24 entry daha
  • ilkel olarak tanımlanan toplumlarda doğal olanla iç içe geçmiş olaylar ve olgular bütünüdür.

    doğaüstü inanışlar, tarihin her döneminde ve her toplumda görülmüştür. hatta insanların çoğu, varlıklarını bir şekilde doğaüstü fenomenlere dayandırır. ancak medeni olarak tanımladığımız toplumlarda doğal ve doğaüstü arasında kesin bir çizgi vardır. polinezya yerlileri de polonyalılar da çoğunlukla fizikötesi bir dünyanın varlığına inanır. fakat polinezya yerlileri doğaüstü varlıkların ve âlemin alametlerini bir ağacın dalında veya bir bulutta görebilir.

    lucien levy-bruhl'un ilkel toplumlarda mistik deneyim ve simgeler kitabında fransız kongosu'ndaki bir cinayet davası anlatılıyor:

    --- spoiler ---

    aniden bir fırtınaya yakalanan üç adam bir kulübeye sığınır. çarpan yıldırım kulübeyle birlikte üç adamın da yanarak ölmesine yol açar. bunun üzerine şef, fetişçisine bu talihsiz olaydan kimin sorumlu olduğunu bulmasını emreder. suçlu ortaya çıkar çıkmaz şef onu ödürür. bölge yöneticisi olayı öğrenince şef mahkemeye verilir ve büyücülük yöntemleriyle suçlu tespit ederek yasaklayan yasa maddesini çiğnediği gerekçesiyle yargılanır.

    şef savunmasında aşiretini yok etmeye çalışan insanların yaptığı kötülüklere karşı insanlarını korumak zorunda olduğunun altını çizer. mahkeme başkanlığını yürüten bölge yöneticisi: "adamları düşen yıldırımın öldürdüğünü biliyoruz" der. bunun üzerine şef: "evet, ancak o kulübenin üzerine kendiliğinden düşmedi. neden başkasına değil de yalnızca içinde bu üç kişinin bulunduğu kulübeye çarpıp yaktı? onlar neden bu kulübeye sığındılar? fırtına neden o saatte çıktı? bütün bunlar hiç kuşkusuz onları yok etmek amacıyla önceden planlanmıştı" yanıtını verir.

    --- spoiler ---

    polinezyalılar, maoriler, kızılderililer, inuitler, afrika yerlileri fizikötesinin varlığı hakkında kuvvetli ve sarsılmaz bir inanca sahiptir. fakat bu onlar için yalnızca inançtan ibaret değildir. sözgelimi, ben baktığım şeyin bir monitör olduğundan ne kadar eminsem, bir polinezya yerlisi de bulutlara baktığında tanrılarının uzuvlarını gördüğünden o kadar emindir.

    ilkel toplumlarda, şamanlar ve büyücüler bizdeki doktorlardan, mühendislerden, teknikerlerden ya da tamircilerden farksızdır. büyü, gündelik yaşamın her alanını etkileyen bir pratik olarak tanımlanır. biz nasıl musluğumuz akıttığında tamirci çağırıyorsak, ilkeller de anlayamadıkları olaylarda büyüye başvururlar.

    yine bruhl'ün aktardığına göre, inuit balıkçıları avları kötü geçtiği zaman bu durumdan sedna isimli bir varlığı sorumlu tutarlar. sedna, bir tanrıça değildir, deniz varlıklarının anasıdır ve insanların davranışları onu öfkelendirirse emrinde bulunan deniz hayvanlarını bir yere kilitler. ancak balıkçılar sedna'yı memnun edecek seremonilerde bulunurlarsa hayvanlar serbest kalır ve balıkçılar onları avlayabilir.

    james h s mcgregor tarafından kaleme alınan tarihöncesinden bugüne akdeniz dünyası ve doğa kitabında da koyukon inuitlerinin avlanırken titiz davrandıklarından bahsedilir. çünkü doğa sürekli ayaktadır ve eğer avlanırken yanlış bir şey yapılırsa doğa insanları besin kaynaklarından mahrum bırakır. dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşmamak için avlanırken titiz davranmak ve doğanın ruhlarını seremonilerle onurlandırmak gerekir.

    ilkel toplumların tasavvurunda tesadüf veya rastlantı yoktur. her şey elinde sonunda doğaüstüne dayalı bir sistematiğe bağlıdır ve bunlar en az fiziksel olgular kadar gerçektir.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap