325 entry daha
  • bu kitap aslında temelde modern devleti ulus devlet üzerinden inşa etmeye, yani anayasallaşmaya gaz veren bir kitap bence. özellikle kitabın yazarının konuşma üslubu, herkesin ondan etkilenmesi, papaz olmasına rağmen vatansever olması nedeniyle kiliseye bir noktada başkaldırması vb. önemli şeyler. gerçekten de kiliseye başkaldırmayla hrıstiyan dünya doğuyu geride bırakmamış mıydı? bir kopernik, bir bruno, bir galileo, bir spinoza (yahudidir ama batı dünyasında yaşamıştır), aslında düşünceleriyle dogmatik inancı sarsmıyorlar mıydı temelinden? hatta bruno kilise tarafından, spinoza yahudi cemaati tarafından dışlanmamış mıydı? papaz giordano bruno'nun afaroz edilmediği hristiyan cemaati kalmamıştı neredeyse... aslında bir noktada kilise zaten yeteri kadar sömürüyor olduğu için, kitabımızın yazarı petrov, yaşantısında kendi yarınını düşünüp bu işlere, tıpkı diğer papazlar gibi girişmeyebilirdi. kilisenin sömürü düzeni içerisinde ve isveç'e güzellemeler yaparak güzel bir hayat yaşar, sonrasında sıradan bir papaz olarak ölürdü. ancak kitabın yazarı grigory petrov bunu tercih etmedi. etmediği gibi sürgünde yıllarını geçirdi. gittiği her yerde de insanları etkilemeyi başardı. o, son derece dogmatik şeylerin öğretildiği kilise döneminde, aklın ve bilimin yolunu seçti. önsözde de belirtildiği üzere, aslında kitapta snellman'dan bahsettiği hususlar, kendi söylemlerini oluşturdu.

    her ne şart altında olursa olsun, yazarın bu 'vatanseverlik üzerinden aklın ve bilimin yolunu seçme' hikayesi ise atatürk gibi insanları çok etkilemişti. finlandiya'nın kuruluş sürecinde o kadar kötü şartlar vardı ki, atatürk'ün gençliğe hitabesinin kaynağı olan metin de aslında petrov tarafından fin halkına hitap edilen bir metindi. dahası, futbolun dahi insanları 'uyuttuğunu' ve bu sporun kitleleri peşinde sürüklediğini petrov görmüş, bu kalabalığın zihinlerini geliştirmediğini fark etmiş, futbolculara aynı zamanda beyinlerini de mutlaka geliştirmesini öğütlemişti. atatürk'ün de 'ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim' sözü yine bu kitap üzerinden vücut bulmuştu belki de. neyse bunları diğer entry'lerden de okuyabilirsiniz, benim bu entry'yi yazmamın sadedine gelelim.

    ben açıkçası martı yayınlarının bastığı beyaz zambaklar ülkesindeyi okudum. hatta diğer birkaç kitabı alırken, bu kitap hediye geldi onların yanında. özellikle önsözü çok etkili oldu bende. zaten kitabın kapağında 'atatürk'ün askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği kitap' şeklinde yazıyordu. sonrasında, özellikle o uzun önsözde, marina vituhnovskaya'nın ifadelerinin çok küçük bir kısmını buraya aktarmak istiyorum:

    "beyaz zambaklar ülkesinde'nin fince (nispeten geç bir tarihte, 1978 yılında yayımlanan) baskısının önsözünde ise karakteristik bir örnek verilmiştir: 1960 yılında türkiye'de general cemal gürsel önderliğinde askeri bir darbe gerçekleşiyor. bu hadiseden birkaç ay sonra, darbe sürecinde yer alan subayların dünya görüşünü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzere bir anket yapılıyor. 'sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?' sorusuna büyük bir çoğunluk beyaz zambaklar ülkesinde cevabını veriyor."

    sevgili sözlük ahalisi. tepede 'anayasallaşma' dediğim husus işte burada devreye giriyor. çünkü bu alıntılanan darbeden sonra -ki hatırlayın demokrat partinin üç yöneticisi adnan menderes, fatin rüştü zorlu ve hasan polatkan'ın idam edilmesiyle sonuçlanmıştı- 1961 anayasası kabul ediliyor. bu 1961 anayasası, türkiye tarihinin özgürlükçü anayasası olarak tanımlanır. hatta 1961 anayasası ile, günümüzde halen faaliyette olan anayasa mahkemesi kurulmuştur. usta anayasa profesörü kemal gözler bunu şu şekilde ifade ediyor:

    "1961 anayasasının yargı alanında getirdiği en önemli yenilik şüphesiz kanunların anayasa uygunluğunu denetlemekle görevli bir anayasa mahkemesini kurmasıdır." (kaynak ve daha fazlası için)

    kitabın son sözünde de benzer şekilde "bu kitabın bulgaristan, yugoslavya ve türkiye'deki başarısı neye bağlıdır?" şeklinde bir soru beliriyor. gerçekten fin halkının izlediği bu kalkınma serüveni, sanki türklerin osmanlı'nın son dönemlerinden sonra izlemesi gerektiği bir yol gibi önlerine sunulmuş olunabileceği ifade ediliyor. bazıları da hatta johan snellman karakteriyle atatürk'ü ya da petrov'u birbirleriyle özdeşleştirmekteler.

    *

    daha fazla bilgi:

    mevzuat: 1961 anayasası

    belgesel: 32. gün demirkırat. 27 mayıs'a giden yolda adnan menderes ve demokrat partinin doğuşundan sonuna kadar her türlü detayın anlatıldığı demirkırat belgeselidir. halk 'demokrat' diyemediği için, partinin adı demirkırat'a dönmüştür...

    kitap: bülent tanör - osmanlı türk anayasal gelişmeleri
224 entry daha
hesabın var mı? giriş yap