• kaptanlığını sean pennin yaptığı enkaz kaldırma takımı.
    11'in bitirici oyuncusu ken loach (sırt numarası 6).
  • september 11 ya da 11'09''01. amerikalısından mısırlısına 11 farklı yönetmenin 11 dakika 9 saniye süren 11 kısa filminden oluşan bir yapıt. amerikanın başına gelen trajediyi işlemek için yapılmış ama her yönetmenin bakış açısı hollywood'a ve amerikan vatanseverliğine uymadığı için venedik film festivalinde "antiamerikan" olarak yorumlanmış. yönetmenler arasında amerikalı sean penn, ingiliz ken loach, fransız claude lelouch, amores perros'un yönetmeni alejandro inarritu , mısırlı yusuf şahin ve monsoon wedding'in yönetmeni mira nair gibi usta isimlerin yanısıra henüz tanınmamış isimler de yer alıyor.
  • onbir yonetmene yaptirilmis, her biri 11 dakika, 9 saniye ve 1 kare suren onbir kisa film butunu. konusunu tahmin etmek zor olmasa gerek*. maalesef projenin fikri, sonucundan daha heyecan verici.
    yonetmenler icin:
    (bkz: yusuf sahin)
    (bkz: amos gitai)
    (bkz: alejandro gonzalez inarritu)
    (bkz: shohei imamura)
    (bkz: claude lelouch)
    (bkz: ken loach)
    (bkz: samira makhmalbaf)
    (bkz: mira nair)
    (bkz: idrissa ouedraogo)
    (bkz: sean penn)
    (bkz: danis tanovic)
  • bugün istanbul'da gösterime girmiş film, filmler topluluğu. yorum yapmak gerekirse:
    inarritu ve lelouch çok iyi iki filme imza atmışlar. sessizliği kutsadıkları için.
    makhmalbaf* ötekinin durumunu çocukları da kullanarak saf bir durumda yansıtmış, gayet başarılı.
    penn çok simgesel takılmış, biraz zorlamış.
    ouedraogo ironik bir bakışı yine çocuk saflığı üstünden vermş, daha iyi olabilirdi.
    loach her zamanki gibi sıkı solcu bir filmle, bu sefer belgesel tadında katılmış, usa'ya sorumluyu hatırlatmış. fena değil.
    nair 11 eylül sonrası müslümanlara olan bakışın nasıl değiştiğini yine naif bir hikaye üstüne kurgulamış, biraz duygusal ve kırgın. kötü değil.
    tanovic ülke sorunlarının üstünden gelerek salvosunu yapmış, çok kötü değil.
    gitai, chahine, imamura ysa sözleşmiş gibi hayalkırıklığı. hele chahineinki...
    insan bunların yerine haneke, trier, mikhalkov olsaymış demiyor değil.
    yine de toplamda etkileyici, sık sık yapılsa bu tür projeler diyor, entrymizi gereksiz uzatmıyoruz.
  • claude lelouch, sean penn, amos gitai, ken loach ve inarritu nun bi kaç boy gömlek farkla dikkat çektiği muazzam proje.

    amos gitai 11 dakikalık plan sekansıyla olağanüstü bir yönetim göstermiştir, her ne kadar israil de aynı anda aynı dertten muzdaripti, bu yüzden acınızı paylaşıyoruz düşüncesi hakimse de filme, 11 dakika boyunca bir kavşakta yanan bi araba, ambulans sesleri ve bağıran çağıran oyuncularla patlamasonrasını yaşatabilmiştir tüm şiddetiyle.

    şayet kanaltürk bu filmi alırsa* şüphesiz ken loach ın filminin orada olmasından oldukça huzursuzluk duyacaktır, ken loach amerika nın askeri darbe destekçisi yanını ön plana çıkartarak şu günkü türkiyeyle -ve birtakım zamanların - alaka kurmamayı imkansız kılıyor veya bi orhan pamuk vb. kimselerin de düşmeyeceğini kim garanti eder sürgündeki şililinin yerine bugünkü gidişatın devam etmesi halinde..

    lelouch, inarritu nun babil de üzerine gittiği sağır-dilsiz hissiyatını bir kısa filmin öncelikli özelliği olarak sunuyor, yıkıntıları küllerinden doğan aşkın küllerinin yerine koyarak bi tür eski ve yeni olarak ayırıyor dünyaları. o günün bir tarihin miladı olması durumunu yansıtıyor tema olarak .

    sean penn de inarritunun sorduğu soruya bir şekilde değişik bir bakışla cevap veriyor .. fakat daha dünyevi daha günün ve mekanın içinden-somut .. ışık inarritu da tanrı iken sean penn de ticaret merkezinin yıkılmasıyla ortaya çıkan ismi konulmayan ve olanı olduğu gibi gösteren ışık oluyor .. bu öyle bi ışık ki olmasa daha iyi sanki .. tipik beyni yıkanmış deliler olarak mutlu mesut yaşarken ani bir patlamayla, bir sinyalle belki, olup bitenin farkına varılıyor-ama tarih bunu gene kendi çizgisine sokuyor, unutturuyor olan biteni- o yaşlı adam çiçeğini alıp farklı bi apartmana taşınıyor film biter bitmez.. bu da bi tür dış mihrakları kışkırtan bir söylem sanırım.. amerika nın içerden değil de ancak dışarıdan etkenler yoluyla yola gelme ihtimalinin olduğunu söylüyor sean penn ..

    olayın şiddetini ve çaresizliği müthiş gösteren inarritu ve insanın-tipik abd zihniyetinin dönekliğini, işine geldiği gibiliği basit bir hikayeyle aktaran mira nair de kısa filmin kendine özgü kıymetini/zevkini/ruhunu hissettirenlerden ..

    kısa filmin tadının uzun metrajdan çok daha ayrı olduğunu, yönetenin, kısalarda, yazandan daha öne çıktığını da göstermiştir doyasıya bu toplama.. daha çok tematik kısa görmek isteriz sinemalarda, ama o ışık yine kaybolmuştur uzun bi süreliğine piyasalardan.. tekrar çıkması için başka bi felaket olması şart mıdır sanki , biraz manipülasyon yeter..
  • 10 eylül'de burcu aykar, burçin yalcin ve engin ertan, filmin içinden iki kismin (ki bunlar, sean penn ve alejandro gonzales inarritununkiler) gosterilecegi bir panelde filmi tartisacaklar. yapit okumalari adi altinda saat 18:30'da yapi kredi kultur sanat merkezi, sermet ciftler salonunda gerceklestirilecek.
  • vizyona girdiğinde gösterilecek pek bir salon bulamayan, birkaç kıyı köşe sinema salonunda kısa bir süre gösterilip vizyondan kalkan, hakkında pek bir yorum yapılmayıp üzeri pek bir ustalıkla örtülen muhteşem geçit töreni.

    bir yerlerden bulunup mutlaka izlenmeli, iran'daki mülteci afgan çocuklarının o küçük zengin dünyaları, ikinci dünya savaşı sonrası köyüne dönen bir japon gencinin dünyaya karşı aldığı tavır, amerikalı bir emekli postacının günlük yaşam döngüsündeki tükenişi, şili'de yaşanan acılar ve bunun gibi beş konuda daha hayata başka açılardan bakılmalı hollwood'un o sahte ışıltısından bir an olsun sıyrılmayı başarmalı.
  • yayinlandigi fransa'da ve daha bircok baska ulkede buyuk tepkilere neden olmus, henuz amerika sinirlarina dahi girememis ortak calima urunu film. anti amerikan baharati yuksek, ote yandan dahiligin nasil bir sey oldugunu da kanitlayan bir politik manifesto.

    suphesiz en carpicisi alejandro gonzales inarritu'nun goruntu ve seslerle oynayarak cikaracagimiz sonucu bize biraktigi, dikteden uzak filmi. meksidakadan katilmistir yarismaya ve "does god's light guide us or blind us" der.

    japon yonetmen shoei immamura ise konuyu biraz zorlama baglamistir ve cok fazla kendi derdini on plana cikarmistir. ayrica izlemesi icin saglam bir mide gerekir. gene de ilginc payesini hak eder.

    misirli yusuf sahin'in basrolunde turuncu sacli ve arapca konusan ama amerikali asker rolunu oynayan escinsel tipli bir cocugu oynattigi film icin yabanci basin terrible yorumunu yapmistir. sahiden de ne dedigi belli degildir.

    mira nair hindistan asilli olmasina ragmen, bir pakistanlinin basina gelen gercek bir hikayeyi carpici bicimde aktarmistir.

    bir trajediyi anlatirken tuhaf bir sekilde gulduren, dolayisiyla 2 saatin ironi ustasi olmayi hak edense sean penn'dir.

    ken loach'un zaten cok tartisma yaratan siki solcu filmi, amerika'ya adeta "hak ettiniz" mesaji vermektedir.

    idrissa ouerdraogo'nun filmi bana naipaul romanlarini hatirlatti: iyiydi hostu da kendi ulkesini fena halde hor goren, asagilayan bu politically incorrect kulture biraz yabanciyim ben. hani guldurdu hos zaman gecirtti, hic pisman etmedi ona harcagim zamana ve dikkate ama hemen ardindan da cok eksi bir tad birakti. "bu mu olmali" diye gecti icimden.

    claude lelouch new york'ta gecen ve fransa'yla pek de ilgisi olmayan bir film cekmis ve o da neredeyse ironiyle bitiyor. ancak siradan ve predictable olmanin tuzagindan kurtulamamis ne yazik ki.
  • suphesiz bu filmde bakis acisi en merakla beklenen ulkelerden biri de israil ve yonetmen amos gitai olmali. cok buyuk bir sinemasal deha gostermek yerine, aslinda iyi isleyemedigi ilginc bir nokta yakalamis ancak medya elestirisi yapacagim diye tuzaga dusmus. bombalarin hicbir zaman eksik olmadigi tel aviv'den olay yerinden canli yayin yapan muhabir, bir anda yayindan aliniyor ve "new york'a baglanildigi" soyleniyor, "onemli bir olay yuzunden." kadin da yayinda kalmak icin israr ediyor. burada vurgulamak istedigi aslinda teror olayinin israil'de gundelik hayatin bir parcasi oldugu new york'ta yasansa bile, yerel olcekte daha fazla onem tasidigi. ancak bu temanin uzerine gitmek yerine abartili bir gosteriye donusmus finali.
hesabın var mı? giriş yap