• bilumum tolk şovcuların, genelde bülent ersoyu konuk ettiklerinde ağızlarına geliveren laf.
    - bülent hanım, istirham etsek bize o lahuti sesinizle* bir kuple ıtri okur musunuz?
    - allahın izniyle minicik bir kuple de croissant bahşeyleyelim zat-ı alinize....
  • muhtemelen a couple of words anlamını içeren fransızca-türkçe kırması kelimeler bütünü.
  • daha önce fr-ing kaynaklı olabileceğini hiç düüşnmediğim am birden ewet ya neden olmasın hattta tabiki dediğim bi parça az biraz anlamına gelen sözcük
  • bugün bir kuple alıntı yapacağım size bir filmden aynı zamanda gerçek hayattan;

    sahnede aile fertlerinden birini kaybediyorlar. kayıplar acıdır. bu duyguyu çok iyi bilirim.. ardında kalanlar bir parçalarını bırakır o gün o kayıpla birlikte oraya. sahneye dönecek olursak; kız şey diyor adama: 'geçer mi?'
    ''hayır geçmez'' diyor adam. ''acının içinden geçmediğin sürece geçmez''.
    peki biliyor musunuz o acının içinden geçerken nasıl yavaş yavaş öldüğünüzü. yaşarken ölmek kavramını yaşamak nasıldır bilir misiniz? ne yazık ki ben biliyorum..

    orda yani filmin o anında şöyle bir sahne var; sevdiği adam kızın elini tuttuğu. yani ona bu acı seni ne kadar öldürse de birlikte geçicez diyip elini öyle bir tutuyor ki.. içimi sızlattı o sahne: çünkü yaşanması yapılması o kadar kolay bir eylemken ben buna sahip olamamıştım..
    o sahnede bu hareketiyle kıza güç katıyor. yalnız savaşmayacağını güçleneceğini gösteriyor ona. bense acının içindeyken acımı iki katına çıkaranla karşılaşmıştım. elimi tutması gerekirken görmezden gelen, bırakıp giden.. bırakın elinizi tutmayı gördüğü yerde kaçmayı seçeni görmüştüm. yaşadığım ölümün ağırlığı yetmezcesine bir de bu acıyı yüklemişti üzerime. oysa ki tek istediğim bana sarılıp bak ben burdayım, seninleyim, yeniden güçleneceksin, birlikte bu acının içinden geçicez diyip bana sımsıkı sarılmasıydı. oysa bunu bile yapamayacak kadar korkağın, kendinden başkasını düşünmeyecek kadar bencilin tekiydi..
    işte bir yanda üzmek için neler neler yapılırken diğer yanda kazanmak, kırılan kalbi onarmak için bi şey yapılmıyor olması.. garip değil mi; üzmeye, yaralamaya gösterilen çaba gönül almaya gelince nasılı bilememenin altına sığınmaya dönüşüyor. alan açıyorsunuz hadi diyorsunuz ama karşılığında aldığınız geçiştirmeden öte değil.. oysa açtığı o yaranın büyüklüğünü tamir etmesi gereken o.
hesabın var mı? giriş yap