• çok yapışkan tiplerdir. koko jambo adalarından ithal edilen ananas kolilerinden çıkar bunlar. oraya da baliden gelip yerleşmişlerdir.
  • sıçan ile insan arası form.
  • şahsımın, 2 ayak üzerinde yürüyebilen türevi.
  • istanbul argosunda kenar mahalle kızlarına yakıştırılan sıfat.
  • yapışkan, sinir bozucu ama aynı zamanda tehlikelidirler.

    arada sırada bunlarla karşılaşıyoruz ve aramızda sinir bozucu diyaloglar geçiyor. mesela bugün eve dönerken bir tanesi ile karşılaştık. 19 yaşında velet bana "birader ateşini versene" dedi. "neyse amk" deyip ateşi uzattım. sonra "bende kalsın" deyip çakmağımı cebine attı. öyle ağam şağam da bir çakmak değil fakat benim çakmağım. "ver o çakmağı" dedim karşısında dikilip. "bende kalsın" dedi, bu sefer daha yüksek sesle "ver lan çakmağı" dedim, çakmağı uzattı ve gittim. mesela bu hareketi yaptığım için kendime çok kızdım bir süre sonra. üç kuruşluk çakmak için o hergele bana bir bıçak sallasa ve ben boş bulunsam, belkide ölsem buna değmeyecekti. fakat o an aklıma gelmiyor işte bu... o an sadece "benim olanı kimse alamaz!" hissiyatına kapılıyorum. sanki o an o çakmağı onda bırakıp gitsem erkekliğimi de ardımda bırakacakmışım gibi geliyor. lan ne tuhaf takıntılarım var amk. bazen ben bile kendimi anlamıyorum...
  • (bkz: glue-sniffer)
  • türleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olabilir.
    zira bugünlerde hiçbir yerde bali bulunmuyor.
    teorim ise, baliciler stoklara çalışıyor olabilirler.

    balici kelimesi baliyi satan değil de baliyi çeken anlamında kullanıldığı için, baliciler yüzyıllardır nalbur? hırdavatçı? falan gibi ubik yerleri sık sık yoklayan türde hareketleriyle bilinirler. öyle olmasaydı, birbirine ancak baliyle yapışması mümkün olan bir şeye sahip bu iki genç, yani biz, direkt giderdik bi baliciye. bi bali alırdık, bolca poşet bulunan evimize gelirdik... neyse konumuz bu değil.
    bu tür, genelde cebinde çok parası bulunmadığından önceleri birer ikişer bali alır, hem az dikkat çeker hem de balisiz kalmazdı. fakat sonraları bali çekmekten ötürü çeşitli değişiklikler (garip davranışlar, aşırı tepkiler, zararsız ve zararlı olma arasında gidip gelen dengesizlikler, boşvermişliğin kıyafete ve tavra yansıması gibi değişiklikler geçiren baliciler, bu tür yerlerde fark edilmeye başlandı. uyuşturucunun kaka olduğu bir gerçeklikte yaşanmaya zorlanan bizler, geleceğimizi düşünmeli ve bali yerine otuzbir çekmeliydik. yok kafam karıştı bi dk.
    neyse benim teorim ise balici dediğimiz bu toplum tarafından aşağılanmış, ezilmiş, dışlanmış ve kötü kaka olarak gösterilmeye çalışan ama aslında topluğum yunikalitesi bakımından ve insanlığın sınırlarını zorlamadaki başarıları açısından tebrike layık olduğu kadar farklı çalışan beyniyle topluma kazandırılsa açıkçası bi sike yaramayacak olan bu deep-underground sub-culture freak tabakasının (tabakacı olduğumu söyleyenler çıkarsa inanabilirsiniz, tabakalara inanıyorum, bebeğim) kendilerinden beklenmeyecek ölçüde geniş ve titiz bir operasyonla stokları boşaltma girişimlerinde başarılı olduklarını düşünmekteyim. bu hareketle hem sokaklarda bali bulunmadığı için balicilerin ısrarlarına maruz kalmayacak olan dükkan sahipleri ve onların bugünlerde de bali isteyen olmuyor, afferim çocuklara, hadi gençlik göreyim sizi naraları sayesinde toplumun balicilerden temizlendiği yanılsamasını yaratacak, dikkatleri üstlerinden atıp, kendi meskenlerinde rahat rahat bu bali senin o torba benim takılacaklardır.
  • ara sıra insan olduklarını unuttuğumuz adamlar. dertleri var, bir şekilde bulaşmışlar; dün sabahtı, kabataş'tan kalkan bir otobüse dolmabahçe civarında ışıklarda bindiler; beş kişilerdi, biri en arkada oturan şahsımın yanına oturdu. her ne kadar böyle güzellemeler yapsak da yanıma oturanın göz ucuyla bana ulaştırdığı istihza içime dokundu. hayat kırılgandır. oysa onları anlayabildiğini çilelerine ortak olabilecek kadar aynı hissiyatta seyrettiğini düşünen bir adam olarak, çocuk kalktı sonrasında. beşiktaş'ta iki tanesi indi bir şeyler yemek için, geriye kalanlarının "lan, zincirlikuyu'da yeriz"lerine rağmen. beşiktaş'ta fötr şapkalı adamlar ve çıtkırıldım hanımların otobüse binmesi ve saniyesinde otobüsün arka koltuklarını kendi steril bakışlarıyla bir anda 'tecrit' etmeleriyle arka-dörtlü koltuktaki ikisi ve arka-ters koltuktaki şortlusuyla karşı karşıyaydık artık. otobüsün ortasında ise müthiş yalanlarıyla yaşayan ve otobüste bir oda orkestrası performansı sergileyen bali kokusunu eğilip bükülebilecek tüm uzuvlarıyla küçümseyen bir kitle.

    bir kadın oturdu karşıdakinin yanına ve sonrasında, saniyesinde değil, başını çevirmesiyle kalktı. yıldız'a doğru, çocuk ağlamaya başlamıştı. nedendir bilinmez. belki bulduğu kafa, belki sevdiği kız, belki de yanından kalkıp giden kadın. ağlıyor ve avcunun içindekinden birkaç nefes daha alıyor, muntazaman da pet şişesinden su içiyordu.

    karşısındakinin de gözü doldu. olur öyle bazen. her dolan göze bir anlam atfetmek de insanın kendi anlamsızlığıyla mücadele aslında. çocuk ağlıyordu ve arada o kadar mesafeler vardı ki. en sonunda ertuğrul sitesi civarında, trafik de sıkışıkken "kaptan kapıyı açsana!" dedi. önce o, sonra diğer iki arkadaşı da indi.

    tehlikeli ve görülmezlikleri kadar kırılgan adamlar, kaldırımda işe yetişen ve kendilerini görmeyenlerin arasına beceriksizce sokuldu.
  • bana anlatılan bir bıçaklanma hikayesinde sikik kulaklarım bu kelimeyi badici diye duydu diye uzun süre neden hayvan kadar vücut yapmış adam bıçağına güvenir ki? sorusuyla aklım kurcalanmıştı.

    (bkz: balili)
    (bkz: endonezya)
hesabın var mı? giriş yap