• thomas bernhard'ın otobiyografik beşlemesinin dördüncü kitabı.
  • die kalte - eine isolation (soğuk - bir soyutlama)

    thomas bernhard yakınlarından değil uzaklarından da çekiyor, illalah ediyor. bahtsız bedevi bir çocuğun akciğerlerinden ahmakça hastalanıp geri zekalı doktorların elinde hastanelere düşmesiyle başlayan çilesi, elinde mesaneye benzer şişelere durmadan höykürüp tükürerek balgam çıkarmaya çalışan diğer hastalara kendini kabul ettirmek için ciğerlerini parçalarcasına öksürmesine kadar varıyor. müzik ve ticaret hayallerinin on dokuzuna gelene kadar son bulduğu, geleceği yoksunlukların şekillendirdiği bu çocukluk evresinde soğuk, yatakta geçen bitmek bilmez tefekkür seanslarına eşlik ediyor.
    novalis'ten "her hastalık aslında bir ruh hastalığıdır" ile başlayan metnin yazarın çocukça başkaldırısıyla bitmesi okuyucuya beklenmedik gelmiyor.
  • ahmaklık turnusolü bernhard'dan başkalarına inanmadan önce kendine inanmanın kitabı.
    modern(!) tıbba da devasa bir yergi!

    mitos'tan sonra sel yayıncılık tarafından da soğuk adı ile yayınlanmıştır.
  • kendi ev/aile yaşantısını cehennem olarak adlandırır. daha sonra hastalığından dolayı sanatoryuma yatırılır ama burası da onun için başka bir cehennem tecrübesidir.
    "grafenhof'a girerek aslında cehenneme giriyordum, oysa buraya cehennemden kaçarak gelmiştim."

    "burası benim ait olduğum yerdi, burası insanların savaş sonrasında var olmaktan vazgeçip son bulmak zorunda oldukları yerdi. direniş ya da protesto bana göre değildi. ölen ve ölmekten başka çaresi olmayan bir topluluğun üyesiydim."

    "sormak istediklerimizi hep erteliyoruz, çünkü açıkçası onlardan korkuyoruz; sonunda da onları sormak için fazlasıyla geç kalmış oluyoruz."

    "dünya mide bulandırıcı bir yer, ona bakarken aslında bir lağım çukuruna bakıyoruz."
  • "burada olmak elimde kalan son şeydi."

    "ama bu nefret de bir süre sonra yorgun düştü, çünkü harcadığım çabaya değmiyordu. bu saçma nefret birden imkansız hala geldi."

    "hem kendi umutsuzluğumu hem de diğerlerininkini gözlemliyordum, ama bunu kontrol edemediğim için sonunda ilgimi kaybettim."

    "mektup yazmaya üşenmek" sözü, mağduru olunca beni tiksindirmişti.

    "hayatım boyunca utanmazca meraklı biri olmuştum, intihara karşı ciddi bir engeldi."

    okurken hiç ciğer ağrısı çekmeyince şaşırdım. okuduğunun, izlediğinin afaki mağduru olmamak.. bu yeni bir şey. ne denir, herkesin akciğeri başka.
  • thomas bernhard'ın 18 yaşını, veremle mücadelesini, doktorlara güvensizliğini, hayatta en çok sevdiği kişinin -büyükbabasının- ölümünden sonrasını ve en çok sevdiği ikinci kişi olan annesinin ölümü öncesi yaşama tutunma mücadelesini anlattığı, grafenhof'taki sanatoryum günlerinden bahsettiği dilimize sezer duru tarafından çevrilen beşlemesinin dördüncü kitabı.

    tüm kitap bernhard'da alışık olduğumuz biçimde tek bir paragraftan oluşuyor. oldukça akıcı. onun zihninde dolaşmak, nefretini anlamak, bazen teslimiyetle neticelenen isyanına ve hiç de kolay olmayan yaşamına şahit olmak adına okunmalı.

    “sormak istediklerimizi hep erteliyoruz, çünkü açıkçası onlardan korkuyoruz; sonunda da onları sormak için fazlasıyla geç kalmış oluyoruz. sorularımızın muhatabını rahat bırakmak istiyor, onu derinden yaralamaktan korkuyoruz, dolayısıyla soruları sormuyor ve böylece kendimizi rahat bırakıyor ve derinden yaralanmaktan kurtuluyoruz. en önemli soruları sormak yerine faydasız, saçma, gülünç sorulara odaklanıyoruz; önemli soruları sormak istediğimizde de yine çok geç kalmış oluyoruz. yaşamımız boyunca büyük soruları biriktiriyor, biriken sorular koca bir dağ oluşturunca da dağın gölgesi ile hayatımızı karartıyoruz. zaten o zamana kadar yine çok geç kalmış oluyoruz. başka insanlara ve kendimize soru sormaktan kaçınmamalıydık; onlara sorularımızla işkence etmeliydik; hiçbir soruyu onlardan esirgememeli; esirgeyerek onları aldatmamalıydık. soruları sormak istediğimiz kişi artık ortalıkta olmayınca, ölünce, zamanında sormadığınız şeyler için pişmanlık duyuyoruz. ama tüm soruları sormuş olsaydık dahi, elimizde tek bir yanıt bile olacak mıydı? cevabı, hiçbir cevabı kabul etmiyoruz, buna hazır değiliz. kabul edemeyiz, kabul etmemeliyiz; zihnimizin, saçma duygusal ve ruhsal sistemimizin çalışma şekli bu.” (s. 65-66)
  • “ağaç kütüğüne oturmuş hem tutkuyla sevdiğim hem de nefret ettiğim yaşamıma bakıyordum.”

    kitabın şimdi söylediği, benim ise son 4-5 yıldır zihnimin merkezinde olan bir şey.
hesabın var mı? giriş yap