• erdemin yüceltilip, kötülük ve ahlaksızlığın uygun ve ironik bir tarzda cezalandırılması.
    (bkz: poetic justice)
  • hak yerini buldu olarak da söylenir dillerde.

    misalen, bir seri katilin, insanları öldürdüğü yöntemle öldürülmesi; bir katilin, öldürdüğü tabancayla öldürülmesi, soyguncunun soyulması (hırsızın soyulup mesleği bıraktığı an), hatta bir aşığı terkeden diğerinin, aşığı terketme nedeninden dolayı bir gün terkedilmesi gibi; ve neticesinde bunların toplumsal mesaja dönüşmesi hadisesi şiirsel adalet. "adaleti bütünlemek" niyeti taşır astarında.
  • (bkz: ilahi adalet)
  • adalet kavramının egemen kullanısına bakarak, edebi bir cezalandırma olarak da görülebilir. ornegin, yasa uygulayıcılarının adaleti hep şiirseldir. adaleti saglamak icin en siirsel yöntemler gelistirilir. ve hatta cnn muhabiri bağdata binlerce bomba atılırken, "gökyüzünde sanki binlerce eteşböceği var hava ışıl ışıl" diyebilir. sanatla ne ilgisi var şincik de denebilir, ama son dönem batı merkezli kavramsal sanat üretimlerinin çoğu muhalif içerikli, devletim adaleti sağlıyor ama ben size sanat getiriyorum bakın ben o kadar vicdansız değilim diyen bir tema, rahatsız edici, oryantalist bir bakış.
  • küratörlüğünü dan cameron'un yaptığı 8. uluslararasi istanbul bienalidir. don cameron'a göre şiirle adaleti ilişkilendirmeyi en zorunlu kılan dürtü, manevi unsurun tüm potansiyel tezahürleriyle birlikte değer kaybına uğratılmasına duyulan tepkidir. bu değersizleştirme çağdaş batı toplumunun öylesine çarpıcı bir özelliği ki, günümüz sanatı maddi ve manevialanların her ikisinin de eşit derecede yaşamsal ve son tahlilde ayrılmaz olduklarında ısrar eden bir tutumu benimsiyor. gerçek olanın yalnızca elle tutulur olandan ibaret olduğunu kabul etmeye, bireyin iç dünyasına ait deneyimlere hiç dokunmayıp, bunların varlığını yadsımaya fazlasıyla hazırız. maddi evrenin egemenliğinin çağdaş sanattaki yansıması, sanatı sadece sosyal ve siyasi bir araç olarak gören, sanatçının rolünü maddi dünyada daha önce gözden kaçmış ya da yanlış algılanmış durumlara dikkat çekmek olarak tanımlama eğilimi şeklinde ortaya çıkıyor. bu düşünce ve deneyim biçiminin, son dönemlerin en çarpıcı sanat eserlerini üretmiş olduğunu teslim etmekle birlikte, elle tutulur, gözle görülür olanın, hissedilen ve hayal edilen karşısındaki önceliğini abartma eğilimi taşıdı. sonuçta, çağdaş sanat üretiminde genel bir duygulanım sığlığının hakim olduğu, bir tür materyalist araçsallığın kültürel otorite konumlarını değiştirmek ya da güçlendirmek yönünde atılan en iyi niyetli adımlara bile hükmettiği izlenimini ediniyoruz. aynı zamanda, çağdaş sanat alanında, çoğu insanın çağdaş sanata karşı duyduğu kopukluk hissini değiştirecek en ideal araçların neler olabileceğine ilişkin bir mücadele başlamış bulunuyor. sanatın en temel kültürel anlamları üzerine sürdürülen bu mücadelenin en önemli etmenlerden biri, sanatçı, küratör ve eleştirmenlerin, çağdaş yaşamı bireyin bilinci ile şeyler, eylemler ve bunların sonuçlarının yer aldığı dış dünya arasında sürekli bir diyalog olarak betimlemekte uğradıkları başarısızlıktır.

    şiirsel adalet kısaca manevi değer kaybına tepkidir. şiire yapılan vurgunun gerekçesi, adalet kavramına getireceği tanrısallıktır.

    tüm bu düşünceler güzeldir tabi ki. kültürel farkları yoketmeye çalışmadan, rituelin izini sürerek farklılığı uzlaştırma fikri ve uzlaşmayla birlikte gelecek evrensel bir adalet anlayışı ve evrensel adaletin getireceği; adaletin tam karşıtı gibi duran ve fakat karşıtı olmayacak gelecek demokrasi...

    kendi adıma bienalle ilgili yazılmış makalelerden, dan cameronun söylemlerinden çıkarabildiğim bunlarken ne yazık ki bienaldeki eserlere baktığımda yine vardığım nokta şudur ki, eserle izleyici arasındaki yabancılaşma yine hat safhadadır. çok az eserle göz göze gelinebiliyor. ve sanırım bi kez daha çağdaş sanata uzak duranlar bir adım daha geriye adım atıyorlar... anlaşılmazlık tekrar ve tekrar kendini üretiyor.
  • (bkz: raskolnikov/9)
  • bu dünyada halen şiirin masumluğundan şüphe duymayan ve belki, benim gibi, kavramları dümdüz geldiği şekliyle ele alıp yorumlayan birileri olduğu sürece adalet kavramını kötücül bir donanımla yüzleştirmek göze alınabilir.

    adaletin şiirselliği ters çevrilip pasta kabından aşağıya sarkıtıldığında, yeni doğmuş bir kekin kabarmış yürek heyecanı gibi (işte şiirsellik böyle bir şey ve hiç adalet sahibi değil) apak orada duruyor olacak. neymiş o?
    adaletin şiirselliği, dikkat edin lütfen !

    eh, çok zor değil herhalde en porno manzaranın bile şiirsel bir dil ile ıslatılması.
    ancak iş dönüyor dolaşıyor ve kavramın ilk kullanılış haline takılıyor;
    şiirsel adalet !

    önce şiir-sellik ne demek, ona bakalım. şiirsel olan, estetize edilmiş kaygıların ayyuka çıktığı,kulağa hoş gelen ve tınısı olan bir durum.melodik bir söylencenin esiri gibi.
    adalet ise, kelimenin şiire dokandığı orman yollarından, patikalardan, dağların zirvelerinden ve okyanusların enginliğinden asla nasibini almamış.
    zira duygu yoğunluğunu coğrafya içine sıkıştırma çabasında olmuş hep şairler.
    bu coğrafyalarda ise, özellikle orman kanunu adıyla herkesçe takdir görmüş bir adaletsizlik sistemi işlemekte.
    dolayısıyla bir şiirin adaletinde, mütekabil bir anlam ifade edilmek istense de, adaletin kendi öz tanımından kaynaklı bir fiziksellik, bir güç yarışı ve doğanın sistematiği hakim unsurlar var.
    şiirsel adalet, mazlumluk, masumluk, nahiflik ve salt iyi olana öykünen bağlamında adalete ulaklanıyor.misal; çiçek abbasın yoluna taşlar koymaya çalışan şener şen karakterine bir gönderme ile selam etmek istiyorum.osmandı adı galiba..osman abim evde mi, evde miii?
    zamanında çok canı yanmış, acı çekmiş olan ve sırf parantez içinde “iyi” olduğu için bu acıları çektiğine inanılan mazlum/masum/nahif kişinin, günün birinde hrıstiyan ahlakına hiç uymayan ama müslüman kültüründe” pozisyonu buldum mu çakacaksın” düsturlu acının intikamını alma hareketi, şiirsel adaletin bir numaralı sorun/salıdır..

    bir de keynesçi gavur aklı gibi, herşeyin layığını/dengesini/dengisini bulacağını düşünen hepten romantikler var, bienalci kardeşleri bundan gayrı tutuyorum.zira bu düşünce tarzı, mantığı geçtim, duygusal mantık denilen bulamacın bile asla kabul edemeyeceği bir şey.dünyadaki adaletin nasıl dağıtıldığına bakmak ve olanları bir hitit aslanı gibi izlemek, sanırım yeterli olacaktır..
  • sikerim böyle aşkın ızdırabını da şiirsel adaletsizliğin timsalidir misal olaraktan.
hesabın var mı? giriş yap