• başucu yazarlarımdan douwe draaisma'nın rüyalar âleminden bilimle bahsettiği kitabı. içindekileri ben demeyeyim şurası desin

    rüyayla ilgili metinlerin pek çoğu, görüntüleme teknikleri vasıtasıyla rüya esnasında beyinde neler olup bittiği üzerine yoğunlaşır. teknik ve fizikî şeylerden bahseder. oysa draaisma'nın kitabı rüya içeriklerine, üstelik bilimsel yaklaşıyor. şahsen bu kitapla rüya hakkında pek çok soruma cevap bulduğumu söyleyebilirim. draaisma'nın akıcı anlatımı da artı puan.
  • genel olarak ilginç bir kitaptı denebilir. en başta çok bilimsel olacakmış gibi başladı, ortalarda biraz daha hikaye anlatıcılığına kaydı ama en son iki başlıkta kendini aşarak dorukta bıraktı.

    --- spoiler ---

    hayatını ruhsal enerjiyi aramakla harcayıp en sonunda kendi kliniğinde kendini öldüren alman nörolog hans berger ile başlıyor ve bahsettiği insanların kaderi pek de iyi gitmiyor kitap boyunca sanırım. diğer bir uyku araştırmacısı olan eugee aserinsky araba sürerken uyuyakalıp kaza yaparak ölmüştür mesela.
    kitap düşleri çeşitlerine göre ayırıp teker teker inceliyor. bazı düşler konusunda yalnız olmadığımızı bilmek insanı rahatlatıyor. her bölümde sürekli birileri ortaya deney dayanmayan ama mantıklı görünen bir iddia atmış oluyor. mesela çıplaklık düşlerini üşüdüğümüz için görürüz ya da uçtuğumuz düşleri hareketsiz yattığımız için görürüz gibi. sonra bir ara freud'un açıklamalarını okuyoruz bu konudaki. bakalım bu düş çeşidi hangi cinsel aktiviteyi saklamak için kullanılmış. sonra eğer var ise daha modern bir açıklama ile bölümü kapatıyoruz.
    yav bu düş denilen öyle ilginç bir şey ki seni telepati yapabildiğine inandırıyor, geleceği görebildiğine inandırıyor. ve elektornun kaşifi thompson da olsan gidip ruhsal araştırmalar ceiyetine üye oluyorsun. sadece o da değil! crookes, alfred russel ve eski başbakan gladstone.
    ah o düşlerin rengi ile ilgili olan bölümde resmen aydınlanma yaşamadım desem yalan olur. temel olarak rnklerin ne kadarını rekli görürüz, renkli televizyonla bu oranda bir artış yaşanmış mıdır falan gibi soruların peşinden gidiyorlar. fakat son kısımda çok çok mantıklı bir şey ortaya atılıyor. önce insanların eline iyi betimleme yapan bir kitap veriyorlar ve sonrasında peki kitaptaki balonun rengi neydi diye soruyorlar. denekler bu balona bir renk atamadıklarını söylüyorlar. ama bu balonun siyah beyaz olduğunu göstermez! rengin yokluğu siyah beyaz değildir, sadece rengin yokluğudur. bir araştırmacı her şeyden önce kendi sahip olduğu böyle yargılara dönüp bakmalıdır. yoksa sorduğu her renkli miydi sorusu boşa gider. çünkü renk yokluğu ve siyah beyaz düş aynı şey değildir. ah! ne kadar da basit ve aydınlatıcı bir düşünce şekliii!!
    körlerin düşleri üzerine olan kısım beklendiği üzere ilginçti. zaten yazar en başta bu işe bir arkadaşının kenidisine bu soruyu sormasıyla başladığını kendi söylüyor. sadece şu kısım çok ilginç. körler için dünya her zaman ama her zaman üç boyutludur. görme yetisine sahip insanların yaptığı gibi resim çizmez, yazıları okumaz ve herhangi bir şeyin üç boyuttan iki boyuta aktarılabileceğini kavrayamaz. alakasız bir şekilde bu bana döndüncü boyutu algılayabileceğim bir duyu organım olduğu hayallerini kurduruyor.
    bana 'aha' anlarından birini yaşatan diğer bir bakış açısı ise rüyalarda cevapların sorulardan önce geldiğidir. düşümüzde birine bir soru sorarız ve cevabı aslında dışarıdan gelir. yanımızda onuşan kişi sanki düşümüzdeki soruyu cevaplamaktadır. ama tam tersidir aslında durum. biz cevaba göre soru üretiriz aslında. rüyalarda zaman çizgisel ilermez demektir bu. değil mi? arrival filmindeki ahtapotumsu uzaylıların tam da göstermeye çalıştığı gibi. nedenler sonuçları ne kadar etkiliyorsa, sonuçlar da nedenleri o kadar etkilemektedir rüyalarda. biz ise uyandıktan sonra, kısıtlı algımızla düz sandığımız zaman algımızı bozmamak için mantıklı bir sıraya oturturuz rüyadaki sırayı. önce soru sonra cevap gelmiştir biz rüyalarımızı başkalarına anlatırken.
    kabuslar kısmıyla ilgili verebileceğim tek tavsiye yatmadan önce okunmaması gerektiği. kitap boyu rüya günlüğü tutmuş insanların rüyalarını okuyoruz. deneysel kısımlar değilse bile bu kısımlar beni biraz ürpertti. benden söylemesi.
    ve geldik zurnanın zzırt dediği yere. erotik rüyalar. valla ben en çok bu kısımda bilgilendim desem yalan olmaz. uyku süresince ereksiyonlar bir eşsürelilik gösteriyormuş mesela. tabii kadınlar için bunu nasıl ölçeceklerini baya bir zaman çözememişler ama başardıklarında aynı durumun iki cins için de geçerli olduğunu görmüşler. erkeklerde sadece rem uykusu sırasında görülen ereksiyon kadınlarda gayet rem uykusu dışında da görülüyormuş. ve daha da ilginci bu ereksiyonların seksle hiçbir alakası olmaması. o sırada erotik rüya görüp erekiyon yaşamayabilirsiniz ve ereksiyon yaşayıp tamamen bağımsız rüyalarda da olabilirsiniz. yani, vov!

    --- spoiler ---

    yani diyeceğim odur ki, arada bir 'yav banane bu hikayelerden' dediğim yerler olsa da genel olarak merakımı körükleyip kendini okutan bir kitaptı. meraklısına tavsiye edilir efenim.
  • okumaya başlayacağım ama bir eleştiri getirmek istiyorum sevgili metis,sayfa kalitesini beğenemiyorum kitapların, bu kitabın kapak tasarımını özellikle rengini beğenemedim. mavimsi tonlar çok yakışır ve daha çok satardı. onun haricinde şöyle bir göz atınca bile çok ilginç bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap