• bir 80lerde çocuk olmak durumunun yandan yemisi gibi görünmekle birlikte, üzerine kitap yazilasi apayri bir mevzudur bu. 80lerde yasanan olaylarin ve içinde bulunulan durumlarin, yillar sonra bir travma sebebi oldugunun farkina varilmasi, ve 2000’lerin baslarinda orta-geç 20’leri ile erken 30’larini sürdürmekte olan bir jenerasyonun neden bu kadar saçma sapan bir düsünme yapisina ve hareket tarzina sahip oldugunun anlasilmasi için hazirlanmis bir kaynak niteligindedir.

    travma 1: eve alinan ilk televizyon

    80lerin çocuklari eve televizyon alinan günü hayal meyal hatirlarlar. o gün, bütün hayatimizin degistigi ve gelecegimizin belki de bambaska bir biçimde sekillendigi gündür. televizyon, saskin bakislar içinde eve getirilmis, televizyon sehpasi gibi kavramlar henüz olmadigindan gözden çikarilmis bir masa oturma odasinin –muhtemelen- kösesine yerlestirilmis ve televizyon denilen alet buraya konumlandirilmistir. evde artik yeni bir kisi yasamaktadir, gece 12’de uyuyup aksamüstü 4 sularinda uyanan yeni bir kardes demektir televizyon. saat 12’de karsisina geçip selam durdugumuz ve ailece istiklal marsi söyledigimiz bir yaratik *.

    sonuç: eve alinan her pahali ürünün ilahi nitelige sahip oldugunun sanilmasi. özel köse hazirlanmasi. bir süre melül melül seyredilmesi. zarar verici hareketlerden kaçinilmasi, zarar verenlerin dövülmesi. üstüne dantel örtü hazirlanmasi ve serilmesi.

    travma 2: eve alinan ilk çamasir makinesi

    bu hadisenin özü de televizyona benzer. en önemli farki, böyle bir ürünün icat edilebilecegini kestirememis müteahhit ve mimar ikilisinin kapilari dar yapmasi sonucu, çamasir makinesinin kendisi için hazirlanmis köseye ulasmasinin yaklasik 6 saat sürmesidir. bu çabanin neticesinde, çamasir makinesi çalistirilir ve islem bitene kadar –yaklasik 1,5 saat- seyredilir. sikma esnasinda çikan ses “uçak” sesine benzetilir.

    sonuç: eve alinan her pahali ürünün ilahi nitelige sahip oldugunun sanilmasi. özel köse hazirlanmasi. bir süre melül melül seyredilmesi. zarar verici hareketlerden kaçinilmasi, zarar verenlerin dövülmesi. üstüne dantel örtü hazirlanmasi ve serilmesi.

    travma 3: challenger faciasi

    televizyonun hayatimiza girmesiyle yakindan alakali bir travma. “aaa x gecesi uzaya füze göndereceklermis, televizyondan göstereceklermis” muhabbetinin olaydan bir kaç hafta önce agizdan agiza yayilmasi sonucu, o gece maaile televizyonun karsisina geçilir. challenger’in firlatilmasi esnasinda hep beraber geri sayilir. geri saymanin bitmesi akabinde çok sevinilir ve alkislanir. bir kaç saniye sonra challenger patlar. herkes sus pus olur. anne aglar. bunu gören çocuklar da aglamaya baslarlar.

    sonuç: yerde gitmeyen hiçbir seye güvenilmemesi. uzaya gönderilen bütün füze ve uydularin patlayacagina yönelik derin inanç. sag salim uzaya çikan her nesnenin ardindan “bir zamanlar challenger vardi, 9 saniye sonra patlamisti, içinde bir de ögretmen vardi, bütün ögrencilri hüngür hüngür aglamisti” demek.

    travma 4: travmatik çocuk kitaplari

    okumayi yeni söken çocuga kibritçi kiz, kasagi, ant, dört kardestiler gibi kitap ve hikayelerin okutulmasi sayesinde çocuklarin manyaklasmasi seklinde tezahür etmistir. günümüzde çocuklar barbienin ken ile iliskisini irdeleyen daha naif eserler okumaktadirlar.

    sonuç: ebeveynlerin ve kardeslerin ölümünden histerik bir biçimde korkmak. ölmeleri halini göz önüne getirerek aglayabilmek. diger bütün korkularin da giderek keskinlesmesi ve obsesyona dogru kendinden emin adimlar.

    travma 5: vahsi çocuk sarkilari

    hayir bunu anlatmak bile istemiyorum. (bkz: sorduklari sorularla cocuklari afallatan sarkilar)

    sonuç: fantastik edebiyata duyulan büyük ilgi. üç kulakli insanlarin normal olduguna inanma egilimi. pazarda esek satildiginin sanilmasi gibi saplantilar.
  • bir numarali sorumlusu yalvac uraldir.

    - surahi bardaga ne demi$?
    - sen olmasan icimi kime dokerdim demi$.

    boguluyorum, nefes alamiyorum hatirladikca.

    (bkz: yalvac ural)
  • travma sebebi: yerli mallari haftasinda meyve olmak

    85' sonrasi dogumlular dalga geçtigimizi zannediyor olabilir. bilakis, biz elma, seftali, muz, kestane ve hatta karpuz olmus bir nesiliz. bu meyveleri içsellestirmis, bu meyveler için sapka yapmis, o sapkalari basimiza takmis, yine bu meyveler için maniler ve siirler ezberlemis, ve hatta bu becerilerimizi bir ton yetiskinin önünde sergilemek zorunda kalmis bir nesiliz. armut oldugumuz için alkis toplamis bir nesil.

    sonuç: olunan meyveye karsi anlamsiz bir antipati beslemek. o meyvenin renginden illet etmek*. anamur muzunun iyi, diger muzlarin kötü olduguna inanmak. yerli mallari haftasi kutlamayan genç nesillere killanmak.
  • travma sebebi: kanun çalan küçük kiz

    trt'de zirt pirt çikip, keanu reeves'den beter ifadesiz suratiyla kanun çalan küçük kiz çocugudur. bu kiz televizyona çikinca bütün aile toplanir ve kizin o muhtesem becerisine sapka çikarirlar. bu esnada da "sen bir halt beceremiyorsun salak, bak elin çocugu ne güzel isler yapiyor, ah caniim" seklinde sözlere, ya da söylenmese bile nazarlara maruz kalinir.

    sonuç: bir müzik aleti çalmanin dünyanin en önemli yetenegi olduguna inanmak. 90larda gitar çalmaya heveslenmek. nothing else matters ve akdeniz aksamlarini çalmayi ögrenmek. sahilde gitar çalmanin sonuç getirebilecegine inanmak.
  • travma sebebi: sirinler

    muhtemelen kokoyu çekmis bir zihniyetin tasarlamis oldugu küçük mavi yaratiklar bunlar, hepimiz biliyoruz. ormanda yasarlar, mantar evlerde otururlar falan filan. sirinler aslinda bu jenerasyonun tanidigi ilk fantastik yaratiklardi*. daha ziyade kizlar sirinleri sever, erkekler voltron'un tarafini tutardi. bir bayram günü akraba ziyaretine gidecegimiz için sirinler'i seyredemedigimden hüngür hüngür agladigimi bilirim. hatta olayin dibine vurup hürriyet gazetesi kelebek ekindeki okur mektuplarina mektup yazmisligim bile vardir: "voltron'da da sirinlerdeki gibi sevgi mesajlari verilsin, dünya güzel yasanir bir yer olsun" konulu. 9 yasindaydim ve bunu yaptim evet, kendimden utaniyorum.

    sonuç: mavi olan herseyi sevip ona güvenmek (sorun bakalim bi çevrenizdekilere en sevdikleri renk neymis? %75 mavi demezlerse ben de sirin olayim). iyi bir çocuk olursak ormanda sirinlerle karsilasacagimiza inanmak. her agaç kütügü gördügümüzde içinden hoplayan bir sirin çikacagini zannetmek. yas ilerledikçe sirine'nin akibetini ve olayini merak etmek, bunlara kafa yormak. saçmalamak.
  • travma sebebi: nikolai çavuşesku ve elena cavusesku

    bunu nasıl unuturum... ötekiler hadi şuydu buydu geyikti de, yuh be kardeşim, o zaman bir de tek kanal vardı. kaç gün gösterdiniz bu adamların kurşuna dizilmelerini? hala gözümün önündedir cavusesku'nun gözleri açık gitmiş hali. günümüzün iğrenç, özensiz özel televizyonları bile bu görüntüyü mozaiksiz yayınlamaz şu devirde. komünizmi kötü göstereceğiz diye yaptığınız şeye bak, helal olsun trt!!
  • travma nedeni: sakallı bebek

    1987-88 suları olduğunu tahmin ettiğim bir senenin yaz aylarında, tan gazetesinin "sakallı bebek doğdu, kıyamet kopuyormuş, tarih 3 temmuz, hobarey" diyerek duyurduğu ve çocukluk kabuslarımızın baş köşesine yerleşen sakallı, nur yüzlü (!) kişiliktir. doğduğu zaman konuşmuş ve "şu şu gün kıyamet kopacak savrulun bre ağalar" demiştir. ancak fotoğrafı çekilemediğinden, robot resmi sayfaları süslemiştir. o gün geldiğinde, bütün 80ler çocukları istisnasız bir yerlere saklanmışlar ve saatin gece 12 olmasını korkuyla beklemişler idi. örneğin ben bütün günümü bir masanın altında geçirmiştim.

    sonuç: gerçekliği şüpheli dahi olsa söylenen herşeye inanmak. daha sonra olayların içyüzü ortaya çıktığında herşeye karşı bir güvensizlik yaşamak. kıyamet habercileri haberlerinin herzaman için ilgi çekmesi. marduk'u merak etmek, kıllanmak.
  • bende oldukça fazla kayıt var bununla ilgili ama, aralarından aşağıda okuyacağınız üçü biraz öne çıkıyor işte... sonra siz niye böyle oldunuz? n'olacağıdım? al oku, sen de nasiplen;

    - çankaya'nın dibindeyiz diye kar kış demeden okuldan alınıp, (genele pakistan bayrağı sallamak üzere- ne çok geliyormuş o aralar ankara'ya ziya ül hak) cinnah caddesi kenarına dizilmemiz ve kenan evren'in makam aracını selamlamamız, bunlardan bir tanesinde donma tehlikesi geçirmemiz. okul müdürüne isyan ettiğim için, okuldan en uzak mesafede öğretmen dayağıyla tanışan öğrenci rekorunu kırmam...
    - yabancı devlet adamlarını karşılayıp, çiçek verecek çocuklardan birisi olarak seçilmem, şansıma nicolae ceauşescu'nun denk gelmesi, benim adamı bir halt zannetmem, bir süre sonra da televizyonda idamını seyretmem...
    - turgut özal'ın başbakanlığının ilk yıllarında 23 nisan töreni için gittiğimiz başbakanlık konutunda gezinirken, turgut özal ile karşılaşmam ve adama ilk soru olarak pasta nerde dağıtılıyor demem.... korumaların kulağımdan alıp veremedikleri... :(

    (benim de maşallah dediğim devlet adamı pek yaşamamış ha)
  • kesinlikle yalan rüzgarı.annesi çalışmayan,ya da annesi çalıştığı için babaanne/anneanne evlerinde gündüzlerini geçiren her çocuk için tramvatik olmayı başarmıştır bu dizi.kaç sene devam etti hatırlamıyorum ama victor'un kızı küçücüktü en başlarda,sonra o bile evlendi sanırım.her akşam,beyaz fon üstüne pembe yr işaretini görmek,aklının almadığı ilişkiler yumağını çözmeye çalışmak her çocuğun beyin fonksiyonlarına zarar vermiş olabilir.hele babaannemler 7 kardeşti,kadın-erkek hepsi izlerdi ve dizi bittikten sonra kaçıran bir kardeş varsa telefonda ona özet geçilirdi,sonrasında diğer kardeşle olayların yorumu yapılırdı.bacak kadar boyuyla pembe dizilerden fırlamış gibi konuşan çocukların temelleri işte yalan rüzgarı sayesinde atılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap