• ben böyle bir sinematografi görmedim arkadaş. vizyona girince bu filme gidin ve 2 saat boyunca zamanda yolculukla 1917 yılına ışınlanın. 2020'de olduğunuzu unutacak ve film bittikten sonra bile cephe arasında dolaşıyor olduğunuzu sanacaksınız. görsellik açısından mükemmel bir film olmuş; benim gibi evinde kıçını yaya yaya değil, büyülü sinema perdesinde izlenmeyi hak eden bir şaheser.
  • ----spoiler----

    video oyun dünyasıyla sinemayı birbirine iyice yaklaştıran filmdir. karakterlerin ağaca sırt vermiş uyurken, uyanmalarıyla başlayıp ha bire karakterleri takip eden kamera, ara ara dönerek cephe olsun, sığınak olsun, savaş alanı olsun çılgın serimler yapar. film bitene kadar da buna devam eder. çevre, mekan, sahne tasarımları, atmosfer, cgi kullanımı falan şahaneydi. uçak sahnesi ve onun da ötesinde ecoust atmosferi, harabeye dönmüş kasabadaki çatışma, kovalamaca planı, o süreci tek bir çevrimle koca alanı göstererek aksiyon içerisinde çekmek ve devamında ters takiple schofield'ın köprüden nehre atlamasına kadar giden plan ve bu planın nehirle devam etmesi falan çok acayipti. yani film bir nevi, children of men'in o meşhur long take sahnesini tamama yaymış. öyle ki bir ara ciddi ciddi oyun oynuyorum tribine girdim. özellikle son cephe sahnesinde, schofield'in cephenin dışına çıkarak koşması ve o esnada taarruza geçen askerlerle çarpışması olsun, tekrar cepheye dönünce generale ulaşmaya çalışması olsun, general görüşmesi sonrası revire doğru gidişi olsun, bu sırada yaralı taşıyan, cephe dışına çıkan, inen, bir şeyler yapan herkes birer npc idi sanki. o insanların bakışları, davranışları bile npc gibiydi. hani birine ikinci, üçüncü kez reviri falan sor, aynı cevabı verecek gibiydi. bu manada, karakterle özdeşleşmekten öte, kamerayla özdeşleştiğiniz bir fps oynuyorsunuz sanki film boyunca. müzik uygulama ile de bunu köküne kadar hissediyorsunuz.
    metne gelecek olursak, filmin asıl amacı yukarda bahsettiğim gibi bir teknik kullanmak olduğu için, bunu akıtacak bir öyküye ihtiyaç var elbet. bu da birini, bir yerden bir yere göndererek olur. ve biz, karakterimizin oraya gidene kadarki maceralarını izleriz. geçtiği yerleri görür, nasıl bir evrende bulunduğuna tanık oluruz. yüzüğü mordor'a götürmek zorunda olan karakterlerimiz gibi. onlar bir yolculuğa çıkacaklar ki o evren anlatılabilsin. o yolculukla anlatılabilsin. 1917'de de bu, bir taarruzu durdurmak için görevlendirilen iki asker, ilerleyen zamanlarda tek kalan asker aracılığıyla olur. bu manada filmin, başka aman aman bir senaryoya ihtiyacı yoktur. bu kadar bir yolculuk hikayesi, etrafı, atmosferi o çekim tekniğiyle anlatmak için yeterlidir. bunu göz önünde bulundurursak, filmin çatır çatır bir metne, senaryoya ihtiyacı yoktur.
    velhasıl iyi film olmuş. bundan feyz alarak gelecekte, bu tür filmleri epey görürüz sanırım. oyunlar ve sinemanın iyice iç içe geçtiği filmleri..

    ----spoiler----
  • cem yilmaz in 5. sinif filmlerini gosterecegiz diye ertelendikce ertelenmis film. cidden biktim bu ulkenin kanini emen bkm cem yilmaz sahan tayfasindan lan defolun gidin bir sinema zevkimiz var onunda icine ettiniz
  • (bkz: yine mi mckenzie)

    bir sam mendes filmi. alfred hubert mendes anlatmış, öyle diyor sonunda.

    prodüksiyon harikulade. george mackay çok sevdiğim bir oyuncudur zaten. her işinde adam çok başarılı. hikaye de çok olgun. birkaç yerinde öeh dedirtse de, genel olarak hikaye ve akış güzeldi. öeh dediğim yerler,

    --- spoiler ---
    iyi kalpli kraliyet askerinin fransız anneye tüm gıdasını bırakması. yine alman ordularının vahşi tasvirlenmesi. tamam 2.dünya savaşı'nda anladık, orada nazi orduları vahşiydi, orospu çocuğuydu. ama 1.dünya savaşı'nda da naziler iktidardaymış gibi bağıra bağıra insan ve hayvan deşen askerler olarak yansıtılmış olması...kraliyet ordusunun ırksal dağılımı da, sihler var, siyahiler var, irishler var. yani ırka dayalı bir ordu değil, tam bir enternasyonal. alman orduları inekleri kurşuna dizerken, kraliyet ordusu ilahi söyleyip önüne gelen yaralı alman pilotlarını bile iyileştirmek için yardıma koşan iyi kalpli yardım gönüllüleri.
    --- spoiler ---

    savaş karşıtı birisi olarak, film beni germiş olsa da, sıkıntıya sokmuş olsa da başarılı buldum. oscar'ı hakediyor. alacak da.
  • savaş filmi meraklılarının beğeneceğini düşündüğüm, birinci dünya savaşı konulu yapım. ekşi sözlük'teki yazar arkadaşlar sayesinde öğrendim, filmde kullanılan çekim tekniğinin ismi "plan sekans"mış. savaşın ve savaş alanının soğukluğunu, siper muharebesinin ölümcül havasını bize teneffüs ettirmesi gayet başarılı. görsel açıdan beklentimin üzerinde bir eser olduğu kesin. fakat önemsiz gibi görünse de, benim açımdan önemli bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum.

    --- spoiler ---

    her şey iyi hoş da almanların, batı cephesi'nde yeni bir şey yok eseriyle 1929 yılında yapabildiği insanî vurguyu, aradan 90 seneden fazla bir zaman geçmesine rağmen ingiliz ve amerikalılar bir türlü beceremiyor. ki o eser yayınlandığında birinci dünya savaşı'nın dumanı üstünde tütüyor neredeyse.. evet, savaşta insanlar en vahşi şekillerde ölüyor ve bu durum beyaz perdeye gerçekçi bir biçimde yansıtılmalı. buna lafım yok. fakat hâlen alman askerini "kalleş, puşt, şerefsiz" göstermekten bıkıp usanmadınız. 1917 filmi özelinde söylemek gerekirse: alman pilot uçağıyla yere çakılır. ingiliz askerler, pilotu cayır cayır yanan uçaktan güçlükle kurtarır. bir asker ona yardım ederken diğeri su getirmeye gider. ve hemen o arada pilot efendi kendisine yardım eden ingiliz askerini bıçağıyla deşer... size almanları melek gibi gösterin demiyoruz da, şeytanlaştırmaktan vazgeçin. teslim olan, canı bağışlanan, ölmemek için yalvaran düşmanın fırsatını bulunca kalleşlik yapması klişesini bir aşın arkadaş. tek planda film çekmişsin, savaş atmosferini müthiş yansıtmışsın eyvallah. ancak ta 1930'da çekilmiş bir filmin - teknik demiyorum - muhteva kalitesine ulaşamıyorsun...

    --- spoiler ---

    savaş filmleri koleksiyonuna bir yenisini eklemek isteyenlere tavsiye ederim.
  • --- spoiler ---

    izlediğim en iyi savaş filmiydi. bu kadar başarılı bir filmin çekilebilmesi bile beni çok şaşırttı. çıtayı öyle bir yere çektiler ki bundan daha iyisinin yapılması asla mümkün değil.

    kesinlikle bir savaş filmi izlemedim. ben o savaşın içindeydim, will ile birlikteydim. çamura suya bata çıka kurşunlardan kaçtık birlikte. birlikte enkazın altında kaldık, soluğumuz kesildi, tozdan dumandan gözlerimizi açamadık. birlikte arkadaşımızı, dostumuzu kaybettik. görev bilincini, yetişme arzusunu, paniği, telaşı birlikte yaşadık. daha evvel hiçbir filmde böyle bir deneyim yaşamadım. aldığı ödüllerin eksiği var fazlası yok.

    film, kesintisiz tek sahnede çekilmiş gibi görünse de öyle değil elbette. will, yıkılmış köprüyü geçip terk edilmiş evden kendisine ateş eden düşman askeri öldürmek için onun bulunduğu odaya gelip kapıyı açtığında panik yapıp ateş ederek merdivenlerden düşüyor. orada ekran kararıyor ve sahne kesiliyor. yine ondan da evvel will ile ölen arkadaşı sığınaktayken fare tuzağı harekete geçirince bir patlama oluyor ve orada da sinema hilesi ile sahne kesiliyor. son olarak will, almanlardan kaçarken nehire atlayıp gözden kaybolduğunda da o sahne orada kesiliyor ve ondan sonra kahramanımızın en çok zorlandığı bölüme geçiş yapılıyor. benim görebildiğim bu üç yer var. belki daha fazlası da vardır. gerçekten bu kadar uzun sahneler nasıl bu kadar başarılı ve kusursuz çekilmiş akıl alır gibi değil. onlarca figüran, fiziksel açıdan zorlu bir set ortamı, efektler, patlamalar, ışıklar. en ufak bir hatada dakikalarca süren sahne en baştan alınacak. inanılır gibi değil. etkisinden hala kurtulamadım.

    son olarak başroldeki oyuncu, oyuncu filan değil. ya çok iyi bir atlet ya da gerçekten bir asker. böyle bir kondisyon, böyle dayanıklılık, böyle bir güç, kuvvet.. harikaydı.

    filmde eleştirebileceğim tek bir yer yok. tek bir kusur yok. müzikler, kostüm, atmosfer, oyunculuk.. her şey çok iyiydi. sadece hikayenin sonunu çok iyimser buldum. emri götüreceğimiz albay mckenzi, lanse edildiğine göre savaş meraklısı, maceraperest bir komutan. bir çeşit enver paşa. öyle ki doğrudan gelen emri dahi uygulamaması ihtimali var ve bu konuda da kahramanımız yolda tanıştığı başka bir rütbeli komutan tarafından uyarılıyor. böyle bir askerin tam da hücum başlamışken ve ilk dalga hali hazırda düşman hattını yarmak üzere harekete geçmişken saldırıyı iptal etmesi bence mümkün değil. zaten istese de bunun gerçekleşmesi o kadar kolay olmamalı. orada kahramanımızın görevini başarı ile yerine getireceğini ancak yine de neticeye etki edemeyeceğini ve çok büyük kayıplar verilerek katliamın yaşanacağını düşünmüştüm. bu şekilde savaşın o berbat yüzü daha da net bir şekilde seyirciye gösterilebilir ve insan tabiatının ne derece tehlikeli olabileceği de ortaya konabilirdi. son sahnede de yine filmin son sahnesine benzer bir şekilde will sırtını bir ağaca yaslar ve işini bitirip emekliliğe ayrılmış thanos gibi bir poz vererek "sizin yapacağınızı işi sikeyim ben eve gitmek istiyorum" bakışları atarak film karamsar bir sonla bitirilebilirdi. böyle yapmışlar. bu da güzel olmuş.
    --- spoiler ---
  • -oyuncuların film çekimlerinden önce yaptığı provalar 6 ay sürmüş.
    -film için 5200 tane hendek kazmışlar.
    -yönetmen sam mendes filmde anlatılan olayları birinci dünya savaşına katılmış olan büyük babası alfred h. mendes'in deneyimlerinden esinlenmiş.
    -filmdeki yanan kilise sahnesi için bir film setinde şimdiye kadar yapılan en yüksek aydınlatma kulesi kurulmuş.
    -görüntü yönetmeni roger deakins film için arri alexa dijital kamerasını tercih etmiş.
    -sam mandes'in 2. savaş filmi. diğeri; jarhead
    -filmde hikayenin başladığı tarih 6 nisan 1917'dir. bu amerika birleşik devletleri'nin almanya ve müttefiklerine savaş ilan ettiği tarihtir.
  • birinci dünya savaşı filmleri içerisinde ki çok yok, en iyisi diyebiliriz. başroldeki george markay abartısız,
    yalın bir oyunculuk sergilemiş. tek çekim sahneler filmi ‘bu film’ yapan en önemli unsurlardan biri.

    sanırım 12 saat sonra en iyi film oscar’ını kucaklayacak. bir parazit çıkmazsa*

    sonradan gelen: büyük parazit çıktı hem de.
  • hollywood mamulü ikinci dünya savaşı filmlerinde nazilerin kötü adamlar olduğuna seyirciyi ikna etmek çocuk oyuncağıdır çünkü aslında ortada iknalık bir durum yoktur, ezici çoğunluğun ön kabulu bu yöndedir zaten. bir birinci dünya savaşı filminde ise bu o kadar kolay olmaz çünkü bu raddede almanlar alışılmışın aksine şeytan değil yalnızca düşman taraftır. filmdeki samimiyetsiz ingiliz propagandası sahnelerinin nedeni de bu meseleden kaynaklanıyor, çekilen onlarca ww2 filminde işleri feci kolaylaştıran nazi kavramı hollywood'u tembelleştirdiği için düşmanı nasıl göstereceklerini unutmuşlar.

    1917'yi dunkirk filmine benzetebiliriz, ortada elle tutulur bir senaryo yok ama çekimler şahane. aradaki teknik ekibi ve yönetmen sam mendes'i takdir etsem de hikayedeki sıradanlık filmin etkileyiciğinden çok fazla şey götürmüş. 8,6'lık imdb puanına bakarsak insanların benim gibi düşünmedikleri aşikar ama şahsen beklediğim o mükemmel savaş filmini bulamadım ben. en iyi film oscar'ını kaparsa üzüleceğim.
  • ya o degilde gercekci olsun diye hakikaten mi picaklayip oldürdünüz adami?! adamin surat once bembeyaz oldu sonra grilesti bildigin. ve sahne kesintisi de yok gorunurde. adamlar oyle teknik kullanmislar ki, filmi ceken kameramanin görüntüsü bile ayri bir film olarak izlenebilir. zaman zaman kameranin acilarini düsünmekten filmden ciktim kamera arkasina gectim resmen. ve hicbir teknik bilgi ve altyapim yok. sinemadan anlayan biri ne hisseder tahmin bile edemiyorum. öncü bir film olduguna süphe yok. ama maliyeti ve cekim zorlugu bence bu tarz islerin kolaylikla tekrarlanmasina izin vermeyebilir. ama uygun senaryoyla yapildiginda da inanilmaz bir sinema deneyimi yasatacagi kesin. olmus bu devam.
hesabın var mı? giriş yap