• felsefede, devletin kökeni sorununa açıklama getirebilmek için ortaya atılmış bir varsayım. kısaca hiçbir devlet, siyaset ve yönetim örgütlenmesinin olmadığı, insanın tamamen doğal halde bulunduğu bir durumu ifade eder.
  • (bkz: thomas hobbes)
  • hobbes, büyük, ünlü eseri leviathan'da bu doğa durumu'ndan bahsetmiş ve bu düşünceyi geliştirmiştir.

    insanlar niçin bir yönetime ihtiyaç duyarlar? başka bir deyişle, yönetim neden bir ihtiyaç olarak doğmuştur? tarih boyunca filozoflar bu sorulara farklı yanıtlar vermişlerdir. bazıları, siyasetle insan doğası arasında bir ilişki kurmuştur. çatışma ve saldırganlığın, şiddet ve iktidar tutkusunun insan doğasına ait olduğunu, barış içinde yaşamak için güçlü yönetimlere ihtiyaç olduğunu savunmuşlardır. thomas hobbes'un leviathan'ında, bu noktada doğa durumu ile bireyler arasında aracılık ve hakemlik edecek bir yönetim aygıtının olmadığı tasarlanır. hobbes, doğa durumunda insanlar arasında sürekli bir savaş olduğunu düşünür. ona göre, güvenliğin sağlanması bir yönetimin varlığına bağlıdır. yönetimin sağlayacağı bu güvenli ortamda elde edilecek kazançların, bu yönetimin otoritesine uymakla özgürlüğün yitirilmesine değecek kadar büyük olması nedeniyle insanlar yönetime uymaya rıza gösterirler.

    insan doğası ve siyaset arasında bir ilişkinin varlığını reddetmeyen ama bu doğaya olumlu özellikler yükleyen düşünürler de vardır. bu düşünürler insan doğasında var olan oydaşma ve iş birliği potansiyelinden söz ederler. onlara göre, çatışma ve saldırganlık sonradan öğrenilmiş davranışlardır. more, locke, rousseau, tolstoy gibi daha radikal bir konsensüs içinde birleşen düşünürler, insanların bir yönetsel aygıt olmadan da uyum ve iş birliği içinde olabilecek sosyal yaratıklar olduğunu söylerler. yönetim sorusu devletin ne olduğu sorusuyla iç içe geçmiştir.
  • doğa durumunda devletin kökenine dair açıklamak için bir tez olarak görülebilir ama aslında insanı toplumsal olanla ilişkisi ve bunun olgularıyla daha ilgilidir denebilir. toplum sözleşmesi denilince thomas hobbes ismi verilse de bunun daha detaylandıran ve doğa durumu diğerlerinden daha açıklayıcı olan jean jacques rousseau dur. ona göre doğa durumu insanların basit itki ve arzuları ile hareket ettiği bir dönemi ifade eder. bu dönemde insanlar beslenme, barınma,çiftleşme gibi temel ihtiyaçlarına göre hareket ederler. her insan doğada tektir. karşılaşsalarda da bu insanlarda sakınma duygusu yüksek olduğundan birbirlerinden kaçarlar. bu insanların bir araya gelmesi ise doğal afet, deprem gibi sebepleri sıralar ve belkide ihtimali daha düşük olan bir olay insanları bir arada yaşamaya zorlar. burada bir dışsal etki vardır ; doğa durumundan birlikte yaşamaya geçişinin bir istekle olmadığını özellikle ifade eder. bu birlikte yaşamaya başlayan insan topluluğu arasında dil gelişmeye başlar. zamanla mülkiyet kavramı ortaya çıkacaktır. john locke mülkiyet kavramını emek ile meşrulaştırır ama rousseau bunun ahmaklık olduğunu söyler. mülkiyeti eşitsizliğin temel nedenlerinden biri olarak görür. hepimizin olanın birine verilmesi olarak görür bu durumu. insan topluluk halinde yaşaması sonucu zamanla belli kurumlar ortaya çıkarmış bunları çağına kıyasla daha basit kurumlar olarak tanımlar. bu kurumlarla mülkiyet süreci gibi eşitsizliğin kaynaklarından sayar. zamanla daha çok çalışan insanların - toprağı daha verimli olan da denebilir- diğerlerine göre daha zenğin duruma geldiğini ve bu varlıklı kişilerin zenginliklerini korumada daha güçlü kişilere karşı savunmasız olduğu gerçeğinin fark ettiklerini söyler. bu zenginlerin birlikte kurnazca bir plan ile tüm insanları yasalar ile eşitsizliğin devamını sağlayacak bir sözleşme ile zincire vurulduğunu söyler. bu jean jacques rousseau 'nun ilk sözleşmesidir. diğer sözleşmesi ise herkesi eşit kılacak, bilge yasa koyucular tarafından doğa durumu gözetilerek , insanların toplumsal özgürlük kazandığı karşılığında sınırsız özgürlüklerini verdiği ikinci toplum sözleşmesini ekler. bu sözleşme ile toplumda herkes birbiri ile eşit olacağından birinin yararına olan diğerininde yararına olacaktır. bu insanlar bu sözleşmeyle iradelerini bütün bir genel iradeye devreder. o irade kamu yararını gözeterek tüm toplumun iyiliğini gözetecektir. insanlar iradesini bu politik bütüne verir. güçler ayrılığını değil yasama yetkisini taşıyan bu politik bütünü savunur. kendi çıkarlarını, kamu yararı dan önde tutacaklara ise belli cezaların uygulanması gerektiğini savunur. en önemlisi kamu yararını önde tutması gereken politik bütünün unsurları ve bu genel iradenin kaynağı insanlar yurttaşlık bilincine , toplum yararı kavramının öneminin bilincinde olmalıdır bunun için eğitime büyük önem verir. bu toplum sözleşmesi kurulurken herkesin katılımı ile olmalıdır bu genel iradenin ve temel kuralların oluşumdur hem fikir şarttır. diğer konularda uzlaşı sağlanamadıgında azınlık durumunda kalanların çoğunluğa katlanmasınıbuna bağlar.
  • yapay bir organizasyon olan devlette savanada olduğu kadar şiddetli olmasa da insanlığın sonu gelene kadar yaşanacak durumdur, çünkü insan hobbes un da dediği gibi kötü,bencil,çıkarcı ve alt edilene kadar doğadaki mülkü elinde tutmaya direnecek olan pis,aciz bir yaratıktır. modern devlet politiğinin en sağlam açıklamalarındandır , belki de en sağlamı.
  • doğa durumu, devletin temellendirilmesi ve kökeni sorununa çözüm gösteren bir hareket noktasıdır.
    bütün doğal hukuk kuramları varsayımsal bir doğa durumundan hareketle ortaya konulmuştur.

    ingiltere'de (bkz: thomas hobbes) ve (bkz: john locke), fransa'da (bkz: jean jacques rousseau) siyaset ve devlet kuramlarını doğa durumundan hareketle ortaya koymuşlardır.

    en genel anlamıyla doğa durumu; hiçbir devlet örgütlenmesinin ve siyasi örgütlenmenin olmadığı zamanki durumu anlatan, insanın toplum dışında bozulmamış haldeki durumunu ifade eden bir tasarımdır. bu durum zaman zaman bir anarşi ve kargaşayı gösterir. bu da bir toplum sözleşmesine işaret eder.

    (bkz: homo homini lupus)
  • insanin dogasi kavrami buraya girer mi bilemedim. #108841568
  • siyasal toplum kurulmadan önce insanlığın ne halde olduğunu anlamamızı amaçlayan bir varsayımdır.

    siyasal toplumun kurulmasını çoğumuz devletin kurulması olarak algılarız ama esasen bu, insanın yaradılışından beri kendisinde içkin olan bazı hakları başka bir otoriteye devretmesi olarak zuhur eder.
    üstün bir otorite demiyorum çünkü örneğin locke'un düşünsel dünyasında hakların devredildiği mercii olan devlet, sözleşmenin eşit bir tarafıyken hobbes'ta devredilen otorite üstün otorite olduğundan sözleşmenin tarafı değildir.

    her ne kadar sosyal sözleşmeci olmasa da freud'a göre siyasal toplum totem ve tabunun belirlenmesiyle kurulmuştur. ilginç ve az bilinen bir konu olduğu için değinmek istedim.

    peki siyasal toplum kurulmadan önce yani insanlar doğa durumundayken nasıllardı? kimine göre erdemli bir vahşiydiler kimine göre birbirlerinin kurdu… kimine göre iyiydi insanlar kimine göre kötü. bu konuda bir fikir birliğine sahip değiliz.

    peki insanlık tarihinin herhangi bir döneminde insanlar gerçekten doğa durumunda oldular mı? bir araya gelerek sosyal bir sözleşme imzalamışlar mıydı? devleti yahut siyasal toplumu kendileri bile isteye mi kurmuşlardı?

    bence cevap hayır.

    çünkü insan yaradılışı gereği ilk var olduğu günden beri siyasaldı. doğal haklarının devredilmiş olduğu bir üstün otorite de insanlık kadar eski bir gerçeklik…

    modern antropoloji sürekli devletsiz toplumları inceliyor ve insanlığın bilinmeyen bir eski döneminde siyasal toplum öncesi bir evresi olabileceğini iddia ediyor. bunu yapmasının sebebi ise küresel sermayenin devletlere düşman olması ve gelecekte devletsiz bir dünya kurmak istemesinden dolayıdır.

    doğa durumu diye bir şey yoktur. hiçbir zaman olmamıştır…

    vesselam.
hesabın var mı? giriş yap