• 14 yıldır bu mecrada başlığının açılmamasına bir hayli şaşırdığım heykel. memleket sathındaki bütün resmi kurumlarda bulunması zorunludur.

    tarih içersinde yatır fonksiyonunu icra ettiği de olmuştur..
  • her ne kadar siyasi içeriğe sahip olsalar da, sanatsal yanları de dikkat çekmesi gereken yontu türü.

    tarihe not: bugün atatürk büstlerine saldırı konusunda sessiz kalmalar o kadar kanıksandı ki, yarın tüm sanatsal heykellere -put kabul edip- saldırıp parçalandığında da sessiz kalınacak bir zihinsel iklim oluşmaya başladı. büstlere saldırı, ilerde sanata saldırıya evrilebilir.
  • aslında atatürk'ün insanlar üzerindeki etkisinden dolayı yayıldığını düşündüğüm büst. atatürk'ün yüz ifadesi devletin şeklidir. böyle olunca, atatürk büstleri aslında kurucuya saygının yanında devleti de sembolize ederdi. devlet devlet olmaktan çıtkı. atatürk'e saygı kalmadı. denmeyen şey kalmadı. ama o büstler kaldı. o yüzden "anlamsızlaştı" diyoruz. anayasa ve yasalar rejim düşmanlarının elinde paspas edildiğinden...
  • bazıları atama saygı olarak yapılan yapıtı, putlara tapmak olarak görüyor.

    sizin aldığınız nefes şehitlermiz için azap oluyor.

    (bkz: kara yobaz cahilliği)
  • askerden firar eden laz, ona bölük ve tabur komutanı memleketteki sorunlar için izne gitmesine izin vermeyince, yemekhanedeki atatürk büstü önünde gönlünden atatürk'ten, en büyük komutandan memleket izni istemiş. sonradan firarı için sorgulandığında, 'maruzatımı anlattım, en büyük komutan bana gitme demedi,' demiş. haksızlığa uğradığından eminmiş.

    (bkz: atatürk/@ibisile)
  • buna put diyen gerzekler var.
  • "her istasyonda aynı ses:
    - bize kitap verin.
    - emmi bana bir kerem kitabı ver.
    - bana bir aşık garip ver.
    - ben aşık garip istemem, köy kanunu ver...

    çocuklara kitap veriyorsunuz, gene gitmiyorlar, yüzünüze bakıyorlar, yalvarıyorlar:
    - emmi bize gazi babamızın tasvirini gösteriver. vallahi üç saatlik yerden geldik.

    gazinin büstünü gösteriyoruz. birçok yerlerde köy çocukları onu askervari selâmlıyorlar. bazı yerlerde reverans yapıyorlar.

    tarlanın kadınları, köyün iş kuvveti bizi, ancak işten kurtulduğu zaman görebiliyor. onlardan da aynı sesleri işitiyorsunuz:
    - bize gazi babamızı gösterin.. onun tasvirini görmeden şuradan şuraya adım atmayız.

    fakılı'da mavi şalvarlı, şal kuşaklı, ispanyol ve sicilya kadınlarının örtüsüne benzeyen hotozlu bir kadın gazinin büstüne baktı, baktı:
    - ağam dedi, ben gazi'nin sayesinde okumayı yazmayı öğrendim, bizim köyde 35 kadın okumaya başladık, 20 tanemiz millet mektebinden çıktık. emme okuyacak bir şey bulamıyoruz. bize mızraklı ilmihal gönderiyorlar. ben onları ezbere bilirim. okumaya okumaya öğrendiklerimi de unutacağım diye korkuyorum. bize bir az kitap verin."

    sadri etem ertem, "step iki şey bekliyor: yağmur ve kitap", vakit gazetesi, 4 mayıs 1933, s. 6.
hesabın var mı? giriş yap