• montaignenin yakın arkadaşı etienne de la boetienin kitabı. mehmet ali ağaoğulları tarafından türkçeye çevrilmiş, imge yayınları tarafından yayınlanmıştır.
    ayrıca (bkz: #2324828)
  • etienne de la boetie'nin devlet aygıtının gücünü, iktidarın kaynağını sorguladığı kitabı. la boetie insanların tarih boyunca niçin köleleştirilmeye razı olduğunun sebebini araştırır. insanların, tarihin belli dönemlerinde, olağanüstü koşullarda yetkilerini tek bir kişiye devretmelerinin 'yönetilmeyi' gelenek haline getirdiğini iddia eder. boetie'ye göre, yüzyıllar boyunca böylesi bir kültürde yetişen birey, farklı bir toplumsal yapıyı hayal dahi edememektedir.

    ''örnek olarak, güneşin bize görüldüğünden daha başka biçimde görüldüğü ülkeleri ele alalım. buralarda, güneş altı ay sürekli parladıktan sonra, yılın geri kalan kısmında kendini göstermeyip insanları karanlıkta bırakır. bu uzun gecede doğan kişilerin aydınlıktan konuşulduğunu duymamış ve gündüzü hiç görmemiş olduklarını düşünürsek, bu kişilerin ışığı arzulamadan içinde doğdukları karanlığa alışmalarını görmek bizi şaşırtır mı?''
  • etienne de la boetie ' nin kitleleri etkileyen makalesi.
    16. yuzyılda yazılmış olması da ayrıca şaşırtıcı. michel de montaigne misali, zamanının kat kat otesinde biriymiş kendisi.

    orjinali the discourse of voluntary servitude buradan okunabilir.

    http://tmh.floonet.net/articles/laboetie.html

    "for the present i should like merely to understand how it happens that so many men, so many villages, so many cities, so many nations, sometimes suffer under a single tyrant who has no other power than the power they give him; who is able to harm them only to the extent to which they have the willingness to bear with him; who could do them absolutely no injury unless they preferred to put up with him rather than contradict him. surely a striking situation!..."

    "yalnızca şunu anlamak ısterim, nasıl olur da bu kadar insan bu kadar koy, bu kadar sehir, bu kadar ulus, ona kendilerinin verdigi gucten başka bir guce sahip olmayan, sadece ona katlanmaya razı oldukları olcude kendilerine zarar verebilecek olan, ona karşı olmak yerine ona tahammul etmeyi tercih etmedikleri surece onlara katiyen hiçbir zarar veremeyecek olan bir tek tiran yuzunden acı çeker bazen. suphesiz çarpıcı bir durum!..."
  • etienne de la boetie, bu kitaba, ilyada'dan alıntıladığı bir bölümle başlar. der ki burada odysseus, "göremem hiçbir iyilik birçok efendinin olmasından. yalnız tek bir kişinin efendi, tek bir kişinin kral olmasıdır gereken." oysa etienne de la boetie akıllıca düşünürek "insanın ne kadar efendisi olursa o kadar kez daha fazla mutsuz olur." demiştir. demiştir ki sonra "çünkü her şeyin tek bir kişiye ait olduğu bu hükümet biçiminde (monarşiden basediyor burada) en ufak bir kamusallığın bulunduğuna inanmak zordur." aslında diğer devlet biçimlerinin monarşiden daha iyi olup olmadığını irdelemiyor burada kendi deyimiyle. insanların güce boyun eğmek konusundaki zayıflığını ele alıyor.
  • rönesans dönemi fransız hukukçusu, şair ve düşünce adamı etienne de la boetie'nin 1548 yılında 18 yaşındayken kaleme aldığı kitabıdır.
    kitap, despotluk ve totalitarizme karşı özgürlük idealine sahip, ancak tarihsel koşulların bunun gerçekleşmesine izin vermeyeceği sezgisiyle hareket eden genç bir aydının güvensizce yazdığı denemesidir.

    imge kitabevi yayınları'nın 1995 yılında yayınladığı bu kitabı prof. dr. mehmet ali ağaoğulları türkçeye çevirmiş.
  • 144 sayfadan oluşan ufacık etienne de la boetie eseri.
    eserden ufak bir paragraf:
    "ağızlarına çalınan iki parmak bal ile cezbedilen halklar kadar, ne avcı düdüğüne kanıp tuzağa düşen saf bir kuş,ne de yem için oltaya takılan alık bir balık olabileceğini düşünmeyin"

    (bkz: gönüllü kulluk üzerine söylev)
  • --- spoiler ---

    zavallı sefil insanlar, akılsız halklar, kötü durumlarında kalmak için direnen ve iyiliklerini göremeyen uluslar! sizler gözünüzün önünde, en güzel ve en parlak kazançlarınızın götürülüşüne, tarlalarınızın yağmalanmasına, evlerinizin ve eşyalarınızın çalınmasına seyirci kalıyorsunuz. öyle bir yaşam sürüyorsunuz ki, hiçbir şeyin size ait olduğunu söyleyebilecek durumda değilsiniz. şimdi, mallarınıza, ailelerinize ve yaşamlarınıza yarım yamalak bile sahip olmak, size büyük bir mutluluk gibi geliyor. tüm bu zarar, bu kötülük, bu yıkım size düşmanlardan gelmiyor; hiç kuşkusuz tek bir düşmandan, yani öylesine yücelttiğiniz, uğrunda cesaretle savaşa gidip kendinizi ölüme atmaktan çekinmediğiniz o kişiden geliyor. size böylesine hakim olan kişinin iki gözü, iki eli, bir bedeni var ve herhangi bir insandan daha başka bir şeye de sahip değil. yalnızca sizden fazla bir şeyi var: o da sizi ezmek için ona sağlamış olduğunuz üstünlük. eğer siz vermediyseniz, sizi gözetlemek için bu kadar gözü nereden buldu? sizden almadıysa, nasıl oluyor da sizleri dövdüğü bu kadar çok eli olabiliyor? kentlerinizi ciğnediği ayaklar sizinkiler değilse bunları nereden almıştır? sizin tarafınızdan verilmiş olmasa üzerinizde nasıl iktidarı olabilir? sizinle anlaşmadıysa sizin üstünüze gitmeye nasıl cesaret edebilir? kendinize ihanet etmeseniz, sizi öldüren bu katilin yardakçısı olmasanız ve sizi yağmalayan bu hırsıza yataklık etmeseniz o ne yapabilir? zarar versin diye meyvelerinizin tohumunu dikiyorsunuz. hırsızlıklarına eşya sağlamak için evlerinizi doldurup döşeyip, kızlarınızı da şehvet tutkusunu tatmin etsin diye yetiştiriyorsunuz. çocuklarınızı onlara yapabileceği en iyi şey olan savaşlarına götürsün diye, katliama götürsün diye onların tutkularının uşakları ve intikamlarının uygulayıcıları yapsın diye büyütüyorsunuz. derin haz duygularını incelikle ele alabilsin ve pis ve rezil eğlencelerinin içinde yuvarlanabilsin diye ölesiye çalışıp bitkin düşüyorsunuz. onun daha güçlü ve sert olması ve böylece dizginleri daha da sıkması için kendinizi zayıflatıyorsunuz. hayvanların bile sezinleyeneyeceği ya da katlanamayacağı tüm bu kötülüklerden kurtulabilirsiniz. bunun için kurtulmaya çabalamanız gerekmez, yalnızca kurtulmak istemeniz yeterli olacaktır. kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir. onu itmenizi ya da dengesini bozmanızı istemiyorum. fakat yalnızca onu desteklemeyin; işte o zaman onun altından kaidesi çekilmiş bir colosse gibi tüm ağırlığıyla düşüp parçalandığını göreceksiniz.
    --- spoiler ---
  • --- tanıtım bülteninden ---

    "la boetie, tiranın iktidarını koruması için etrafında kendisi gibi sistemden yararlanan bir grup insana ihtiyacı duyduğunu söyler. kendisine suç çetesi yaratmak durumundadır egemen. herkes kısmi veya dolaylı bir şekilde bu refahtan faydalanır. tiran, etrafını saran bu koruyucu grubun belli çıkarlar ve mevkiler elde etmesini sağlayarak kendine bağlar. ayrılması veya desteğini çekmesi durumunda halk gibi perişan olacağını ima eder."

