ahmet ada
-
90'lı yıllarda adam sanat'ta da görülmüştür; hatta buradaki şiirlerinden birinde "sanki bir çiçek sergisiyidi karanlıkta gözlerin" demiştir; aslında biraz da akdenizlidir şiiri, şu aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi.
"sonra evler pencerelerinden fesleğen sarkıtan
akşamüstünün buğusu, bugünün sonu
kırgın bir kuşun denize doğru uçuşu
başlangıçtı sevgimize biliyor musun" -
1947'de adana’nın ceyhan ilçesinde doğdu. ceyhan lisesi’nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. çeşitli işlerde çalıştı. kayseri’de devlet memurluğu yaptı. yazın yaşamına 1970’te başladı. şiir ve yazıları hakimiyet sanat, saçak, dönemeç, somut gibi dergilerde yayınlandı. ilk şiirlerinde ikinci yeni akımından etkilendi. daha sonra ahmet arif ve nihat behram'ın doğa betimcilikleri ve ses tonlarından esintiler taşıyan şiirler yazdı. yöresel öğelerle bezeli, lirik, yumuşak şiirleriyle günümüz toplumcu gerçekçi şairlerinin başarılı bir temsilcisi.
-
ülke
akdeniz mavisi saklı koynunda
ey gül yanığı güller ülkesi
yoldaşlık etsem kanlı gömleğinin acılarına
küllerle savrulan ay ışığında
kanadı gümüş bir kuş olup da
yaz kış demeden dolaşsam dereboylarını
kırmızı bulutları, sulara dökülen
gazel yaprağına yazsam çığlığını
umut hilesiz karanfilse sorguda
tutuklanmayı bekler kimimiz geceleri
ey türküleri çiçek döken ülke
yurtseverlerin, yiğit şairlerin nerde
ey seher karanlığında açan çiçek
ince ince yağışı yağmurun köklerine
başını dik tut rüzgara karşı
dayan diyedir düşmanın zincirine
o nazlı nilüferler yoksa da sularında
ceylanlar iner göllerinin aynasına
ne güne durursun seyirt haydi
patlayan bahardır dal uçlarında -
ablam için gazel
ablam çiçekli basma giyerdi
gurbet ustasıydı
sıla mı hüzün saatleri mi
eylülün ilk haftasıydı
saçlarını tarasa akıp giderdi onlarca keder
darılsa bana kumral bir yalnızlığa başlardı
verandanın köşesinde siyah- beyazdı sesi
ablam yaşasaydı solgun şarkılar söylerdi
eylül müydü albümden düşmüş sonbahar mı
ne güzel güldü bütün özlemi sarardı
bir gün kalbi kuş uçmayan atlaslara gömüldü
yaşasaydı kuş olup cezayir menekşelerine konardı -
iyimser bir aşk türküsü
bağlardan inen patikalardayım
cebimde mis gibi şiirler, kuş cıvıltıları
sokağınızdan geçiyorum öğle üstü
sokağınızda sararan yaprakların kokusu
şuramda ince bir sızı, serseri bir acı
senden öncesi olmayan bir acı
yalnız senin mecnunun olan bir acı
her pazar geçtiğin yollarında bir yaprak
yeşeriyor kuşanmış bütün cesaretini
göğsünün içinde yaşatmak için aşkı
bir yaprak da senin konuşkan elinde
sevecen becerikli çalışkan elinde
her zaman biraz olsun gecikirsin
aşka yalnızlığa sevdaya
yine de özlenirsin güzelim sevgilim
bir çiçek de böyle özlenir
su dolu bir testinin yanındaki bir çiçek
desem öyle alaycı gülümser yürürsün
sessizce yağan yağmur altında
aşkı kendine anlata anlata
yine akşam oldu sevgilim sensiz
bırakıp gidiyorum içim aşkla dolduğu zaman
durakları buğulu otobüs camlarını
yağmur çiseleyen kirli sokakları
gide gide hüzünlü bir türkü gibi dokunan
yağmurun sesini ne çok seviyorum
seni ne kadar çok seviyorum
ipek bir mendil diye
ayrılığı katlayıp koyuyorum çiçekle masama
bir de senin için yazdığım sevda şiirlerini
kendi anlamlarını aşıp giden
tozlu yollar sıra dağlar patikalar boyunca
ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını
katlayıp koyuyorum çiçekli masama
seni ne kadar çok seviyorum
bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman -
cesaret
bir parça kar beyazı bulut mu
gök mavisi mendil mi anısı olan
savaktan akan serin sular mı
git getir usulca yarana sar
eksilmesin başucundan memleket
kuşattı mı bütün yolları harami
can yoldaşı orman uzak mı
kuşların çığlığına uyarak yürü
omuzlarına güneş vurmuş olmalı
bin nazla büyüyen özlediğin güle
faytonlar sürdün körüklü fenerli
koşum takımları pırıl pırıl doru atlar
nice gelinler götürdün al duvaklı
baş çekip diz vurarak halayda
gün oldu erittin kederli havaları
komadılar ama seni uçarı yürek
değmedi körpe fidan bir ele elin
arpa ekmeğine değdiği kadar
henüz onsekizinde yirmisinde
gül ömrünü yangınlara saldılar
bu usul yürek loncaya yazılmalı
çünkü dem tutmaya başladı çığlık
ve ayrılığın köze döndürdüğü sevda
öyle yalın öyle hırçın ki göğsünde
götürebilir seni güneşli yollara -
sevgili
gitsem, gitsem, dargın ayrıldığım
sevgilime bir mendil kiraz götürsem
mutluluğun nice rengini
yitirip de aradığım
gençlik günlerimi -
günyenisi küçük kiz
bir park kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle
baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine
serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla
şimdi şurdan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka
ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir akdeniz çiçeğine gömerek
sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum -
aşki bulurum
öpüşün karanfil kokardı aşkı bulurdum
işık hızını geçen bir uçakta aşkı
bulutlar tükenir kuşlar görünmezdi
yitip giderdi altımızda nice denizsiz kent
çelik gürültüleri arasında sayısız çiçek
mutlu ederdim seni kadınım olurdun
seninle ikimiz ilkyaz gibiydik
sevda avcumuzda tuttuğumuz gül yaprağıydı
uzayda bıraktığımız ayak iziydi
güzelim, hangi güç durduracaktı bizi
hangi güç ince parmaklarının hünerini
aşka izin yoktu, gün soldu kuşluk vakti
usul usul konuştuktu hani
aşkı savunanları düşen bir kenti savunur gibi
bütün sahici aşkları konuştuktu
leyla ile mecnun'u, elsa ile aragon'u
yani ikimizle yarının ölümsüz olduğunu
giyilmemiş çamaşırlar gibi kokardı aşkın
güzelim benim bir tanem
sırasında hazırdın onarmaya
işkencedeki insanın incinen onurunu
yaşadığımız günü, tutsaklığı, bugünü
buğular içinde yüzen geceyle gündüzü
işıkları yalandı kederle akardı kent
ne kadar da güzeldi kışı, sisi, ayazı
güzelim benim, bir tanem, yanımda sen olunca
özlenirdin anlıyor musun
bir karanfile baka baka uçarılaşırdın
yitirmeden henüz aşkı, ilkyazı
saçların çiçek tozu, çam kokusu
sende düğümlenirdi bir uçumluk tadı çocukluğun -
sevdaya ilişkin
yüzünü bana döndür
böyle bakışımın nedenini sorma
uzun tümceler ezberletirim sana
kalın kitaplar getiririm o zaman
dakikalar tükenir. birazdan
bir ömür tamamlanır
yaşanır olur yaklaşan ayrılıklar
otobüs şöyle bir sarsılır da
yaslanır birden
sevgilimin gurbet aklına
bir su olur giderim
gittiğim yerlerden alır
esmerliğini yüzüm
emekçilerin yaşamına karışırım sonra
ter kokar gömleklerim
bu bitmez yolculukta
camdan bakarak
görkemli, aşılmış mı bilemem
akşamları gerginleşen dağlar görürüm
uzun bir
- ah...
gibi
düşersin aklıma
yolcular bir bir uyur
bırakıp bu dünyayı giderler
yedeğimdeki sevdalar uyanır
kavga aşk olur bana
ömür bitmez yol bitmeyince
bir ezgi çalınır
sazın ucu gökyüzünü kanatır şimdi
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap