• başlık biraz garip oldu ama kapitalizmin ne boktan bir şey olduğunu anlatmak için böyle bir başlık seçtim.

    olay şöyle gelişti:

    notebook'a bağlamak üzere bir tane monitör almak istedim ve ikinci el bir tane bulayım dedim ve 100 tl'ye buldum.

    sonra dedim ki yok yani bu ekran neredeyse notebook'la aynı biraz daha büyük ikinci ele bakayım. 350 tl'ye ikinci el monitör buldum.

    350 tl monitörü bulduktan sonra "yahu tivibu'dan haber de izlerim, arada film de izlerim. bari olabiliyorsa full hd olsun. bir kere alıyorum" dedim ve 450 tl dolaylarında sıfır full hd buldum.

    sonra bir an meraklandım ve "acaba bu monitörlerden tv olmaz mı? tivibu kullanacağıma uydu takarım internetten de yemez hem" dedim ve monitörlerden tv olabileceğini ama uydu alıcısı almam gerektiğini öğrendim. uydu alıcısıyla birlikte neredeyse 800 tl'ye filan çıkacaktı iş.

    sonra forumlara baktım ve bir forumda "monitörden tv yapana kadar uydu alıcısı içinde ve hdmi çıkışı olan bir tv alın. hem hoparlörü de olur" diyerekten kafama yatmış şekilde tv'lere bakmaya başladım. bir baktım full hd tv'ler bin küsürden başlıyor.

    sonra dedim ki tv almışken büyük alacaksın. bari üst modellere bak. hd, full hd 4k, 1.500'dü 2.000'di 2.500'dü derken bir baktım 5.000 tl'ye çıkmışım. daha da gidiyordu bu, devamlı büyüyor ama durduramıyordum.

    ki ben böyle bir gaflet anında tv alıp sonra da bir anda delirip satmışken aynı sarmalın içine giriyordum. (bkz: televizyon izlemeyen insan/#56465190)

    dünden beri kahkahayla karışık kederleniyorum. insan ihtiyaçları ne boktan bir şeydi. hep bir üsttekine gözü dikip duruyor, borç bataklarına giriyordu bu yüzden. kapitalizmin kucağına düşmüş birer zavallıydık bizler.

    şimdi gidip 800 tl'ye monitörden tv yapsam bir on yıl boyunca "buna para verene kadar adam gibi tv alsaydın" diyeceğim. kendime asla "e ben tv almak istemiyordum ki, sadece monitörü hedeflemiştim" de diyemeyeceğim, yemem çünkü. e gidip 800 tl monitör tv arası bir şeye para vermeye de elim gitmiyor. e gidip orta karar bir tv alsam bu sefer de "lan aldın madem hadi film filan izlerdin. niye büyük bir şey almadın?" diyecektim.

    bu düşünceler kafamda gidip gelirken, şu anda ne o 100 tl monitörü, ne de 5.000 tl'lik tv'yi alabiliyorum. en son aklımdan geçen galiba hem 5.000 tl tv'yi hem de ikinci el monitörü de ayrıca almaktı.

    geçen yıl arkadaşımla bir mağazada geziyoruz ve arkadaşım masanın ortasında çok güzel bir yemek takımı gördü ve almak istedi ama sonra durdu ve "şimdi o takımı eve alırsam masayı da değiştirmek lazım. e sandalyeleri de değiştirmek gerekecek. e masa ve sandalye değişince uyum için komple mobilyaları değiştirmem lazım. e bunun boyası da var. e sonra parkeleri de değiştirmek lazım gelecek. almamam lazım. bak görüyor musun bir yemek takımı nelere mal oluyor?" diyerek 500 tl'ik bir yemek takımından 50.000 tl'lik masraf çıkarmayı başarmıştı ve gülme krizine girmiştik mağazanın içinde.

    edit: e aşkolsun ama. devamlı "al al al al al al" diye baskı yapan sistemin hiç mi suçu yok? çok kırıldım ama yani. küçük mütevazı bir monitör istemiştim oysaki. sistem beni hep daha ötesini yapmaya itti. sistem kurbanıyım.