    --- tanıtım bülteninden ---

    https://kidega.com/…tap/gonullu-kulluk-223338/detay
  • "utikalı katon, daha bir çocukken diktatör sulla'nın evine gidip gelirdi. bunun nedeni, bu evin kapılarının ona sürekli açık olmasından ve sulla ile yakın akrabalığından ileri geliyordu. katon bu eve, her iyi aile çocuğunun yapmaya alışkın olduğu biçimde, yani efendisiyle beraber giderdi. sulla'nın konağında, gerek onun önünde, gerek onun buyruğu üzerine, insanların mahkum edildiklerini, bir kişinin sürülürken diğerinin boğazlandığını, bir yurttaşın hapis edilmesinin diğerinin ise kellesinin istendiğini görmüştü. sonuç olarak, burada her şey kentin bir görevlisinin evindeki gibi değil de, halkın tiranının evindeki gibi olup bitiyordu ve burası bir adalet divanı değil, fakat tiranlığın yatağıydı. bu soylu çocuk efendisine şöyle dedi: bana neden bir hançer vermiyorsunuz? onu giysimin altında saklayacağım. sulla'nın odasına çoğu kez o uyanmış olmadan önce giriyorum. kenti ondan kurtarmaya yetecek kadar güçlü bir kolum var. ışte bu gerçekten katon'a vergi olan bir sözdü. bu söz, bu kişinin ölümüne yaraşır başlangıcıydı. bununla birlikte, katon'un ne adından ne de ülkesinden söz edilsin, yalnızca olay olduğu gibi anlatılsın. olay kendiliğinden, onun bir romalı olduğunu ve roma'da, ama özgür olduğu zamanki gerçek roma'da, doğduğunu söyleyeceği için, bunu tahmin etmek hiç de güç olmayacaktır. tüm bunları neden söyledim? elbette ki hem ülkenin hem de toprağın, insanları (özgür ya da köle olmalarına doğru) yönelttiğine inandığımdan dolayı değil. çünkü, her ülkede, her çevrede bağımlılık kötü, özgür olmak ise iyidir.
    fakat ben, boyunduruk altında doğup da özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle olmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamayan insanların hoş görülmelerinin ya da bağışlanmalarının taraftarı olduğum için bunları söyledim. örnek olarak, güneşin bize göründüğünden daha başka bir biçimde göründüğü ülkeleri ele alalım. buralarda, güneş altı ay sürekli parladıktan sonra, yılın geri kalan kısmında kendini göstermeyip insanları karanlıkta bırakır. bu uzun gecede doğan kişilerin aydınlıktan konuşulduğunu duymamış ve gündüzü hiç görmemiş olduklarını düşünürsek, bu kişilerin ışığı arzulamadan içinde doğdukları karanlığa alışmalarını görmek bizi şaşırtır mı? hiçbir zaman bilmediğimiz bir şeyden dolayı sızlanıp yakınmayız; üzüntü, pişmanlık, ancak hazdan sonra ve her zaman geçmiş sevincin anısının ardından gelir. insanın doğal özelliği özgür olmak ve özgür olmayı istemektir; fakat doğası öyle bir biçimde yapılmıştır ki, doğal olarak insanın doğal özelliği, eğitimin kendisine verdiği biçimi alır."
    sayfa 36 - imge yayınları

    çağrışım:
    (bkz: #90822315)
hesabın var mı? giriş yap