*

  • bir persembe, keza bir sali pazarında olsun zamanında sikca rastlayabileceginiz populer su satıcısı mottosu. bu iste basarılı olabilenler limon satıcılıgına terfi ederlerdi.
  • buuuzzzz giiiiibiii souuuuuk su içen diye hatırladığım hede. lakin tonlayış nedense ortaktır. evrensel bir şey galiba bu.
  • istanbul aksarayda sıkça duyulan su pazarlama sloganı*.
  • diyarbakir'in ofis ve baglar semtlerinde ki$ harici ne zaman bir yuruyu$e cikilirsa defalarca duyulmasi mumkun pazarlama ve hoykurme tarzi.
  • bir zamanlar mahalle pazarlarinin sicaktan imani gevremis pazarcilarina, iki kisilik gruplar halinde su satan cocuklarin kullandigi, misler gibi nostalji kokan slogan. ben de bu girisimci cocuklardan biriydim tabii, du bakiyim, bardagini on liraya falan satardik, zabitalara yakalanmazsak gunde uc bin civari da dogrulturduk abimle. ilk parayla da kirmizi kapakli bi tuzluk almistik, kosa kosa annemize hediye etmeye gitmistik...ne guseldi yaa...
    bazi acikgoz pazarcilar vardi soora, once uc bardak suyu mideye indirir, akabinde para istenince de "allahin suyunun da parasi mi olurmus yaaw" der, ustune bir de bizim leziz kufurlerimizi yerlerdi.
    yillar sonra sucu cocuklu bi reklam cikti, aman yarabbi ne kadar kolaydi her sey, sorunsuz, tikir tikir gelisiyodu, pek kibar patronlar, guleryuzlu ve yardimsever insanlar ne kadar guzelce paketlenmis de sunulmustu miirim ooyle...ben gulumsedim gene de, cekmeceleri karistirdim bi kac fotografa daldim. o reklami gordugum gun, annemi ve o kirmizi kapakli tuzlugu daha cok sevdim...
  • "-en" yapım eki olduğunda "içen" de "içme eylemini gerçekleştiren (kişi)" anlamına gelen bir isim olur. bu durumda ilgili ünleme de, kanımca, başındaki yüklemi kaybetmiş devrik bir soru cümlesidir (aksi takdirde anlamsız bir ünleme olarak kalmaktadır): "(yok mu) buz gibi soğuk sudan içen (?)".
  • <kısık ses>(bkz: işte benim zeki müren)</kısık ses>
  • kucuklugumde amator kume maclarinin yapildigi futbol sahalari vardi evime yakin... hem de yan yana 3 tane saha... hafta sonlari sabahtan maclar baslar, aksam 5'e kadar devam ederdi... ben de elimde surahim (evet surahi, cesmeden doldurdugum surahi), seyirciler arasinda dolasarak su satardim...

    hava sicakti, o zamanlar sise su da yoktu zaten memlekette... sonradan geldi sise sular. hani su tanju'nun "oh be emirhan varmis" sloganiyla reklamlarinda oynadigi sise suyu... ekmegimize kan dogradi giciklar... neyse...

    iste su satarken belki de icgudusel sekilde "buuuz giibiii sooguuuk sudaaaan iceeeeen" diye bagirirdik... bunu yaparken ayni mahalleden arkadaslarla birbirimize yakin olmamaya da ozen gosterirdik... yoksa haksiz rekabet olurdu, benim surahim daha guzel oldugu icin hep benden alirlardi cunku...

    bi de dikkat ederdik; futbolculara su satmamaya... cunku onlarin cebi yoktu, forma giyerlerdi. cebi olmayan adamin parasi da olmaz bilirsiniz... hep kandirirlardi bizi. suyun tamamini bitirdikten sonra "git teknik direktorden al parasini" derlerdi... ara ki bulasin teknik direktoru... bulsan bile alamazdin bazen...

    iste boyle. simdi tanim yapalim: kucuk cocuklarin su satarken bagira cagira soyledigi sozdur bu.
  • beni hayatin aci gercekleriyle, madalyonun birazcik daha karanlik diger yuzuyle tanistirmis soz obegi.

    o zamanlar annem pazara benimle cikardi, hamalligini seve seve yapardim. hatta pazarlar guzeldi bile o zamanlar; dort-bir yandan gelen anlamsiz gurultuler. yurumeyi oldukca sinirlandiran korkunc kalabalik, avare gencligim pek bir egleniyorduk. dusunceler de farkliydi tabi. yok efendim ''ben pazara mi cikacagim, daha neler'', ''olmaz anne tasiyabilecegin kadar al'' tarzi red cumleciklerini tabii ki bilmiyorduk. varsa yoksa zaman gecirmekti. cumartesi gelse de(mahalle pazarimiz cumartesi olurdu) annemle pazara ciksam dedigimi bile hatirlarim.

    ve bu pazarlarda en cok sevdigim insanlar hep ufak tefek boylariyla kocaman su bidonu tasiyan veletler ile, pazarin tam gobegine limon standi kurmus delikanlilardi. su ile limon pazarin bir nevi simgeleriydi, oyle bildiginiz patates, domatesten ayri nesnelerdi. ihtiyac degil, luks maddeleriydi. ''gecerken gordum, aldim'' cisimcikleri olan limon ile ''cok sicakti, dayanamadim'' seysi su belki de bircoklarimiz farkina varamasa da pazarin simgeleriydi.

    o zamanlar maddi durumumuz pek iyi degildi. yine sukretmek gerek tabii ama soyle diyelim: dondurma yerine buzlu meyveli birseyler vardi onlardan alirdim(lutfen onlari bulamayanlar da var ulan tarzi bir dusunce icerisine girmeyiniz). burada hayatin adaletsizligi, esitsizlik gibi konulara girmeden ana temaya gelecek olursam; bir katki neden ben de yapmayayim diye dusunmustum. isim belliydi: ''buz gibi soguk sudan iceen!!'' insani olmak. sermaye gerekmez, sirket gerekmez. doldurdum suyu cesmeden, dolaptan aldim biraz buz, termos falan(pek hatirlamiyorum gerci nasil oldugunu). attim kendimi pazara. ilk defa alici degil de satici rolundeydim. o zamanlarin sirin veledi olmanin verdigi avantaji da gayet kullanarak ince, acikli ses tonuyla basladim bagirmaya. isler gayet iyi gitti. bitirdim butun suyu, bana gore gayet de iyi para kazandim. gittim kendime guzel bir sutlu dondurma aldim, max miydi neydi. ondan.

    bunun alternatifi kagit, kutu satmakti. o da baska bir yazinin konusu olsun.
  • çocukluk heyecanıyla, kuzenle birlikte, evden bir adet sürahi elegeçirerek, para kazanmak için çıkılan pazar macerasında, suyun yarısını kendimizin bitirmesiyle sonuçlanmış serüvenin sloganı olan cümle.
hesabın var mı? giriş yap