    edit: kurgu değil gerçek. oturdum ve evvelsi gece ne yaşadımsa yazdım. vermeye çalıştığım mesaj, neye sahip olamıyorsak onu isteme üzerine bir eleştiri. ev alırsın kat çıkmak istersin. balkonu dahil edeyim dersin. yetmez odaları birleştirirsin. diğer yandan öyle bir al baskısı vardır ki ve sistem öyle güzel işlemiştir ki aklın kalır sürekli. kendi örneğimle bunu eleştirdim ama vermiş veriştirmişsiniz yine. sağolun ama beni sizler debe yaptınız. reklamın iyisi kötüsü olmaz.
  • bilenler bilir, bunun en güzel örnekleri araba alırken yaşanır.
  • --- spoiler ---

    ateşli bir çocuk şehrin en büyük marketinde işe başvurur. şehrin bu en büyük alışveriş merkezinde, her şey ama her şey satılmaktadır.
    patron sorar :
    - daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
    - evet köyümde bu işi yaptım.
    patronun gözü çocuğu tutar :
    - iyi, yarın başlıyorsun.
    ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karsısına alır ;
    - evet, bugün kaç kişiye satış yaptın?
    - bir!
    - ne, bir mi?
    diğerleri 20-30 satış yaptılar, nasıl bir? kaç dolar tuttu peki?
    - 320.334 dolar.
    patron şaşırır ve sorar:
    - nasıl becerdin bunu?
    - adama basta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. sonra da nerede balık tutacağını sordum. kıyıda deyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4×4 bir jeep sattım.
    patron kendinden geçer:
    - ne diyorsun, bütün bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı sattın ?
    genç çocuk cevap verir :
    - yoo aslında karisi için bir tane orkid almaya gelmişti... ben de ona şöyle dedim: ' hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git...'

    --- spoiler ---
  • kapitalizmin boktanlığını değil insanoğlunun doymazlığını anlatan, ya da anlatamayan anlamsız kurgusal vukuat.

    hiç kafanda bile yokken tak diye 5000 tl'lik tv alıp mağazadan çıkabilecek kalibrede insan olmana karşın çıkıp 100 tl'lik ikinci el monitör aramış olmandaki olay-örgüsel kaosu geçtim, kâr güdüsü için üretilmiş olan o 4k tv'nin karşısına yayılıp yine kâr güdüsüyle üretilmiş olan diziler, filmler izlerken dönüp bir de kapitalizme boktan diyen adamı bu kadar kötü canlandırdığın için seni ıslak havluyla dövmek lazım derdim ki çok şükür sevgiden, muhabbetten, hoş sohbetten yana bir insan olduğum için aklıma dahi gelmez öyle şeyler.

    neyse. ben ki işte böyle dostuluktan yanayım, oysa kapitalizm öyle mi? nalet olsun adam smith'e!1!
  • benzer sebeple 1 milyon tl'ye miami'den villa alan beni şaşırtmamış durumcuktur.

    zira benzer düşünce haritam şöyle oluştu az buçuk birikmişimle şu yan mahalleden bir ev alayım--> kadıköy'den alayım --> almışken madem deniz manzaralı olsun --> oha bu paraya yunanistan'da neler alınıyormuş --> wow adalardaki evlere bak --> e bu paraya new york'tan rezidans alırım--> miami'deki villa.

    mortgage ile baya hesaplı oldu.
  • kurgusal olmayan bir versiyonunu "25-30.00 civarında ikinci el araba almak isterken 45.000 liraya sıfır araba almak" şeklinde yaşadım. buradaki sorun benim isteklerimin bitmemesinden ziyade türkiye'de ikinci el ürün mantığının oturmamış olmasıydı. ilk birkaç bin lirayı "abi o arabaya 26 vereceğine 28.000'e şunu alırsın", "1.000 daha ver 5 yaşını geçmemiş olsun" şeklinde atladım. belli bir noktadan sonrasında da satıcıların pek satmaya niyetleri yoktu, mesela sıfırı 45.000 lira olan arabanın 14.000 km'deki haline 47.000 lira isteyen birine sırf meraktan mesaj atınca "ben boya koruma da yaptırdım ama" cevabını aldım, o kadarını söyleyeyim.
  • mutlu sona giden yoldur. işte bunlar hep porno. tivibudan haber izlerim demişmiş. ulan haber full hd olmayınca anlaşılmıyo mu. desene porno izlicem diye.
  • sorun kapitalizm degil dostum, senin ne istedigini bilmemen.

    tanim : maymun istahlilarin yolu.
  • içinde her daim bulunduğum durumu çok güzel tasvir eden bir örnek.
    bu durum için anahtar cümleler şu şekilde:

    "bir kere alıcam, almışken iyisini alayım."
    "ona o kadar vereceğime şu kadar daha koyup şunu alırım hem şusu da olur."

    bir de özellikle internet alışverişlerinde belli bir miktardan sonra kargo bedavaysa ya da indirim varsa, o rakama ulaşana kadar aslında ihtiyacımız olmayan şeyleri almak için dünya kadar masraf yapıyoruz. "bunu alırsam 20 tl'ye geliyor." da bu durumun örnek cümlesi.

    böyle durumlarda "zaten çok da lazım değil" diyerek vazgeçilen bir nokta var. en temizi aslında. ne 100 liraya tatminsiz kalıyorsunuz, ne de 5bin liraya "ben ne yaptım" diye hayıflanıyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap