• her şey hep ve daha kötüye gidiyor. memleket kötüye gidiyor, dünya kötüye gidiyor, insanlar gitgide daha da kötü oluyorlar. bu bienal de gittiklerim arasında en kötüsü...

    ilk gün iki mekanı da gezdim. -sınırsız 12b var nisan ayında alınmış- ve 3-5 iş kaldı aklımda sadece. gece gece tuğla kalınlığında kitapçığı okumadık tabi içtik. ve genelde 3-5 iyi iş çıkan sergilerde kitapçığı okuyup bir de öyle detaylıca gezdiğimde en azından 10a çıkar "çok iyiymiş" dediğim eserlerin sayısı. çıkamadı.

    öncelikle isimsiz konseptini yavan buldum. insan neyle yaşar'dan daha kötü ne olabilir diyordum ki isimsiz oluyormuş.

    2 mekana tıkıştırmak gayet aptalca. kimse kusura bakmasın. bütün şehre yaymaları gerekirken, aylar süren bu etkinliği istanbul'un içine katmak varken, kitapçıktaki gibi yok biz kompakt olsun diye düşündük geyiğiyle iki sergi salonuna indirgemek zaten istanbul'dan bir bok anlamamak. sen katsana mekanları sanatın içine.. şehre yaysana.. "aynı anda ssm ve perili köşk'te de sergiler var"mışmış, ayrı tutulacağına bütünlük oluştursana, bir hafta birini bir hafta birini gezelim mekanların, o mekanlarla şehrin içinde sanatı hissedelim. ha yok, istanbul modern'in bir köşesinde yapın açın kapayın serginizi.. bodyworlds hesabı. istanbulda içi dolu turşucuk sanat köşesi.

    felix gonzales torres'in eserlerini göstermeden/anlatmadan/açıklamadan tüm bienali bunlara dair atıflar üzerine kurup bunun bir duruş olduğunu savunmak da ayrı abes olmuş. sen o eseri anlatmamayı seçerek sadece istanbul'u diil, istanbul bienal izleyicisini de hiç tanımadığını gösteriyorsun. isimsiz bir duruş cidden.

    nerede şiirsel adalet gibi bir tema üzerinden giden taa gerilerde kalmış bienal, nerede bu isimsiz?

    i have a dream. bir gün içinde israil-filistin-gay-lezbiyen-savaş karşıtlığı ile ilgili bir şey olmayan, bu geyikleri aşabilen bir sanat etkinliği gezmek istiyorum. etkilesin, durdursun, biraz üstüne düşündürsün, yeni bir şey ya da 7/24 söylenmeyen bir şey söylesin, yeni bir biçimle söylesin, sarssın beni istiyorum. boku çıkmış bu darbe karşıtlığı üzerinden nemalanmayan protestolar istiyorum ülkemde, o protestoların zamanında yapılmış olmasını istiyorum götü yiyenler tarafından yapıldığı gibi, şimdi moda olduğunda istanbul modern bahçelerinde diil. sıkıcı olmasın istiyorum dünya bu kadar. bu kadar sıkıcı olmasın...

    gay lezbiyen gay lezbiyen savaş kötü savaş kötü modernite pis modernite pis kapitalizm bok kapitalizm bok filistin filistin filistin kapitalizm bok. al sana isimsiz.

    özet geç piç diyenler için özetini de geçtik.

    brecht'i koç'la maymun etmekten daha kötü ne yapılabilir diye görmek isteyenler istanbul modern bahçesindeki iki sergi salonunu gezip cafe nero'da espresso için. her yerde milyon defa söylenmiş, yazılmış, yapılmış şeylere bir kez daha bakın. wooow kilim! woooow altın tespih! woooow kare karpuz! deyin..

    ama bence en azından oraya kadar gitmişken istanbul modern'i ve hayal ve hakikat'i gezin, isimsiz'in tamamından daha iyi. çok da iyi olmamasına rağmen üstelik.

    anca bu kadar.

    bu arada hiç mi iyi bir şey yok?
    bence az.

    şahsi bir utanç: ilk gezişimde sinirli sinirli gezerken "keçi fotoğrafı! yuh artık!" diye bok attığım fotoğrafın yıllar yılı mezarını ziyaret edip nasıl biri olduğunu çok merak etmiş olduğum yıldız moran arun tarafından çekildiğini öğrenmem, benim kitapçık okumadan bok atan bir ukala olduğumu bana anlatması ve bağlam değişip de ikinci defa gezdiğimde utanmamı sağlaması kendi açımdan güzel bişiydi.
    ilk başta renklerinden dolayı sevdiğim a. esparza'nın serapesi yanındaki istanbul haritasıyla yeniden baktığımda çok keyifliydi. geometrik şekiller, iplikler, istanbul silüeti...
    rosangela reno'nun fotoğraflarını duvardakiler/yerdekiler olarak düşünmüştüm ölüler/kalanlar hesabı. (ikisi de büyük ihtimalle yapılmıştır ama mesela bir ilkokul sınıfındaki tüm fotoğraflar alınsa askerde ölenlerin asker fotoğrafları çocukların çocukluk fotoğrafları mesela, antimilitarist olacaksak. askerler ölü olarak ya yerde ya duvarda olacaklar. ya da benzer bir iç savaş öyküsüyle bir sınıfta savaştan ötürü ölmüş olan herkes çocuk halleriyle ölü olarak bir yerde kalsa yaşayan yaşlılar araya serpiştirilse kimin hangi yaşta öldüğünü ve hangi yaşta kaldığını gösterse daha etkileyici gelirdi şahsıma) daha farklı olabilirdi ama etkileyiciydi falan filan...

    sanat çok öznel tabii.. benim için ya "güzel" olmalı, tekrar tekrar bakmak istemeliyim, ya da sarsmalı beni, hiç düşünmediğim, göremediğim, beni aşan, "vay be" dedirten bir duygu, fikir, duruş ya da yetenek içermeli.. duvara asılmış altın tespih benim için hiçbir zaman sanat olamayacak. duchamp yıllar önce yaptığında bazı şeyleri o sanattı. kolajı picasso ilk yaptığında sanattı. mondrian yaptığında geometrik şekillerle anlatımı, sanattı. ilham almak yerine tekrar eden şeyler bende o nefesi kesilme hissini yaratamıyor. gerçi belki güzelliği de buradadır.. insana "benim için sanat ne?" diye düşündürmesinde yani..

    isimsiz isminden bir şeyler ummuştum. ben umduğumu bulamadım. cafe nero'da espresso içeceklerin bulması dileğiyle diyelim...
  • kamusal sanat laboratuvarı'nın açılış günü basın toplantısında yaptığı yaratıcı bir sanatsal eylemle, "muhterem" vehbi koç'un 12 eylül'de kenan evren'e yazdığı rezil mektubu ortaya çıkardığı bienal olmuştur bu. bir önceki bienale göre daha az vukuatlı geçmesi beklenirken daha ilk günde büyük bomba patlamıştır.. haydi hayırlısı..

    www.etha.com.tr haber sitesinde yer alan haber şu şekilde:

    12. bienal'e protesto
    istanbul- 12. istanbul bienalinin açılışında karşıt performans gösteren kamusal sanat laboratuvarı; manifestosunu bu etkinlik ile kamuoyuna duyurdu.

    uluslararası istanbul bienali 2007 yılından beri koç holding’in sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. bu durum önümüzdeki on beş yıl boyunca da böyle devam edecek. geçen yıl ki 11. istanbul bienali bertolt brecht'in "üç kuruşluk opera" adlı eserinden yola çıkmış ve koç grubu, türkiye’de yaşayan sanatçılara, “insan neyle yaşar?” sorusunu sorarak bir çağrıda bulunmuştu. sermayenin brecht’i şevkatle bağrına basması tartışmalara neden olmuş, hatta “istanbul beğenal, direnal ve alternatif platform” yaratıcı eylemlerle de protesto etmişlerdi.

    bu yil da protesto var

    12. bienal de 17 eylül günü açılacak. kamusal sanat laboratuvarı, bienal'in basın toplantısında eylem yaptı. koç tarafından 3 ekim 1980 tarihinde darbenin mimarı general kenan evren’e gönderilen emirlerle dolu ve “emrinize amadeyim”le biten mektubu, bienal kartlarına basılarak kazıma yöntemiyle ziyaretçilerin interaktif katılımıyla yeniden günışığına çıkarıldı. bienal basın tanıtım toplantısında ana sponsor, koç holding yönetim kurulu başkanı mustafa koç ve bülent eczacıbaşı’na performans kapsamında “isimsiz mektup” lar verildi

    'emrinize amadeyim'

    bir manifesto da yayınlayan kamusal sanat laboratuvarı, koç'un 3 ekim 1980 tarihinde darbeci kenan evren'e gönderdiği mektubu da yayınladı:

    "yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. bazı sendikaların türk devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. disk’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. komünist parti’nin, solcu örgütlerin, kürtlerin, ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. emrinize amadeyim. "

    kamusal sanat laboratuvarı, "on yıl boyunca bir dize şiiri, bir paragraf romanı, bir muhalif resmi işkencelerde, cezaevlerinde sanatçıların burunlarından fitil fitil getiren bir güç hangi sanata destek çıkar?" diye sordu. kaynak
  • sanatı halktan koparıp, elit zümrenin eline oyuncak eden post modern sanat sevicilerini görebilirsiniz burda. izleyicilerden ziyade yapanlar, yaptıranlardır. sanat yaptırıcıları.
    30 yıl önce aynı sanatçıların işkence görmesini destekleyen mektuplar görürsünüz, aynı elden çıkmış. doğru ya onlar babaların günahlarıdır, oğullarına geçen. içinde doğdukları, beslendikleri hatta.
  • birkaç eser dışında, sanat nesnesinden çok, üretilen eserin yaratıcısı ile olan bağının, öyküsel olarak anlatıldığı, (tabi ki ne kadar sanat eğitimi alırsanız alın bienal'de bulunan eserler ile ilgili bilgi verilmediği süre içinde bu bağı asla kuramıyorsunuz.) güncel sanatın yoğun olarak hissedildiği ve sergilenen işlerin kalitesinin dönüşerek izleyiciyinin beklentisinin ve heyecanının azaldığı , eserden çok sanatçının hikâyesinin, rehberler aracılığı ile izleyiciye aktarıldığı, eser yerine eser sahibinin sergilenmesinin zorunluluk haline dönüştüğü, organizasyon olmuş.
  • iki sene sonra bizim evde ne varsa toplayıp bienale katılma ilhamını vermiştir.
    enstalasyonları açıklıyorum (resimdir fotoğraftır zarttır zurttur diye ayırmıyorum, sırf kelimenin eksantrikliğinden mütevellit enstalasyon sözcüğünü yüz bin kere yinelemek niyetindeyim):

    enstalasyon 1:
    malzeme: kaset kapağı
    kaset kapaklarının etrafının kalemle çizilmesi ile oluşturulmuş resim. hayatın köşelerini simgeliyor.

    enstalasyon 2:
    malzeme: acur
    yere rastgele konumlandırma ile oluşan sanat. sanatı simgeliyor.

    enstalasyon 3:
    malzeme: tükenmez kalem
    içindeki tüp çıkarılacak, sağa tüp, sola dış tarafı konacak. ortaya da buruşturulmuş küçük kağıt parçaları serpiştirilecek. eserin adı tüftüf. çocukluğa özlemi simgeliyor.

    enstalasyon 4:
    malzeme: aile fotoğrafları, mümkünse siyah beyaz. sepya olmasın, modası geçti.
    fotoğraflar sıra sıra fakat birbirini çarpı çarpı kesecek şekilde bir rafa dizilecek. geleneksel kültürle modern kültürün çatışmasını simgeliyor.

    enstalasyon 5:
    malzeme: bomboş bir çekmece
    bomboş bir odanın tam orta yerine yerleştirilecek. dört duvara simetrik şekilde “hayat çok boş” yazılacak. simgesi içinde.

    enstalasyon 6:
    malzeme: sahaflardan alınmış eski kitaplar. osmanlıca olsun, polisiye ya da beyaz dizi olduğunu kimse anlamasın, çok ulvi bir şeyler zannedilsin.
    müstehcen sözcüklerin altı çizilecek, kitaplar çalışılmış gözükecek. herhangi birer sayfası açılacak, o vaziyette duvara yapıştırılacak. osmanlı’dan kopuşu simgeliyor.

    enstalasyon 7:
    malzeme: bir adet plazma tv
    geniş bir salona konulacak, sabah kuşağından herhangi bir program açılacak. medya kültürünü simgeliyor.

    enstalasyon 8:
    malzeme: taze fasulye, soğan, zeytinyağı, dibi tutmuş tencere
    tencere içindeki fasulyeyle beraber bir masaya konacak. fasulye her gün değiştirilecek, tencerenin dibi taze tutturulacak. mübadeleyi simgeliyor.
  • iki kapalı mekana sıkıştırılınca tatil köylerindeki açık büfelere dönmüş. bence izleyici tam bir mide fesadına uğruyor. sanatsal içeriğinin beğenilmesi kişiden kişiye değişir ama düzenlenmesindeki özensizlik çok çarpıcı idi. tanıtım yazılarının çoğunun en az ışık alan noktalara konması, bu yetmezmiş gibi bunların çoğunun ilkokul çocuklarının göz seviyesine iliştirilmesi, bunların bazen salonların kuzey bazen güney girişlerine konması bazen içinde bazen de dışında yer alması bir yana, hiç bir yönlendirme yapılmaması da dikkat çekici, hele etrafında 10, 15 kişi ile dolaşan ve yüksek sesle konuşup ortalığı anarşiye boğan rehberler ve organize turlar izleyiciye saygısızlığın zirvesini oluşturuyordu.
  • bir mali müşavir olarak iş çıkışı takım elbisemle falan iştirak ettiğim.

    bir yandan beşiktaş dinamo kiev maçı var, aklım orada ama kız arkadaşım maç bitmez, bu iki yılda bir oluyo dedi ikna etti beni. üzerimde laci takım elbisem, elimde çantam ilk başta huzursuz da olsam özellikle önünde dinelen entel kesimi görünce, antrepo 3'e girer girmez tanıdık bir ses duydum. bir tıkırtı, ama tedirginlik yaratandan değil, bilakis güven vereninden. sese doğru ilerledim. ve evet, yanılmamıştım. defter tasdik eden noter katibi temalı eser 7 ayrı ekrandan full hd kalitesiyle karşımdaydı. nasıl bir rahatlama geldi anlatamam.

    netice itibarıyle ben pek bişeye benzetemedim. zaten iki yılda bir oluyo diye yirmi yılda bir görülecek pozisyonlara sahip maçı kaçırdık...
  • nescio quidem cur tamen in ista cloaca scribam sözünün hakkını veren bir bienal olmuş bu seferki.
    ümraniye kazım karabekir mahallesi cami yaptırma derneği bünyesinde geçen hafta düzenlediğimiz kermeste çok daha politik, özgün ve ufuk açıcı eserler sergilendi.

    özetini şöyle geçeyim: hani bir bienali, sergiyi beğenmezsiniz de dersiniz ya '' sikime gözlük takıp fotografını çekip sergilesem bundan çok daha sanatkarane olur'' diye. işte sanatkarlarımızdan biri bunu da yapmış ve sizi sözün bittiği cehennemin dibine yollamış. evet, 12. istanbul bienalinin özeti, arzunun o karanlık nesnesi, isimsiz bir sike takılmış güneş gözlüğü.
hesabın var mı? giriş yap