26 aralık 2004 güney asya depremi
-
masa ustune gelin -> mouseun sag tusuna tiklayin -> ozellikler deyin -> masa ustu sekmesini secip alttaki resimlerin oldugu kutuya gelin -> azur mavisi' ni secin -> hah iste o artik yok.
-
saç kesme adeti olmayan endonezyalı binlerce yerli kadının, uzun saçlarının sel sularında çözülmesi yüzünden hayatlarını kaybettikleri korkunç doğa olayı.
başlarını geleneksel dolama yöntemleriyle bağlayan bu kadınlar, tsunaminin yol açtığı, ani bastıran sel sularında sağa sola dolanan saçları nedeniyle evlerinden kaçamamış ve trajik bir şekilde boğulmuşlardır. bölgeyi ziyaret eden gazeteciler hayatları boyunca kilometrelerce uzanan plajlara vurmuş cesetleri, iç kesimlerdeki sahipsiz ölülerin oluşturduğu uçsuz bucaksız tarlaları ve akbabaları unutamayacaktır. ben ki o dönemden beri hala denizlere tuhaf bir korkuyla bakmakta, felaket bölgesindeki ağır koku (hiç bir şeye benzemez, benzetilemez, tarif edilemez derecede korkunç bir koku) 5 senedir burnumdan gitmemektedir. -
dunyanın en kalabalık musluman ulkelerinden biri olan endonezyada da acaba "8.9 yetmedi mi" diyen gerizekalılar cikcak mi diye merak etmekteyiz
-
bizzat felaketi yaşayan bir arkadaşımdan aldığım bir emaili aynen aktarıyorum
merhabalar,
asya'da meydana gelen felaketi birinci elden yasamis
birisi olarak sizleri bilgilendirmem gerektigini
dusundum. beni tanimayanlar icin, ben su an sri
lanka'da staj yapmaktayim.
ben bu felaket gerceklestiginde sri lanka'nin guney
sahilinde matara/mirissa'da tatildeydim. christmas
dolayisiyla tum oteller doluydu, biz ancak sahilde 10
dk yuruyus mesafesi olan ic taraflardaki bir otelde
yer bulabildik. 7 stajyer beraberdik. cumartesi gunu
gayet guzel bir gun gecirdikten sonra, pazar sabah
ciglik sesleriyle uyandik. herkes bizi uyandirmaya
calisiyordu. su geliyor diye bagiriyorlardi. hemen
kalktik, bahceye ciktik. otelimizin onunde yol tamamen
nehir olmustu. biz sansliydik cunku denizden bayagi
uzaktaydik fakat yine de su oraya kadar ulasmisti.
otelde bekleyeme basladik. once bu su yukselmesinin
dolunaydan kaynaklanan medcezirden oldugu dusunduk ama
butun koylulerin kosusturmasi, bagirislar ve olenlerin
oldugunu soylemesi bizi de panige soktu. otelimiz
bolgenin en yuksek yerinde oldugu icin orda beklemeyi
daha guvenli bulduk. bu arada da surekli koyluler
kosusturuyor, haberler getiriyorlardi. sahil
kenarindaki otellerin tamamen su altinda oldugunu,
duvarlarinin yikildigini, insanlarin oldugunu
soyluyorlardi. yarim saat sonra sahil kenarindaki
otellerden kurtulan bir cift geldi. odalarinda kitap
okurlarken, birden cok yuksek bir ses duymaya
baslamislar, sanki odalarinin tepesinde ucak ucuyor
gibiymis. sonra kapinin altindan su girmeye baslamis.
bir iki saniye icinde kapi patlamis ve cok buyuk
miktarda su odaya dolmus. odadan cikmayi basarmislar
ama su cok guclu oldugu icin bir agaca tutunup
beklemisler. yanlarindan bir kadin suyla birlikte
suruklenip gitmis. en sonunda su seviyesi azalinca
bulduklari esyalarini alip kacmislar. kacarken yolda
yasli bir kadinin olu bedenini gormusler. bizim otele
sigindilar, soktaydilar. biz onlarin hikayesini
duyunca durumun ciddiyetini anladik ve hemen oradan
ayrilmaya karar verdik. bu arada baska turistler de
otele geliyorlardi. tamamen islak, camur icinde, ne
buldularsa giymisler filan. hemen bir kacimiz
tanidigimiz sri lanka’lilari aradik, onlar bize
ulkenin ic taraflarina dogru ilerlememizi, kiyidan
uzak durmamizi, endonezya’da deprem oldugunu soyledi.
biz hemen toparlanip, ic taraflara dogru yurumeye
basladik. koylulerin evlerine, tepelerdeki tapinaklara
turistler siginmislardi. ama biz hemen oradan kacmayi
daha uygun bulduk. 1-1,5 saat kadar yurudukten sonra
bir minibus bizi almayi kabul etti. minibusun
soforunun babasi da kayipmis, bu sebeple once babasini
bulmak zorundaydi. biz minibusun icinde onlarla
seyahat ediyoruz tabii. kiyidan kacmaya calisirken,
adamlar tekrar kiyiya gitti babasini aramak icin.
kiyida kayiklar parcalanmis, otellerin evlerin
duvarlari yikilmis, arabalar nehirlere suruklenmis,
ters yuz olmus… neyse adam babasini sapasaglam buldu
da tekrar ic taraflara dogru yoneldik. bu sefer bir
kasabaya geldik, denizden ic taraflar da ama yine de
her yer suydu. sofor biriyle konusmak icin tren
raylarinin neredeyse ustunde durdurdu arabayi. bir iki
dakika konustular, derken birden tum kasaba halki
bagira cagira tek bir yone dogru kosmaya basladilar.
herkes ciglik atiyordu, tabii sri lanka dilinde
(sinhala). bizle birlikte minibuste olan sri
lanka’lilar sinhala bagirmaya basladilar. once kem kum
sinhala’mizla bize arabadan inin dediklerini sandik.
zannettik ki tren geliyor ve biz tren yolunun
ortasinda kaldik. hemen arabadan disari firladik,
cantalarimizi zor kaptik. sonra farkettik ki su
geliyormus ve adamlar bize arabaya binin cabuk diye
bagiriyorlarmis! hemen aynen arabaya geri bindik ama
inanilmaz bir panikle. cunku herkes ciglik cigliga
kaciyordu. biz de feci korktuk, belki 5 sn icinde 7
kisi, koca sirta cantalariyla arabaya tekrar dolustuk
ve hemen ordan kactik! bazilarimiz dua etmeye filan
basladi. o kasabadan da gectikten sonra tepelere
tirmanmaya basladik, yolda oluleri tasiyan
kamyonetleri gorduk, feciydi. hastaneye dogru gittik,
herkes dolusmus tabii. yolda tapinaklara siginan
insanlari, yerlere oturmus aglayan insanlari filan
gorduk. sonra her nasilsa tekrar tren yolunda
durdugumuz kasabaya geri donduk, yine ayni noktada
tekrar su geliyor bagirislariyla karsilastik ve bu
sefer suyun geldigi yone dogru arabayi hizla surerek
diger guvenli tarafa gecmeyi basardik. en nihayet
bizi, arac bulabilecegimiz daha buyuk bir kasabaya
biraktilar. tam da o anda bir kamyon insanlari
topluyordu. hemen 7 kisi kamyonun arkasina atladik ve
sehre otobus bulabilecegimiz bir kasabaya gittik.
ordan elimizden haritalarla en guvenli yol neresidir
diye arastirdiktan sonra ic taraflarda baska bir
kasabaya gitmeye karar verdik. otobus inanilmaz
kalabalikti insanlarin paniginden tabii. dayanilacak
gibi degildi ama mecburduk bir yere ulasmaya. yarim
saat-45 dk otobuste gittikten sonra arkamizdan gelen
bir minibusu farkettik. icinde yabancilar vardi ve
minibus bizi alabilecek kadar bostu. hemen bir kagida
colombo (sri lanka'nin baskenti) yazip cama
yapistirdik, el kol hareketleriyle dikkatlerini
cekmeye calistik. bizi gorduler ve hemen gelin gelin
diye isaret yaptilar. bizi almayi kabul ettiler.
otobusu hemen durdurduk, cantalarimizi kaptigimiz gibi
indik ve minibuse bindik. tabii hepimiz sevincten
bagiriyoruz filan arabada. 5-6 saatlik bir yolculuktan
sonra da adamlar bizi colombo’ya 15 km kala bir yerde
biraktilar. ordan da taksi bulup evimize geldik ama
mahvolmustuk artik. sabah saat 9’dan gece yarisi 2’ye
kadar canimizi kurtarma savasi verdik resmen.
colombo’ya dondugumuz de farkettik ki tum gun hic bir
sey yememisiz. insan cani soz konusu olunca baska
hicbir ihtiyac hissetmiyor gercekten.
hala haber alamadigimiz bazi arkadaslarimiz var. onlar
da baska plajdalardi. iki tanesi bir tapinaga
siginmislar. butun sel magduru bolgelerde sehirden
ayrilma yasagi var cunku herkes panik halinden dolayi
vahsilesmeye baslamis. yoldan gecen arabalara saldirip
sehirden cikmaya calisiyorlarmis. bizim hep gittigimiz
kucuk bir misafir evi yerle bir olmus, sahibinin evi
de yikilmis, amcasi kayipmis. haberlerde gosterilenler
felaket. hala da depremler olmaya devam ediyor. bir is
arkadasim dalgalarin gelisini gormus. once deniz
tamamen iceri cekilmis ve sonra su seviyesi inanilmaz
bir hizla yukselmeye baslamis ve kiyiya vurmus.
dalgalar halinde degilmis, cok yuksek seviyede bir su
kutlesi halinde kiyiya gelmis.
burda milli afet hali ilan edildi, kurtarma ekipleri
bir araya geldi. ben su an colombo’dayim, burasi daha
guvenli sayilir. ama benim icin dun bir film gibiydi
tamamen, tum gun canimiz kurtarmakla gecti. her
saniyesinde yeni bir panik, kacis vardi. neyse ki
sansliydik. en buyuk sansimiz da deniz kiyisindaki
otellerden yer bulamamis olmamizdi. sabah erken kalkip
gunesin dogusunu izleyelim diye planliyorduk, gec
yatiigimiz icin uyanamadik vs... bir cok sekilde
sansimiz yagver gitti ve bu felaketler biz denizden
uzak olan otelimizdeyken oldu.
haberler bu kadar, herkes hayatinin kiymetini bilsin.
kendinize iyi bakin…
=====
oya -
ölenlerin üçte birinin çocuk olması nedeniyle unicef "asya’da bir nesil yok oldu " şeklinde bir açıklama yapmış. bilmem ki başka bir şey demeye gerek var mı...
-
2004 yılının tatsız bir biçimde bitmesine sebebiyet vermiş küresel boyutlu doğa felaketidir. hakkında çok şey yazılıp çizilecektir elbette. ama şimdi biraz şeytanın avukatlığını yapalım :
1) öncelikle abd ve batılı ülkeler bölgede deprem erken uyarı sistemi kurulmasına ön ayak olmadıkları için eleştirilmektedir. oysa böyle bir uyarı sisteminin kurulmasında asıl sorumluluk bölge ülkelerine aittir. her ne kadar gayet yoksul ülkeler sözkonusu olsa da, örneğin hindistan'ın atom bombasına sahip olduğu, birçok bölge ülkesinin silahlanma faaliyetlerine para ayırmaktan imtina etmediği unutulmamalıdır. erken uyarı sistemini kurmak bölge ülkelerinin aklına neden gelmemiştir. kendi maddi imkanları gerçekten hiç bir şekilde yoktuysa, örneğin ülkeye gelen turistlerden birkaç yıldır alınabilecek çok cüzzi bir miktar para havuzda toplanıp sistemin kurulmasına olanak sağlanabilirdi. ya da uluslararası kuruluşlardan yardım talep edilebilirdi. acaba bu yapılmış mıdır? kaldı ki rivayete göre, erken uyarı sisteminin kurulmamasındaki başlıca etken bölge ülkeleri arasındaki siyasi uyuşmazlıklar ve diyalog/işbirliği eksikliğidir. yine rivayete göre bazı batılı bilim adamları, deprem sonrası bölge yetkililerine ulaşmaya çalışmış, ancak muhatap bulmakta zorluk çekmiştir.
2) erken uyarı sistemi olsa da, gerekli teknik ön hazırlıklar yapılmadığı, önlemler alınmadığı sürece, sahil şeridinde, okyanus üzerindeki küçük adalarda ve adacıklarda yaşayan nüfusun güvenli yerlere çekilmesi sanıldığı kadar kolay bir operasyon değildir. muazzam bir lojistik gerektirir.
3) batılı basın da gayet açık şekilde kendi vatandaşlarıyla ilgilenmektedir. her gün televizyonlarda ülkelerine dönen talihsiz turistlerin görüntülerine, anılarına, fotoğraflarına yer verildiğini görüyoruz. normal bir davranıştır. trafik kazalarında her yıl otuz bin kişi ölürken, tüh yazık oluyor tabii diyen insan, kendi yakınını kaybedince deliye döner. insanın acıya yaklaşımı göreceli bir kavramdır.
4) doğru olmamasını umut ediyorum, ama bazı batılı ajans haberlerine göre, olaydan etkilenmeyen bir bölüm turist hala tatillerine devam etmekte, gece kulüplerinde eğlenmektedir. işte en büyük insanlık kaybı budur. komşusu açken, tok yatmak diye gayet kitsch bir söz vardır. artık normal geliyor değil mi? belki de sorun dalgalarda değil biraz da burada, rahat yatmaya artık alışmış olmamızda. -
tarihin en büyük depremlerinden biridir, bbc'de büyüklüğü 9.0* olarak verilmekte şu esnada.
böyle felaketlerde, insanın bulunduğu mekan felaket merkezinden uzağa düştükçe hissettiği acı ne yazık ki azalıyor. insan olamamakla mı, yoksa aslında insan olmakla mı alakalı birşey, bilemiyorum. nihayetinde ateş düştüğü yeri yakıyor galiba. ne olursa olsun, ne kadar uzakta, ne kadar bizden farklı insanların yaşadığı bir yerde olursa olsun, orada şu anda 14,000 ölü var. muhtemelen -ve maalesef- bu sayı çok artacak. 17 ağustos 1999'u hatırlıyorum, şimdi orada da kocaman bir 17 ağustos var, binlerce ölü, evsiz kalmasının ötesinde, annesiz, babasız, çocuksuz, arkadaşsız kalmış, umutsuz kalmış yüzbinlerce insan var. vücudundaki acı, yüreğindeki acının yakınından bile geçemeyen binlerce yaralı var. korku var, şok var, endişe var.
ama ilaç, doktor, yiyecek, su, korunak yok.
17 ağustos 1999'u hatırlıyorum, televizyonların sağ üst köşesindeki ölüm sayaçlarını. şimdi biz buradan bakıyoruz, bizim tek korkumuz burayı tetikleyip tetiklemeyeceği. burada, veya dünyanın uzak yerlerinde, bilim adamları televizyonlara çıkıp açıklamalar yapıyorlar. açıklamalara ihtiyacımız var elbet, doğanın bu korkunç öfkesini anlamaya çalışıyoruz. ama bu öfkeye enfes denmesine ihtiyacımız var mı bilemiyorum. birileri de çıkıp yardm edin desin, yardım yolu göstersin. bu ülkenin hindistan, malezya, srilanka büyükelçiliği yok mudur? biz 17 ağustos'ta kendi insanımız için canımızı dişimize taktık, şimdi insan için bir şeyler yapamaz mıyız?
17 ağustos 1999'u hatırlıyorum, haber sitelerinde gezip duruyorum. evrende ne kadar ufak ve önemsiz olduğumuzu anlamaya çalışıyorum. -
amerika hörtleşik devletleri yetkililerinin, bir tsunami ihtimalini önceden belirledikleri, ancak ilgili yerlere ulaşamadıkları depremdir. kendileri bir takım yerlere e-mail göndermişler ancak cevap alamamışlardır. dolayısıyla "e mail gönderdik cevap gelmedi ne yapalım, kısmet değilmiş" diye düşünüp, tv'den maç izlemeye devam etmişlerdir muhtemelen:
http://www.milliyet.com.tr/…4/12/30/yasam/ayas.html
ulan, ulan, şimdi siz isteseniz o süpersonik uydu sistemlerinizle bilmemnelerinizle, bana bu oturduğum yere vahiy bile indirirsiniz, koskoca güney asyada ulaşacak adam bulamadınız demek. oha diyorum size. yoksa sandığımız kadar büyük (!) devlet değil misiniz? yoksa televizyondan insan ölümleri izlemeye çok mu alıştınız, ondan mı? -
maaalldiiveleerdeee mahsuur kalan emre ye ilk biiiz ulaastıık tarzi bir anons u duydugumdan beri turk kanalı seyredememe sebep vermiştir bu felaket. bu kadar mı insanlıktan uzaklastı bizim medyamız.. kurucu olmak yerine rayting ugruna yapılan bunca saklabanlık niyedir. hani nerede yardım kampanyası ile ilgili haberler? varsa yoksa emre ve aysun un nasıl kurtuldugu... malesef bunu kanıksamıs turk halkının büyük bir kısmı da deliler gibi bunu izliyor , bunu yutuyor ve daha fazlasını , daha mühimini istemiyor. çok yazık...
-
cnn altyazı gecmişti turkiye depremde zarar goren 300 vatandasını kurtarabilmek icin airbus yolladı seklinde... evet... 300 kişilik bir ucak yollandı fakat ah cnn biliyor mu ki o ucak ünlülerden olusan 13 kişiyi alıp da vatana geri dönmüştür, bu nasıl bir iştir..
(bkz: #6574719)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap