*

  • carson mccullers'ın ikinci romanı. cullars, biseksüel bir yüzbaşı, flörtöz karısı ve kadın avcısı bir binbaşı arasındaki melodrama potansiyeli çok yüksek ilişkiyi, sade ve etkileyici dili ile anlatır. elizabeth taylor'un oynadığı bir filmi de vardı.
  • carson mccullers'ın türkçe'ye de çevrilen hatta 91'de cem yayınları'ndan çıkan kitabı...
  • altın gözde yansımalar ismiyle türkçeye de çevrildiydi.
  • (bkz: golden eye)
  • 1967' de sinemaya aktarılmıştır, başrollerini marlon brando ve elizabeth taylor 'ın paylaştığı film,francis ford coppola' nın da ilk senaryo denemesi olmuştur.
  • filminin yönetmeni john huston'dur.

    marlon brando,elizabeth taylor ve john huston gibi efsanelerin bir araya geldiği bu işten nasıl bu kadar vasat altı bir film çıkmış anlamak mümkün değil.2 saati piç eden sıkıcı bir film.sırf efsane isimlere saygıdan izlemiş ve hayal kırıklığına uğramıştım
  • elizabeth taylor ve marlon brando'ya rağmen fena halde sıkan, boğan, "bitse de gitsek"i değil "bit artık bit" cümlelerini söyleten john huston filmi. halbuki ne beklentilerle açıp izlemeye başlamıştım. murat emir eren'in twitter hesabında filmi öve öve bitirememesi, daha öncesinde cem altınsaray'ın filmi övmesi, bir klasik olarak sinema tarihine kazınmış olması, pek tabi filmin başrolleri ve hem usta bir aktör, hem de usta bir yönetmen olan john huston'ın varlığı beklentileri artırıyordu ister istemez. lakin fena halde sıkıcı. belki de bu denli sıkmasının nedeni olayların dallanıp budaklanmaması. film başladığı gibi devam ediyor ve bitiyor. olaylar pek dallanıp budaklanmıyor, tempo yükselmiyor, beş kişiyi merkeze alıyor ve hiç de ilginç olmayan bir hikayeyi anlatıyor. brando'nun her zamanki gibi sağlam performansı (attan düştüğündeki performansı oldukça iyiydi), taylor'ın çekiciliği hiçbiri bu sıkıntının önüne geçemiyor. kimileri de olaylar dallanıp budaklanmadığı için filmi sevmişler. bense tam da bu yüzden sevmedim.

    spoiler...

    entrikayı kes...

    albay (brando), askere aşık.
    asker, albayın eşi leonora'yı (taylor) arzulamakta.
    leonora, albay morris ile kırıştırmakta.
    albay morris, alison ile evli.
    alison, morris'ten haz etmemekte.
    sonra aşçı bahçıvanı, bahçıvan şoförü, şoför uşağı, en nihayetinde hepsi uşağı...

    spoiler...
  • brando'nun bastırılmış subay tiplemesi üst düzeyde. çok az konuştuğu halde bakışları, mimikleri ve dalgın yüz ifadesiyle devleşiyor adeta.

    brando'nun gerçekçi oyun tarzını anlamak için ata bindiği sahnelere dikkat edilmeli. normalde onun çok iyi ata bindiğini herkes bilir. ama filmde acemi bir at sürücüsünü oynamak zorundadır. gerçekten de acemi biri nasıl at sürer. nasıl attan düşer, geme nasıl asılır, bunları görmek ve oyuncuya hakkını vermek gerekir. kusursuz bir oyunculuk.

    --- spoiler ---

    kırbaç sahnesi ise ayrıca muhteşem. karısının (liz taylor) atını kırbaçlayan subay (brando) kalabalığın içinde karısı tarafından kırbaçlanır. subay ağzını bile açmaz, hatta yüz ifadesinde değişim bile olmaz. bu sahne de brando'nun yeteneğinin bir başka kanıtı.
    --- spoiler ---
  • 1967 yapımı amerikan filmi. bu filmin çekimleri sırasında elizabeth taylor ve marlon brando arasında bir yakınlaşma olmuş fakat anılarında itiraf ettiği kadarıyla çevresinde oldukça seçici bir adam olarak tanınan ama marilyn monroe'dan tut grace kelly'ye rock hudson'a kadar hollywood piyasasında birlikte olmadığı kadın ya da erkek kalmayan marlon brando elizabeth taylor'ı poposu çok küçük olduğu gerekçesiyle reddetmiş. aynı adamın sophia loren'i de "ağzı dinozordan beter kokuyor." diye reddettiğini düşünürsek buna da şükür diyoruz.
  • öncelikle bir müzik ve bir alıntıyla başlamak istiyorum incelemeye.

    müzik herkesin aşina olduğu bir eser. beethoven-silence. peki neden bu müziği seçtim. şundan dolayı bu müziği youtube’da saatlerce aralıksız dinlemişliğim vardır. ve müziğin her saniyesi bana sanki bir sonraki saniyesinden farklı olacakmış hissi verir. tamamını bilmeme ve yüzlerce kez dinlememe rağmen her seferinde farklı bir şeyler olacak diye beklerim. yani tamamiyle benim için beklentinin müziği. aynı bu kitap gibi.

    bir kitap düşünün başından sonuna kadar sizi bir beklenti içerisinde tutsun. nasıl spoilersiz yazacağım bilmiyorum ama sürekli bir şeylerin istediğim gibi olmasını bekledim. ve kitap bana bunu son sayfasında şöyle ifade etti, aynen alıntılıyorum. “büyük ama bilinmeyen bir şok beklendiğinde, zihin içgüdüsel olarak bir an için şaşırma yetisini yitirerek kendini hazırlar. o savunmasızlık anında yarı yarıya tahmine dayanan çeşit çeşit olasılıklar öne çoklar ve felaket biçimlendiğinde bunu doğaüstü bir yoldan önceden anlamış olma duygusu oluşur. “

    kitap bitene kadar bende bir çok olasılık ve tahminler yürüttüm ama hiçbiri olmadı. adeta hevesim kursağımda kaldı. küskün kahvenin türküsü kitabından bariz bir şekilde daha iyi olan bu “psikolojik” roman, bizleri çok başka dünyalara götürüyor. neden psikolojik, hem karakterlerin davranış tutumlarıyla, hem düşündükleriyle hem düşünmedikleriyle. bunları okurken sizde ruh halinden ruh haline geçiyorsunuz. sinir oldum resmen hadi artık lütfen istediklerim olsun diye. herneyse olmadı işte.

    ama yinede her yönüyle güzel bir romandı. tavsiye ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap