ödün
-
ödün: ayrıcalık, imtiyaz, öncelik verme, esirgeme...
-
(bkz: tolerans) ile anlam bakimindan bir akrabaligi olan, ayni zamanda karsi tarafla uzlasmak icin bazi isteklerden (bkz: feragat etmek) anlamlarina gelir.
-
bir yalnızlık, arayış halindeyken insan kısmet dileniyor. birini bulayım, seveyim, sevileyim. bir kaşıntıyla tanışma, buluşma halinde yeni bir dinamik doğuyor: inşallah en az birimizden biri sevmez. o zaman ya ikili sevgisizlik galip gelir, ya tek kişilik aşk veya trajedi olur. ikimiz birden severse ilişki tüysü hafif değil melik* gibi örülüp ağan bir duygu ve çelişki yumağı olacaktır. yumuşak tarla mı olacaktı, olmaz. insan sevgi açmazında değil de bıkıyor, sıkılıyor olsa geriye sadece ayrılığı düşünme ve başarma kalır. bu hiç fena değil. zorla değil a. ama duygu tutku, insanı dışından biri gibi kendine, çıkarına karşın zorluyor, bağlıyor, mum ediyor, ödün verdiriyor, şiddet sarmalına sokuyor. (bkz: ya hayır derse)
"toplumsal hedefin ancak kişilikten ödün verme pahasına kazanıldığı gerçeğini görmezden geliriz." carl gustav jung - aspects of the masculine
"üstelik kişinin kendini hem kısıtlılıktan hem de kısıtlanmışlığın sonucu olan öfkeden kurtarması için tam da böyle bir öfkeye ihtiyacı yok mudur? sanatın uzlaşmacılığı, sadece yıkıcılığından alınmış bir ödün olamaz mı?" theodor w. adorno- minima moralia
"çocukken de sözcüklerini seçmede, sevgini belirtmede tutumlu davranırdın. harçlığını bir günde harcardın da hiç değilse borç verme keyfini esirgerdin benden. ödünsüzlüğün işe yaradı mı bari?" tomris uyar - otuzların kadını
(bkz: ödünleme)
(bkz: ödün vermek)
(bkz: quid pro quo)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap