• aylar boyunca bekledikten sonra dün elime geçen ve o andan itibaren başka birşey dinlememi engeleyen redd albümü.

    --- spoiler ---

    * kalp sesleri. tak tak, tak tak. hastane. kadın inliyor, bağırıyor, acı çekiyor. müthiş bir melodi, klavye. sonra gitar giriyor devreye. melodi gittikçe sertleşiyor ve ağlama sesi. 21 doğuyor.

    * adamın* dediği gibi bir zar atımı olan hayata gözlerini açan 21, ilerde başına geleceklerin farkındadır. gelecekte istemeden değişeceği dünyaya kendi, saf gözleriyle son kez bakıyordur. kurallarını kendisinin koymadığı bir oyunu sevmeyi, başkasının ona diktiği, istemediği bir kostümü giymeyi reddeden 21 hayata başlıyordur, küçücük elleriyle hayata tutunmaya çalşıyordur.

    * çocuk aklıyla da olsa yaşadığı hayatın, gözünü yumduğunda karşısına çıkandan daha kötü olduğunu idrak etmiştir. gözlerini yumarak bütün kötülükleri saklamak ve arayıp bulmayarak sonsuza dek saklandıkları yerde kalmalarını umuyordur. en güzelini düşünüyordur. büyümemesi lazımdır. çünkü büyürse cebindeki renkli şekerler, kurşun asker ve hayalleri yok olup gidecektir. oyuna verir kendisini. sağı solu önü arkası sobe.

    * okula başlamıştır 21. her küçük çocuk gibi astronotlar merakını çalmıştır ve onlara derin bir hayranlık duyuyordur. tanrı imajı onun için astronottur. belki karanlıktan korktuğu için yıldızları seviyordur ve herşeyi yakıp, bütün karanlık düşleri aydınlatmak istiyordur.

    * biraz daha büyümüştür kahramanımız. ergenliğe girmiş sanki. birşeylere tepkili. tepkili olduğu şeyleri değiştirebileceğine inanıyor, don kişot misali bir delilikle yel değirmenlerine değil rüzgarlara savaş açmak istiyor. kendini özgür hissediyor, bu özgürlükten faydalanıp devrim yapmak istiyor. çirkinliği ve güzelliği bile değiştirmek istiyor. ama genç işte.

    berke hatipoğlu'nun solosu müthiş.

    * yaşadıkça, gördükçe hevesi biraz daha kırılan 21, kendi kendine telkinde bulunuyor ya da daha tecrübeli birisinden nasihat alıyor. gördüklerine karşı umutsuzluğa kapılmamasını, zamanla onun da kırılmaz bir kalbi olacağını, hayata karşı ağlamayan yeni gözler uydurmasını söylüyor. bu durum her ne kadar yapay da olsa hayata, güzelliğini kirletmemek için küfretmemek gerekiyor. çünkü içinde onu koruyan bir don kişot'u var ve o don kişot ölürse, her şey biter.

    * daktilo sesleri. bu şarkının hala onun için yazılmış olduğunu düşünüyorum. bir yeraltı filminde küçük rolü olan, öldürülen ama aslında dinlenilse hikayesi olan bir adam. herkesin, siyah veya beyaz bir doğrusunun olduğu ortamda doğrudan, sırtından vurulmuş. kurşun geçirmez yelekleri olanların medeniyeti ararken, fikirlerine barut kokusu soktuğu bir adam. hrant dink.

    * hayatın boşluğunun, anlamsızlığının farkına yaşadıkça daha çok varan 21, hayatı sadece zamanı dolduruyor diye yaşamaya başlamıştır. asla patlamayacak bir bombaya zincirlenmiş gibi hissediyordur kendini. hayat boştur işte.

    * zamanında herşeyi değiştirmeye kararlı olan 21, hayatın içine girdikçe, hayatın ne olup ne olmadığı daha iyi kavramaya başlamıştır. yaşıyordur, yaşadığını sanıyordur. özgürdür, özgür olduğunu zannediyordur. başkasının yaptığı bir resme benzemesi istenir, çizgilerinden biraz taşsa sevilmez. madem çizgilerinden taştı, onların istediği insan olmadı o zaman dışlanır. kravatını düzeltip, amiri karşısında el pençe divan duracak, kahvesini bile saat yönünün tersine çeviremeyecek kalıba sokulmuştur. monotonluğa alışmıştır ve kısacası boşvermiştir artık.

    * kendisini sıkan, kalıba sokmaya çalışan, baskı yapan, aldatan, üzen, yanlış bulduğu herşeyi, herkesi ve bu yanlışları savunan makineleşmiş, robotlaşmış kitleyi vicdanen reddediyordur. müthiş bir enstrümantal çalışma. söze gerek yok. klavye muhteşem, gitar solosu muazzam.

    * yıllardır başkalarının aşk hikayelerini dinleyen ama iş kendisine gelince gerçek aşkı bulamayan 21, aşkı bulmuştur. mutludur, yolda gördüğü her çiçeği sevdiği için topluyordur. yıllardır aradığını sonunda bulmuş ve kaybetmeye niyetli değildir.

    * zaman geçtikçe aşkın da aslında kafasında kurduğu gibi olmadığını, aşkı kafasında kendisiyle yaşıyormuş gibi yaşanmadığını anlayan 21 şaşırmıştır. karşısındakine neyin bu kadar zor olduğunu soruyordur. en iyi aşk filmlerini izlemiştir, ordaki aşıklar gibi taklit eder kendi aşkını. en güzel aşk şarkılarını ezberlemiştir, onlar gibi söyleyebilmektedir şarkıları. ama bunları isteyerek yapmamıştır. çevresindeki tek tip aşk modelini göre göre bu hale gelmiştir. oysa kendi aşkını rüyalarındaki gibi yaşamak istiyordur ve bu hiç zor değildir ona göre. ama aşk iki kişiliktir. bu durum, karşı taraf için o kadar kolay değildir.

    * nefes'te aşkın güzelliğini ve gerekliliğini vurgulayan, prensesin uykusuyum'da ise aşkı bulamamaktan yakınan 21, burada terkedilmiştir. göğüs kafesini gevşetip, kalbini durdurabilmeyi istiyordur. dakika başı of çekiyor, başının üstünde içini dolduramadığı boş düşünce balonları dolaşıyordur. özlemiştir işte o kadar, daha ötesi yoktur. ona doğru koşmak istiyordur ama hayat geri çekiyordur kendisini.

    bir şiir olamadım kafiyene uyamadım
    sen kaçtın ben kelime bulup seni tutamadım.

    aşk acısı çekiyordur kısacası.

    * ayrılığın üzerinden biraz zaman geçip, acısı hafiflemeye başladıktan sonra söyledikleridir 21'in. başından geçeni daha iyi analiz edebilmektedir artık. farklarında benzerlikler aradıklarını anlamıştır. yaşadıkları, gardiyanı olmayan, istedikleri zaman çıkıp gidebilecekleri ama gitmedikleri bir hücreydi belki. gitmiyorlardı çünkü renklerinin farklılığına rağmen uçan balonlar gibi yeryüzünden uzaklaşıp bulutlarda patlamak istiyorlardı. artık bitmişti bunlar ve gerçekten sevmişti. güzeldi.

    * yaşadığı başarısız aşk macerasına rağmen hayata umutla bakabilmektedir 21. göğsünde boş bir kalple sevmenin, gülmeden geçen bir hayatın anlamı olmayacağının farkındadır ve buna göre yönlendirmek istemektedir hayatını.

    * müthiş bir şarkı. 21 olgunlaşmıştır artık. hayattan iyice soğumuştur. umudu da kalmamıştır pek. birilerine sitem etmektedir "hani gücüm vardı, ruhum ölene kadardı. hani nefes aldıkça hep bir umut vardı" diyerek. kendini kitapların, insanların içinde arayarak çıkış yolu bulmaya çalışmıştır ama gözleri gördükçe var olacağı söylenen hayalleri de tükendikten sonra çıkış yolu bulması imkansızdır.

    * artık çocukluğa duyulan özlem vardır. çünkü çocuklukta herşey toz pembedir ve yıllar geçtikçe toz pembe yerini git gide grinin tonlarıan bırakır. yaşlandıkça, gerçekler, ellerindeki boş kafeslerle beklemiştir kendisini. boş kafesi tüm varlığıyla dolduran 21'in yapacağı pek birşey de yoktur artık.

    * yaşlılığın getirdiği çocuklukla söylenmektedir 21. plastik ördeğini köpüklerin arasında kimseye görünmediği zannederek yüzdürmek istemektedir tekrar ama biraz da umutsuzdur çünkü kurşun askeri pilli robotlar tarafından alt edilmiş ve yaralanmıştır. keşke zamanında hiç büyümeseydi de cebinden çıkartmak zorunda kalmasaydı kurşun askerini. böylece koruyabilirdi onu. ama artık çok geçti, modern adımlarla sona yaklaşıyordu.

    * değişen modern ve plastikleşen dünyada insanların ve duygularının yok olduğunu, ruhların parçalandığını düşünmektedir 21. önce kim ölecek acaba?

    *
    yeni çıktık farzet sudan
    ilkel umutlara safça yaslan
    ve düşlere dal
    masalın sonunu duymadan
    uykuya yenik düşen çocuk gibi
    hep masum kal

    ah ne kaldı, ne kaldı
    biraz daha umudum var
    ah ne kaldı, ne kaldı
    hala bir ruhum var

    * ve ölüm.

    --- spoiler ---

    yazınca daha çok farkına vardım ki bu bir pink floyd albümüymüş aslında. böyle bir albümü türkiye'de birinin yapması gerekiyordu. yapabilecek ender isimlerden biri yaptı. redd, kendilerinden beklediğim grup olma yolunda hızla ilerliyor.

    yazı, lisede edebiyat kitabında bulunan parçaların açıklaması gibi olduysa kusura bakma ey sözlük ahalisi. olmuş olabilir çünkü öyle bi his kapladı benliğimi bir anda.

    edit: doğru. son şarkının adı sukut.

    edit vol. 2: masal adlı şarkıda geçen adamı tanrı olarak düşünen beni uyaran ve bu adamın "bir zar atımı" şiiriyle stephane mallarme olduğunu söyleyen adivar'a teşekkürü bir borç bilirim.

    edit vol. 3: prensesin uykusuyum'u zamanında aşk şarkısı diye niteleyen kendime, ismail yk'nın herhangi bir albümünü baştan sona 50 kere dinleme cezası veriyorum. evet.
  • insan ne kadar yetenekli olursa olsun ortam olmadığında bir sike yaramadığını anlamamı sağlayan film. bu topraklarda ömrünü kağıt saymaya adamış, ben de dahil nice yiğit var ve bugüne kadar, bu yetenekleri sayesinde elde ettikleri en babayiğit kazanç "karışık tost" ulan! allah kahretsin. böyle adalet olmaz olsun! herif orda iki kağıt saydı paranın amına koydu biz hala... daha fazla yazamayacağım :(
  • ben bir kumarhane işletiyor olsaydım, böyle kağıt sayarak ya da benzeri alicengiz oyunlarıyla sürekli kazanan bir tip benim mekanıma gelseydi onu dövmek yerine, onunla anlaşma yoluna giderdim. çekerdim kenara, benim için çalışmasını söylerdim. mesela onu müşterilere karşı kullanırdım. müşterilerin kazanmasını önlerdim. sonra onu rakip kumarhanelere yollardım. oraları söğüşleyip gelmesini isterdim. elimdeki güvenlik, koruma vb olanakları ona sağlardım. o da kazanırdı, ben de.
    niye döverler ki böyle yetenekleri. kullan abicim.
  • galiba sorunu jim sturgess olan film. karizması yetmemiş gibi. ya da bir ihtimal daha var: böyle havalı filmler için benim yaşım geçmiş.

    ayrıca; hayatımda bu kadar tırt dahi olduğunu belli etme sahnesi görmedim. ben ki rakam görünce korkan, para üstünü bile hesaplayamadığı için esnafın gözbebeği haline gelmiş, liseden nasıl mezun olduğu belli olmayan biriyim, ben bile (sonradan ne olduğunu öğrendiğim) monty hall problemine aynı cevabı verdim. ben de mi dahiyim? ben de kıbrısa mı gideyim? ayıp.
  • benim için önemli bir sayı. hatta uğurlu sayım.

    * öss numaramda geçiyordu (evet eskiden öss numarası diye bişi vardı)
    * tc kimlik numaramda var (2 şer 2 şer okuyanlardanım)
    * orta ve lisede toplamda yedi sene boyunca öğrenci numaram sadece "21" di
    * yaklaşık 15 senedir oturduğumuz binanın kapı numarası "21"
    * sevgilime nisan'ın 21'inde evlenme teklif etmişim (hava şartları nedeniyle böyle denk gelmiş)
    * evleniyorum, bir kaç ay sonra taşınacağım yeni dairemin* daire numarası "21"
    * doğum günümü devlet bahçeli gibi toplayınca 21 ediyor.
  • fena film değildi... neden beğenilmemiş anlamadım.

    haa... senaryosunda saçmalıklar, bol miktarda "yersen" ler yok muydu elbette vardı...

    --- spoiler ---

    - söyler misiniz allah aşkına hangi gerizekalı parayı oraya koyar?? adamın ya da birinin oradan çalacağını düşünemedi diyelim, ee bunun yangını var, tadilatı var, temizliği var, osu var, busu var... çok zeki bi çocukmuş gerçekten! ulan angut hadi bankaya yatırmadın bi sebepten (?), bütün salaklığınla parayı bi çuvala koyup belli yere gömsen bile yine bundan daha iyiydi... oldu olacak yastığının içine koysaydın bari 300.000 $ 'ı !

    -gördüğünüz gibi oynamaya kesin olarak tövbe eden, sırf kendisi yapmak istemediği, mimlendiği veya tırstığı için sabah-akşam çoluk-çocuğa kumarbazlık dersi veren kevin spacey 2 dakikada gaza geldi, "tamam ulan, getirin kovboy şapkamı, ben de oynuyorum bu sefer!" dedi. n'oldu amcaoğlu ne değişti bu sefer?? "dur bi tuzağa düşeyim de sonunda iyiler kazansın yine" mi dedin, ne dedin anlamadım ki?

    - film mutlu sonla bitmemiş gibi yapmasına rağmen, yine de mutlu sonla bitti... bu yüzden sanki biraz gerçeklik hissiyatının da içine etti... ben denen velet, o akşam kaybettiği paranın kim bilir kaç mislini kazandı sonradan... hem de "biraz matematik biliyosan her türlü kıvırırsın abi merak etme" gazıyla, ezik arkadaşlarını da sihirli bir dokunuşla kumarbaz yaparaktan... bi de üstüne sistemli çalışarak öss şampiyonu falan da oldu... ee bu film daha nasıl zorlama bir mutlu sonla bitebilirdi ki?

    -en ufak hatada dellenip; asarım, keserim, yakarım, yıkarım diyen kevin spacey o dayağı yiyince kötülüğe tövbe etti ve ben ile uğraşmaktan vazgeçti, çocuğu dersinden geçirdi, yolundan tamamen çekildi, intikam peşine düşme gereği duymadı... pek güzel...

    --- spoiler ---

    ama yine de güzel filmdi... zaten bu "yersen" ler artık her filmde, her dizide var. alıştık biz bunlara...
  • birbirine yakın zamanlarda çıkan duman, teoman, manga albümleriyle kıyaslanamayacak kadar iyi, türkiye'de yaşayıp bu grubu dinlediğim için kendimi şanslı hissettiren albüm.
  • hayatın anlamının yarısı
    (bkz: 42) (bkz: hayatin anlami)
  • nekropsi'nin mi kubbesi'ni ilk dinlediğimde hissettiklerime en benzer duyguları hissetmeme sebep olmuş bir redd albümü.

    tarz olarak hiçbir alakaları yok elbette. zaten benim anlatmaya çalıştığım ne kadar benzer olduğu değil ne kadar farklı olduğu. mi kubbesi de diğer her şeyden farklı idi, bu da öyle.

    bu albüm türk rock müziği adına bir kilometre taşıdır. artık bu albümün kalitesinin altında kalacak her albüm yavan gelecektir. şarkı sözleriyle, müzikal altyapısıyla, albüm bütünlüğüyle ve kayıt kalitesiyle redd çıtayı çok yukarı taşımıştır, artık diğer gruplar düşünsün.
  • pink floyd adlı efsane grubun the wall albümündeki teması kullanılarak oluşturulan bir mükemmel redd albümüdür. cinsiyeti ve ırkı belirtilmeyen 21 adlı karakterin doğumundan ölümüne kadar olan hayat hikayesi anlatılmıştır albümdeki şarkı sırasıyla.

    pink floyd dinleyen her insan dinlenilmeyi hak eder, biliyordum.
hesabın var mı? giriş yap