• august strindberg romanı. dilimize ilk kez 1950'lerde çevrildiğinde "açık deniz kenarında" adıyla anılmıştır. fakat 1972 yılında büyük üstad behçet necatigil tarafından yeniden ve muazzam bir biçimde çevrildiğinde "açık deniz kıyısında" ismine kavuşmuştur.

    --- spoiler ---

    kahramanımızın adı axel borg'dur. borg, kraliyet saray tarafından balıkçılık uzmanı olarak stockholm yakınlarındaki dalarö adasına son yıllarda baltık ringa'sında görülen yokluğu gidermek amacıyla gönderilir. ve olaylar başlar. borg, aydın insanı temsil eder, dalarö halkı ise fakir ve aydınlanmamış cahil halkı. yakup kadri'nin yaban romanıyla çoğu yerde benzerlikler gösterir bu roman. aydın insanın içine düştüğü bunalımları, sancıları ve o kocaman yalnızlığı. sığ bireylerin mutluluk adına daha kolay yol katettiklerini, düşünen, sorgulayan bireylerin ise çıkmaz sokaklarda gezindiğini gösterir bize strindberg. nietzsche etkisini romanda hissetmek olasıdır.
    --- spoiler ---
  • selim ileri'ye göre "açık deniz kıyısında" başlığı behçet necatigil'e değil, varlık yayınları sahibi yaşar nabi nayır'a aittir. necatigil'in bu başlığa itirazları vardır ancak fazla direnmemiştir. kim haklı hüküm vermek zor, her ne kadar necatigil ustaya saygı duysam da, bir okur olarak açık deniz kenarında başlığını zorlama buluyorum. ancak okurlar değil çevirmenler daha iyi bilir galiba.

    kitaba gelince, "kimliğin çakılıp kaldığı coğrafya katı bir yer değildir; onu kayalar ve topraklardan ziyade tıpkı şarkılardaki gibi, anılar ve arzular oluşturur." diyor ya rebecca solnit, açık deniz kenarında tam da böyle bir coğrafyadan ibaret, yani anılar ve arzularla dolu bir kitap, okumak, yazmak ve düşünmek için biçilmiş kaftan.

    açık deniz kenarında kaybolma kılavuzu
  • kitabın behçet necatigil çevirisi açık deniz kenarında olarak yayımlanmıştır. hatta everest yayınlarının 2016 baskısında selim ileri, sunuş yazısında yaşar nabi nayır'la behçet necatigil arasında bu konuyla ilgili bir anlaşmazlık yaşandığından söz eder. yaşar nabi kitabın türkçe'ye açık deniz kıyısında olarak çevrilmesini isterken behçet necatigil "kenarında" sözcüğünü istemiştir ve bir müddet sonda da kitabın necatigil çevirisi "açık deniz kenarında" ismiyle çıkmıştır.

    içinde hayata, kadınlara ve insan ruhunun karanlık dehlizlerine dair müthiş analizlerin olduğu august strindberg başyapıtı.
  • axel borg'la tanışmak; hesse'nin bozkırkurdu, nietzsche'nin zerdüşt'ü, celine'in ferdinand'ıyla tanışmak gibi... hatta açık deniz kıyısından açılıp, gecenin sonuna yolculuk yapmak gibi...
  • enfes bir roman, bir şaheser. felsefî bir kavram olarak ortaya çıkmış "üst-insan"ın, teoriden pratiğe geçirildiği vakit bir insanı yıkıma götürmesinin zorunlu oluşunun şiirsel bir anlatımı. bilmenin, daha doğru bir ifadeyle, "farkında olmanın" getirdiği zorunlu yalnızlık, "toplumsal bir varlık" olarak nitelendirilen insan için yıkımdan başka ne getirebilir ki?

    nietzsche, bilimin ve bilmenin yıkıcılığını zamanında teşhis edebilmişti. bu yıkıcılığı engelleyebilmek için sanat ve özellikle de felsefeye görevler yüklemişti. onun kurduğu medeniyet tasvirinde, felsefenin dengeleyici ve frenleyici bir rolü vardı. dozunda bir metafiziği ve hattâ mistisizmi bile gerekli görüyordu. aksi hâlde bilim ve bilme hırsının yok edici özelliklerinin dizginlenemeyeceğini ifade ediyordu. nitekim, i. ve ii. dünya savaşı bize nietzsche'nin haklılığını göstermiştir. bu, işin medeniyet kısmı.

    bir de bireysel kısmı var. her ne kadar bilgeler gücün nicelikte değil de nitelikte olduğunu söyleseler de, "ayaktakımı" denilen kesimin sahip olduğu gücü yadsıyabilmek mümkün değildir. bu öyle bir güçtür ki, ya kendisi mahvolur ya da başkasını mahveder, bunun üçüncü bir sonucu yoktur. nitekim genelde toplum denilen canavar başkalarını mahveder. işte, üst-insan, karşısına zorunlu bir düşman olarak çıkan toplumu, kendi olarak ve kendi inançlarına bağlı kalarak, kendinden hiçbir şekilde taviz vermeksizin alt etmek gibi bir göreve zorunlu olarak sahiptir. yani, ya bu kişi toplumu alt edecek ve kendi ahlâkî standartlarına yükseltecek ya da toplum onu yok edecek.

    açık deniz kenarında, bu zorunlu mücadelenin romanıdır. bireyin toplum tarafından nasıl mahvedildiğini ilmek ilmek dokuyarak anlatır.

    [not: kanaatimce, bu romanın mütemmim cüz'ü niteliğinde olan bir balzac romanı vardır. tılsımlı deri. bu romanda da toplumun bireyi nasıl mahvettiği anlatılır. yani "mahvedilme" olgusu açık deniz kenarında bireyin perspektifinden anlatılırken, tılsımlı deri'de toplumun perspektifinden anlatılır. bence bu iki kitap kronolojik olarak art arda okunursa, müthiş bir etkilenim yakalanabilir.]
  • "ben buraya yardım dağıtmaya değil, halka kendilerini yardım almadan kurtarmayı öğretmeye geldim."

    "hakikati inkar edemedikleri zaman değerini küçültüyor veya farkında değillermiş gibi davranıyorladı."
  • bugün bitirdim enfes bir romandı. bu kadar etkili betimlemelere sahip bir romana az rastlamışımdır. o isveç soğuğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. nietzsche etkisini, üstinsan kavramını sonra haliyle üstinsanın toplumla yaşadığı uyumsuzluğu yoğun bir şekilde gördüğümüz çok felsefik ve derin bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap