı doktor faustus adlı oyunudur. marlowe'un kurgusu faust kitabını yakından izler. marlowe'un üstün şiirselliğinin duyulabildiği sahnelerle soytarılara özgü konuşmaların ön plana geçtiği bölümler arasındaki uyumsuzluk, kimi eleştirmenlerin marlowe'un oyunu bir başka oyun yazarıyla birlikte yazmış olabileceği savını öne sürmelerine neden olmuştur. bu doğru olabilir, ancak oyunda yer alan uyumsuzluklar yalnızca özgün faust kitaplarındaki uyumsuzlukları yansıtmaktadır; ayrıca, faust'un bilgiye susamış bir alimden hilebaz bir soytarıya doğru yozlaşmasını ironik bir biçimde vurgulayan dramatik bir işleve sahiptir.

    faust'un ilk günahı kibirdir: başlangıçta, ölçüsüz tutkularını gerçekleştirebilmek için mephistopheles'i kullanabileceğini düşlemektedir:

    "onun sayesinde dünyanın hükümdarı olacağım,
    okyanusu ordularımla geçmek için
    gökyüzüne bir köprü kuracağım.
    afrika kıyılarını çevreleyen dağlan birleştirip
    lspanya'nın bir parçası yapacağım o topraklan;
    her ikisini de krallığımın bir parçası haline getireceğim"

    ancak kısa bir süre sonra mephisto, dalkavukluk, yalancı vaatler ve tehditlerle durumu kendi lehine çevirir. mephisto ona cehennemi gösterdiğinde faust içinde bulunduğu durumun ciddiyetini kavrar, ancak bu kez de son ve öldürücü günahına teslim olur: umutsuzluk.
    lsa'nın onu kurtarabileceğine inanmayı reddeder, çünkü tövbe etmenin, şimdi kazanmış olduğu ve alabildiğine tadını çıkarttığı gücü yadsımasını gerektireceğini bilmektedir. sonunda şeytan gelir ve feryatlar içindeki faust'u sürükleyerek götürür: bedeni parça parça edilir ve öğrencileri ertesi sabah onun parçalanmış cesedini bulurlar.

    faustus, dünyevi ün ve güce duyulan arzunun kişiye ölüm ve felaket getireceği gibi ahlaki bir mesaj içeren hıristiyanlık geleneğine bağlı bir tiyatro oyunudur. mephistopheles ise, dorothy sayers'ın yorumunda belirttiği gibi, "tinsel bir kaçıktır", ancak tüm kaçıklar gibi yanıltıcı söz söylemede son derece ustadır ve son derece kurnazdır.
    ancak marlowe, şeytan'la ilgili bu geleneksel görüşe psikolojik derinlik eklemiştir. mephistopheles tümüyle kötü değildir, çünkü yitirdiği mutluluğunun ardından acı çekmektedir; değişken ruh haliyle, içedönük kişiliğiyle, ortaçağ tiyatrosunun budala, soytarıyı andıran şeytan'ından hayli farklıdır ve bir bakıma romantik lblis'in bir ön temsili gibidir.

    bir birey olarak hıristiyan, kendi yazgısından sorumludur: şeytan'ın faustus'u baştan çıkarmaya ihtiyacı yoktur; kendi kibrinin ve arzusunun kölesi olan faustus kendi yazgısı üzerinde kendi kararını vermiştir. mephisto onun mahvolmasına katkıda bulunan bir neden bile değildir. o, faustus'un günahını işlemesinde bir araçtır yalnızca; mephisto'nun daha sonra onun ruhuna hükmetmesiyse, faustus'un özgür seçimiyle ona teslim ettiği bir hükmetmedir.
    bu, ortaçağ geleneğinde olduğu gibi ısa ile lblis arasındaki mücadele değil, modern bir insanın kendi yaşamını bile bile mahvedişidir.

    doktor faustus adıyla bilinen ikinci kitap thomas manna aittir. goethe'den bu yana faust motifini en büyük ustalıkla işleyen thomas mann'ın romanı doktor faustus (1947), hem kökenleri geleneklere inen hem de bütünüyle alışılmışın dışında bir eserdir.

    mann, dolıtor faustus üzerindeki çalışmalarına 1943'te başladı ve eseri, savaştan iki yıl sonra 1947'de tamamladı. romanın merkez kişisi adrian leverkühn, faust'tur; ancak leverkühn aynı zamanda luther'i, nietzsche'yi, wagner'i ve almanya'yı, özellikle 1918 sonrası almanya'sını temsil eder.
    avrupa uygarlığının çürüyüşü karşısında duyduğu derin bunalım içinde mann, goethe'nin iyimserliğini tersine çevirerek faust'un lanetlendiği özgün faust kitabının kötümserliğine geri döner; mann, faust'u lanetlediğinde aynı zamanda yirminci yüzyıl batı toplumunun faustçu güdülerini de lanetlemektedir.

    adrian leverkün'ün yıkımı, tıpkı almanya'nın
    1945'teki yıkımında olduğu gibi eksiksizdir. yine de bemanos'un karamsarlığında olduğu gibi mann'ın karamsarlığında da umuda bir yer vardır; çünkü adrian'ın küçük yeğeni nepomuk'a duyduğu sevgi, sevgisizliğin ilencinin kesin olmadığını ve onun da -almanya gibi- kurtulabileceğinin bir işaretidir.

    mann, kendisiyle okur arasına şüpheci bir anlatıcıyı yerleştirir: serenus zeitblom (çiçek açan zaman), adından da anlaşılacağı gibi
    yaşadığı çağın adamıdır. (bizler adrian'ın hayatını serenus zeitblom anlatımıyla öğreniyoruz)
    katoliklikle maddecilik, din ve şüpheciliğin
    garip bir karışımını kapsayan dünya görüşleri, her zaman olmasa da kimi zaman mann'ın kendi görüşleriyle uyum içindedir.' mann, kişisel görüşlerini kasıtlı bir biçimde mesafeli, örtük, hatta muğlak bırakabilmek amacıyla zeitblom kişiliğinden yararlanmıştır, bu bağlamda romanı hem hıristiyanlık terimleriyle hem de laik dünya görüşüne uygun biçimde yorumlamak olanaklıdır.

    zeitblom'un dostu, yetenekli ve genç müzisyen adrian, meslek yaşamına teoloji ve felsefe eğitimi alarak başlamıştır. bu alanların kuruluğundan ve insansızlığından tiksinen adrian, büyüye ilgi duyar ve lblis'le bir anlaşmaya girerek, başarılı bir besteci olması karşılığında mutluluğu ve sevgiyi yaşamından dışlar. yaratıcılık ve ün konusunda tüm arzularına kavuşur, ancak geleneksel yirmi dört yıllık sürenin sonunda ruhunu teslim etmesi gerekecektir. meşum an, leverkühn'ün, uygun bir biçimde dr. faustus'un matemi adını verdiği son ve en büyük eserini seslendirmek üzere müziksever dostlarını çağırdığı konserde gelir. piyanonun başına oturan leverkühn,
    derin bir ruh çöküntüsü içinde konuklarına ıblis'le bir anlaşma yaptığını, derin güçlerle komünyondan kopuk yaşamaya dayanamadığından itidal, şefkat ve sevgi dolu bir yaşamı reddettiğini açıklar. lanetlenmiş olduğunu belirtir ve kendinden geçerek yere yığılır.
    dinleyiciler onun çıldırdığını düşünerek akıl hastanesine gönderirler.
    gerçekten de beyni frengi mikrobundan dolayı hasar görmüştür, ancak dinleyiciler onun itiraflarının bir anlamda doğru olduğunu kavrayamazlar. akıl hastanesinde leverkühn, bedenini kurban ederek ruhunu kurtarma umuduyla intihar girişiminde bulunur. artık ne ruhunu ne de özgürlüğünü geri kazanabilecektir ve1940 yılında, almanya'nın fransa üzerinde büyük zafer kazandığı tarihte ölür.

    karanlığın. çılgınlığın ve olumsuzlamanın demonik güçleri, başından sonuna kadar romanda varlığını hissettirmektedir. gençliğinden başlayarak adrian defalarca, insan kılığına giren şeytan'la karşı karşıya gelir:
    adrian'a denizin gizemlerini ve uzayın insansız enginliklerini öğreten capercailze,
    ya da auerhahn kılığında adı ortaçağda yaşamış karanlık cadı avcısı heinrich ınstitoris'i çağrıştıran sanat tarihçisi helmut ınstitoris kılığında,
    yaratıcı kaosu öven kekeme müzik öğretmeni herr kretschmar kılığında,
    sevimli ve etkileyici çevirmen, kadın düşkünü ve sahtekar martin schildknapp kılığında,
    kızıl saçlı hekim dr. zimbalist kılığında,
    adrian'ı pelerini üzerinde havada gezdirerek ona sanatsal başarının görkemini göstermek isteyen saul fitelberg kılığında,
    kırmızı yüzü ve sivri sakalıyla dr. erasmi kılığında,
    ısaac adlı kükürt sarısı bir erkek kedisi olan ve ölülere ilişkin gizemlere tutku ölçüsünde ilgi duyan clarissa rodde kılığında,
    adrian'ın babasının ölü varlıklar koleksiyonunda yer alan bir kelebeğin adını taşıyan ve önce adrian'ın yaratıcılığını yoğunlaştıran daha sonra da çıldırmasına yol açan frengi mikrobunu bulaştıran fahişe hetaera esmeralda kılığında,
    adrian'ı esmeralda'ya götüren ve lblisçi dr. schleppfuss'u andıran kadın taciri kılığında...

