• sadri ertem'in ucuz yabancı malların piyasayı işgal etmesi sonucu bitme noktasına gelen yerli dokuma sanayini anlattığı romanı. ilk baskısı 1930'dur. mahmut yesari'nin çulluk romanıyla beraber türk edebiyatının ilk işçi romanlarından biri olarak kabul edilir çıkrıklar durunca.
  • sadece ekonomik açıdan değil, kültürel ve politik bağlamda da ezen ezilenlerin birbiriyle bağlantısının kurulduğu, sünni alevi, şehirli köylü, tüccar rençber, zengin fakir gibi ayrımların da oluşturulduğu romandır.

    güzel olan, sabahattin ali benzeri bir üslupla bir romanda birkaç sarsıntı yaşatmasıdır.

    bu nedenlerle yakın zamanda yeni baskısı çıkmış olup bir solukta okunması hem iyi hem kötüdür.
  • sadri ertem'in bu romanı, osmanlı devleti'ni çökerten sebepler, kapitülasyonlar üzerinde durur ve yazarın misyon sahibi olması gerektiğine olan inancı ile yazdığı ilk işçi romanlarındandır.
  • toplumcu gerçekçi ilk yazarlarımızdan olanm sadri ertem, 1930'da yayın ettiği 'çıkrıklar durunca', edebiyatımızın ekonomik ve toplumsal bozukluklarını temel alan ilk roman hüviyetindedir.

    osmanlı zamanına tesadüf eden dönemde avrupa mahsulü kumaşlar, üretimler yerli üretimi yerle yeksan eder. sermaye-emek karşıtlığı içinde örgütlenen alevi, bolulu adaköy'ü, aynı zamanda da kendilerinden ürettikeleri her şeyi elinden alan ağa sıddıkzade'ye karşı da mücadele verirler.
    kadınlar çıkrıkları işletir büyük bir emek gücü ortaya çıkarırlar. kendi çıkarları tehlikeye giren ağalar, beyler, paşalar feryat figan içinde meseleyi alevi-sünni çatışmasına çevirip, "din elden gidiyor!" diye ses yükseltirler. yerel ve merkezi hükümet, adaköy'ü ablukaya alır bununla birlikte bir savaş başlatır. emeğin gücüne karşın sermayenin gücü...

    attila ilhan eser için: "...eserinin temelinde 'ekonomik ilişkilerin belirleyici etkisini' oturtan sadri ertem'in, toplumsal mücadelenin bu temel çelişkisini, nice marksist yazardan önce saptayıp yazmış olması, handiyse mucizedir." der.

    sadri ertem sanatı, toplumun ürettiği bir üretim olarak görür. toplumda var olan meseleleri sanatsal bir anlayış içerisinde görür ve sosyal bir mesele gibi anlatır. bu eserinde de halkın yaşamını bir nevi var olma sanatı olarak görüp, kabuk bağlamayan ve daima kanayan bir yara gibi görür. sanatın içinde sosyal yaşamın bozuk terazisini kurarak anlatımda kendine bu biçimde bir vazife çıkarır.
  • "ilk"lerden olmanın da etkisiyle sadri ertem'in kendini mesaj kaygısına fazla kaptırıp edebi niteliği geri planda tuttuğu romanı.
    metin bir alevi köyünde başlar. yazar, alevi-sünni çatışmasından köylü-ağa (derebeyi) çatışmasına, tezgâhların kalkıp fabrikaların sömürü düzenine geçilmesinden ingiltere'nin emperyalist politikalarına, dinin sömürücü etkisinden köyden kente göçe kadar her konuyu romana sığdırmaya çalışmış ve bir yerden sonra etkileyiciliğinin neredeyse tamamen yitmesine sebep olmuştur.
  • sadri ertem romanıdır, vivo yayınevi basımını okudum. 1931'de yayımlanan eserin ilk sözü “tam elli iki sene evvel...”dir. 1879 senesini temel alarak olayları kurgulamıştır.

    içerik:
    kişisel çıkarları için köylüsünün emeğine zulmeden sıddıkzade üzerinden romanın çatışmaları yaratılmıştır: hayal-gerçek, yerli üretim- yabancı fabrikalar, açgözlü vali ve adamları-köylü, kadın-erkek, ulviyet- insaniyet vb.

    vardığım nokta:
    amacını yitiren yoksul halk çareyi batılda buluyor. ekmek kapısı olan çıkrıkları ellerinden alınınca kendilerine iki kadın peygamber ve ulvi bir ülkü yaratıp cidale başlıyorlar. ekonomik sömürüden kaçan köylü devletten destek alamayınca memleketine dönüp allah'tan medet ali'den medet umup hatta gaybinin habercileri olup din sömüren şekle bürünüyor.

    mekân:
    adaköy/gerede/bolu.
    o zamanlar bolu, kastamonu'ya bağlıymış. sık sık kastamonu diyerek bolu'yu anlatması kafa karıştırabiliyor.

    edebi lezzet sunmuyor ama türk köylüsünün ezilişine ışık tutuyor. halkını kurtarmazsan o da kurtarıcıyı kendi yaratır diyor bu modeliyle. kaybedeceği canından başka bir şey kalmamışsa; ha batar ha çıkar.
  • konusu artık paydos‘u anımsatan edebiyat eseri.
  • varlığından soner yalçın'ın 'saklı seçilmişler: siz onları değil onlar sizi seçti" isimli kitabının 159. sayfasının 96 numaralı dipnotuyla haberdar olduğum kitap.

    söz konusu dipnotta sadri ertem'in "angora tiftik keçisi besiciliği ve tiftik dokumacılığıyla geçimlerini sürdüren türkmenlerin, padişah fermanıyla ingilizlere damızlık tiftik keçisi verilmesine karşı canlarını ortaya koyarak ayaklanmalarının anlatıldığı" belirtiliyor.

    t: gelişen endüstriyel kapitalizmin fabrikasyon mamulleri bütün dünyanın olduğu gibi anadolu'nun da en ücra şehirlerine, kasabalarına ve köylerine ulaşmaya başlamasıyla birlikte fabrikalarda üretilmiş daha ucuz mallar, osmanlı'nın yerli eşraf ve tüccarlarının dahil olduğu ticaret zincirleriyle her tarafı istila ederken, belli kesimlere servet üstüne servet ve itibar kazandırırken; çıkrıklarda tiftik kumaşı üreten zanaatkârların, devlet, zengin, tüccar ve pek tabii onlara kolaylık sağlayan molla ve softaların rehberliğinde bu düzene baş eğmeye zorlandığını; bu uğurda mezhep ve inanç farklarının da kaşındığını anlatan eser.
  • sadri etem ertem'in 1871 yılında, şimdilerde zonguldak'a bağlı bir ilçe olan devrek'in adatepe köyünde patlak veren ve bölgede geniş yankı uyandıran, dudu kadın ve esma hatun isimli iki kadının peygamberlik iddiası ile önderlik ettiği isyanı esas alarak kurguladığı romandır. bu nedenle roman, belirsiz bir zaman aralığında geçse de kısmen gerçek bir hikayeye dayanan tarihsel bir nitelik taşır.

    --- spoiler ---

    sadri ertem'in romanına kaynaklık eden olaylar, anadolu'daki alevi-kızılbaş zümrede yüzyıllar boyunca tekrarlanan tipik bir mesiyanik isyan niteliğindedir. isyanın patlak verdiği yıllar, kırım savaşı nedeni ile ekonominin alt üst olduğu bir dönemdir. osmanlılar, savaş nedeniyle ödeyebileceklerinin çok üzerinde borç almış ve bu durum, her ne kadar savaştan galip olarak ayrılmış ise de osmanlı ekonomisini oldukça kötü etkilemiştir. ayrıca serbest ticaret anlaşmaları ile yabancı tüccarlara sağlanan imtiyazlar da yerli üreticinin fiyat rekabetine girişebilmesi imkanını ortadan kaldırmıştır. meşrutiyet'e çeyrek kala bürokraside büyük bir yozlaşma söz konusudur. rusya'nın istikrarsızlaştırma çabaları ve yıllar süren savaşlar, balkanlar'ı barut fıçısına çevirmiştir.

    sadri ertem romanında, muhtemelen bölgedeki söylenceleri kaynak alarak, sahte peygamber ve cadı olarak yaftalanan iki kadının önderlik ederek başlattığı isyanı, bu tarihsel ve ekonomik zemine oturtmaya çalışmıştır.

    isyanın önderlerinden dudu kadın, kendisine malum olan hal üzerine evini yıkıp türbeye çevirir. dudu kadın ve arkadaşı esma hatun yoksul köylülere erzak ve aş, hastalara ise şifa dağıtırak nam kazanırlar.

    güç bela geçinen köylülerin mallarının, piyasada giderek bollaşan frenk malları nedeniyle gözden düşmesi ve para etmemeye başlaması üzerine ahali açlık ile karşı karşıya gelir, böylece isyan patlak verir. dudu kadın ve esma hatun isyanın önderi, kurdukları türbe ise isyanın merkezi olur. etrafında, güvendikleri insanlardan hızırlar ve ricadülgayb adıyla heyetler kurarlar.

    adatepe merkezli olarak gelişen isyan doğrudan yabancı malları hedef alması nedeniyle ilginçtir. isyancıların liderleri vergileri ve askerliği, angaryayı kaldırır, frenk mallarının haram olduğunu ilan eder. isyan kısa sürede çevre illere, kastamonu, zonguldak ve bolu'nun çeşitli ilçelerine yayılır. halinden memnun olmayan pek çok kişi, isyancılara dahil olur.

    isyancılar öncelikle frenk mallarını, sonra bürokrasiyle işbirliği yaparak kendilerine zulmeden yerel bir ağayı, nihayetinde de tüm bunlara göz yuman devleti hedef alırlar. bir süre sonra onlara, ormanlarda yaşayan asker kaçakları ile bölgenin namlı eşkiyalarından pazvantoğlu da katılır. ancak isyan hükümetin ciddi bir müdahelesi ile daha fazla ilerlemeden bastırılır.

    sadri ertem'in yansıttığı tabloda halkın yoksulluğunun temelinde frenk mallarının bollaşması ve köylülerin mallarına rağbet edilmemesi, ayrıca acımasız ve açgözlü, kurnaz ağaların köylülere zulmetmesi, devletin ise bu zulme sessiz kalması ve hatta zalimler ile türlü menfaatler nedeni ile işbirliği yapması yatmaktadır.

    bölgedeki yoksul köylülerin en önemli geçim kaynağı olan tiftik keçisinin yurtdışına kaçırılışı, sonra bu keçiler vasıtası ile endüstriyel üretime geçilerek ürünlerin ve hammaddenin ucuzlatılması ise, kitapta diğer olayların akışından farklı olarak, iki ingiliz iş adamının güney afrika'daki bir çiftlikte geçen diyalogu vasıtası ile anlatılır.

    sadri ertem, nihayetinde isyancıların başarısızlığını merkezi hükümet ile işbirliği yapan hainlerin varlığına ve isyancıların, içlerinde önderlerinin de olduğu bazılarının gerçekten iyi niyetler ile değil, hırs ile hareket etmesine bağlayarak gerçekçilikten uzak, romantik bir bakış açısı benimser. köylüler çocuk derecesinde iyi ve saf, ağalar ve beyler ise şeytani derecede kurnaz ve kötüdür, karakterler karikatürizedir. ancak çıkrıklar durunca, o dönemde anadolu köylüsünün tasviri konusundaki detayları ve taşradaki aktörler arasındaki iktidar ilişkilerine dair tespitleri ile önemli bir nitelik taşır. özellikle, etkileri günümüze dek uzanan kent soylu taşralılar ile göçebe türkler arasındaki ayrım ve çekişme, romanda çok gerçekçi bir şekilde işlenmiştir.

    öte yandan, hiçbiri değilse bile sadri ertem'in romanı anadolu'nun en ücra köylerine kadar sirayet eden kapitalizmi anlamak ve bugün adlarını çoktan unuttuğumuz adatepeli kız evliyalar'ın hikayesini yeniden hatırlamak adına iyi bir vesiledir.

    --- spoiler ---
  • garip bir kitap. bazı bölümler inanılmaz başarılı. fazlasıyla vurucu tespitler ve acı bir gerçeklik var. ben bu kitabı nasıl bunca zaman duymam ve okumam diye yakınmadan okumak mümkün değil. ancak maalesef şöyle bir durum var ki bu başarı bir sonraki bölümde yerle bir olabiliyor. alakasız ve gereksiz bir bölüm, yavan anlatım, geçiştirilen olaylar, bağlantısı yeterince kurulamamış bir olay akışı...

    okunmaya kesinlikle değer ancak insan efsane olabilecek bir kitabın potansiyelinin yeterince gerçekleşmediğini hissedip üzülüyor.
hesabın var mı? giriş yap