    romanda yer alan en demonik figürler ise, modern entelektüelin çarpıklığını ve gereksizliğini temsil eden teoloji profesörleridir.
    şeytan'la hararetli tartışmalara giren ve ona bisküvi veren profesör kumpf, "kötü ruh'la yakın, ancak doğal olarak gergin ilişkiler içinde bulunan" bir luther figürüdür. dr. eberhard schleppfuss, şeytan, teodise ve kötülük üzerine söylevler verir. "sürüyen ayak" adı onun sakat entelektüelliğinin, ruhunun deformasyonunun ve elbette, goethe'de kesik toynaklarını gözlerden gizleyen şeytan'ın bir belirtisidir.
    sohleppfuss, saplantılı bir biçimde kötülük sorunuyla ilgilenmektedir ve bu konuyla ilgili çeşitli teolojik açıklamalar sunar: tanrı kötülüğü özgür istencin hatırı için yaratmıştır; tanrı'nın inayeti kötülükten iyiliği yaratabilme gücündedir; en yüce iyilik, iyiliğin ve kötülüğün aşkınlığında ve bütünleşmesinde yatar.

    lblis adrian'a, ltalya'da palestrina'da bizzat kendisi olarak görünür.
    mekan, çok sesli müziğin büyük bestecisi giovanni palestrina'nın doğduğu yerdir; yıl ise büyük savaştan az önce, 1912'dir; lblis ve adrian birlikte, avrupa kültürünün lanetlenmiş güzelliğini simgelerler.
    şeytan, tam o yerde ve o zamanda, avrupa'nın ve adrian'ın kalbinin uyumunu parçalamak üzere ortaya çıkar. leverkühn'le şeytan arasındaki karşılıklı konuşma, tam olarak lblis'le lvan karamazov arasındaki diyalog üzerinde biçimlendirilmiştir.

    mephisto, adrian'ın ruh durumlarına uyum sağlamak üzere çeşitli kılıklara girer. önce kızıl saçlı ve kirpikli, kısa boylu, ince yapılı, solgun çehreli, çarpık burunlu ve gözleri kanlı bir adam kılığına girer. giysileri tam uyumlu değildir; başında bir bere vardır, damalı bir ceketin içine kolları gereğinden fazla kısa, çizgili bir gömlek, sarı ayakkabılar ve bir şeyler ima eden dar bir pantolon giymiştir. bununla birlikte konuşma esnasında sürekli biçim değiştirerek dolandırıcıdan entelektüele, bulaşıcı hastalık taşıyan birine, teologa, ortaçağ uzmanına, kadın tacirine, caniye, başarılı bir hayat adamına, bir konuşmacıya kadar, adrian'ın zihin durumuna hangisi uygunsa o kişinin kılığına girer; tümüyle adrian'ın kendi anılarını dile getirmektedir ve yalnızca adrian'ın bildiklerini bilebilmektedir.

    teoloji ve müzik üzerine uzun, gereksiz konuşmalardan sonra mephisto, büyük yeteneğinden dolayı adrian için özel bir zahmete katlanacağını belirtir ve adrian'ın hiçbir zaman sevmeme ilencini kabul etmesi karşılığında ona yirmi dört başarı dolu yıl vaat eder. bu karanlık anlaşma, adrian'ın öz varlığından kaynaklanmaktadır.
    o zaten tutkularının esiridir, arkadaşlarına ve ailesine karşı ilgisizdir ve frengiye yakalanmıştır; şeytan'ın teklifini kabul etmesi ise yaşamının aldığı yönü onaylamasından öte bir anlam taşımaz.

    çok güçlü de olsa şeytan'ın lanetine direnebilmenin olanaklılığı, menenjite yakalanan küçük yeğeninin ölüm döşeğinde adrian'ın duyduğu büyük acıda kendini gösterir; çocuğun ıstırabı karşısında adrian bu masum, zavallı çocuğun böylesine büyük bir acıyla kıvranmasına izin verdiği için şeytan'a, evrene, tanrı'ya ve kendine - tüm varoluş düzenine- müthiş bir ilenç savurur. ancak bu ilenç insancadır, çünkü adrian'ın bu küçük çocuğa olan sevgisi, şeytan'la
    yaptığı anlaşmanın koşullarına aykırıdır. nepo'nun ıstırabı adrian'a kurtulması için gereksinim duyduğu sevecenliği ve acıma duygusunu sağlar ve ilk kez "yüzünde ısa'yı anımsatan bir ifade belirir".

    hissettiği acı ona bir an için dünyanın özündeki sıcaklıkla arasına giren yanılsamayı delip geçme fırsatını tanır. meşum oratoryo dr. fausti weheklag'ın son notası, bestecinin dünyaya bıraktığı son müzikal tını, çello için yüksek perdede güçlü bir sol, karanlığın içinden aydınlığa yönelen bir ağlttır.

    kaynak: jeffrey burton russell - mephistopheles
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap