• eylemin gündüzü bütün acı veren kısmına karşın eğlenceli ve mizahiydi.

    * göstericiler meydanı sahiplendikleri anda halaya durdular ve halay hastalığı(mız) bir süre bakanlık yönüne yürüyüşü akamete uğrattı. lan arkadaş, getiremediler halay çekenleri. gaz bombaları halayın dibine düşse de tınmadılar, vazgeçmediler. polisin üstüne üstüne yürüyen kalabalık ara verip halaydan adam toplamaya geri indi.

    * bir ara kasa kasa portakal asfaltın ortasına bırakıldı. melih gökçek'in portakal sıkma standını sanırım "fethetmişler" :) biri bağırdı "melih gökçeeğin portakalı arkadaşlar bunlar. yiyiin"

    * zayıf, çelimsiz, kısa boylu bir delikanlı önüne gelen gaz bombasını alıp melih gökçek'in havuzlarının içine attı. maskeliydi. gökçek'in havuzları gerçekten işe yaradı. adam bu günler için yapmış herhal.

    * dayanışma psikolojisi teklifsiz konuşmanın en net halini görmemizi sağladı: "abi elindeki suyu bi versene" diyip suyu elimden alanından, dibime gelip "sıkayım, ihtiyacınız var mı?" diyerek antiasit su karışımıyla yardıma koşanlara kadar...

    not: otobüslere zarar verdiniz vs diyen ecdadı sikişmiş dalyaraklara inanmayınız. ne otobüs şoförlerine, ne otobüslere bulunduğum yerde dokunuldu. bilakis otobüsteki duyarsız varlıklara zarar görmemeleri gazdan boğulmamaları için dışarı çıkmaları yönünde telkinde bulunuldu. kimi dinledi, kimi paşa paşa altı saat otobüste bekledi. sevgili asayiş ekiplerinin olaya müdahale etmesini umut etti.
  • ankara tıpta bir hocamız bir amfi dersinde şöyle demişti: "bu saatten sonra sizden sadece doktor olur, başka bir halt olmaz." o gün o hocanın ne demek istediğini anlamamı sağlayan direniş.

    tıbbi müdahale noktalarını bulup da insanlara yardım etmeye, pansuman yapmaya, muayeneye başlayınca anladım ki bu direnişte işe yarayacağım tek nokta orasıydı. malzeme, ilaç eksiği vardı elbet; ama beni en çok memnun eden insan eksiği yoktu hiç. tıp fakültesinin her döneminden öğrenciler olduğu gibi, asistanlar ve öğretim üyeleri de vardı dün orada. biber gazından kaçmayıp gaz olan yerlerde daha çok yaralı vardır, yardım gerekir diyip maskesiz halde sıcak noktalara gidenler de vardı. bu insanlara bu direnme gücünü verense yaralılar oldu. yardım etmeye çalıştığımız kimse ben niye buradayım, ne işim vardı demedi, hiç kimse orada olduğuna pişman değildi, hiçbiri ağlayıp sızlamadı yüreklice dimdik durdular o yaralarına rağmen. omuz ve kafasında açık yara olan, servikal travmadan şüphelendiğimiz adam bize espri yapıp güldürüyordu.

    bunlar bir yana tüm bu olaylarda en kahramanlarımız o ellerindeki uyduruk eldivenlerle biber gazı kapsüllerini alıp suya/polise atanlardı. onların cesareti sayesinde gıdım gıdım da olsa ilerleyebildik. hiçbirinde gaz maskesi, özel eldiven filan yoktu. çoğu zaman onlar sayesinde biz de güç bulduk ilerlemek devam etmek için. dünün kahramanları onlardı.
  • tam 10 saat içinde bulunduğum yürüyüş.

    saat 12 gibi meydana tunalı üzerinden yürüyerek geldim arkadaşlarımla beraber. yaklaşık 10 kişiydik, sözlük üzerinden organize olduğumuz arkadaşlarımızla da meydanda buluşacaktık, bunun yanında meydanda buluşmaya sözleştiğim yaklaşık 100 arkadaşım vardı (zaten o yüzden telefonumun şarjı saat 7 gibi bitti).

    yol boyunca ortam sakindi, yolda karşılaştığımız polisler sakindi, olaysızca slogan atarak meydana vardık. meydana ilk vardığımız zaman yüksel'in başındaki metro girişinin önünde bir grup chp'li slogan atıyordu, onlara katıldık. polis tam yüksel girişindeki merdivenlerde bekliyordu, bir kaç dakika içinde ne olduğunu anlamadan polis gaz bombası atarak üzerimize doğru taaruza geçti. herkes geri kaçmaya başladı, çok yoğun bir gaz bulutunun içinde kaldık, insanlar kargaşadan yerlere düştü, düşenleri kaldırıp yola devam ediyorduk, polis meşrutiyet'in girişindeki üst geçide kadar bizi kovaladı, fakat daha ileri gitmediler, starbucks önünde beklediler. sonra hafif geri çekildiler biz tekrar başlangıç noktasına geri döndük. bu gidiş gelişler yaklaşık 2 saatlik periyotta devam etti. en son geri çekildiğimizde ben mango'nun önündeydim, polis starbucks önünden gaz bombası attı silahla, kapsülü havada giderken gördüm kaçmaya çalışırken kapsül tam yanımdan geçti, yanımdan koşan birinin göğüsüne çarptı, yardım etmek için geri döndüğümde yaralıyı mango'nun depo girişine aldıklarını gördüm, koşmaya devam ettim. tomalar geliyordu bir yandan, durmadan gaz atıyorlardı; sorun gaz sıkmaları değildi ama o kapsülü insanların bedenine bile isteye sıkan sadist polislerden çekiniyordum; alman kültürün olduğu sokaktan karanfile doğru kaçmaya başladık, o sırada alman kültürün yanındaki han'ın kapısı açıldı ve içeriye bir yığılma oldu çünkü tomalar geliyordu ve insanlar kaçıyordu.

    hana sığındık, resmen kale gibi kullandık hanı. tomalar gidince dışarı çıkıp ilerledik, gelince hana sığındık tekrar. fakat han'ın içindeki pencerelerden biri açılmış ve gaza boğulduk resmen hazırlıksız yakalandık ve baya etkilendik gazdan. 1 saat kendimize zor geldik.

    bu sırada tkp yoğun bir kalabalıkla bulunduğumuz noktaya vardı ve bu dakika'dan sonra çatışmalar yoğunlaştı. allah'ım ben hayatımda böyle birşey görmedim. polis sadistçe, düşmanca, canice saldırdı. bunun adı ihanet, şerefsizlik! çatışmadan kaçıp tam tekrar hana sığındık derken karanfile doğru koşan birinin topuğuna çok yakın mesafeden gaz bombası attılar, bile isteye. çocuğun topuğu kırıldı, kan duvara sıçradı resmen, korkunçtu, polis o çocuğu bilerek yaraladı! çocuğu hemen içeri aldık, daha sonra ambulansla gönderdik. bu şekilde bakanlık tarafındaki çatışmalarda 3 kişi benzer şekilde yaralandı, yaralılara yanımızdaki malzemelerle ilk müdahaleyi yapmaya çalıştık. bazılarını mülkiyelilere bıraktık, bazıları han'ın merdivenlerinde dinlendi.

    polis plastik mermi, bomba kapsülü, boyalı tazyikli su ile doğrudan insanların bedenlerini hedef aldı polis. bunların hesabı elbet sorulacaktır.

    saat 7 gibi bölgeyi ele geçirmiştik, polis çekilmişti. artık sloganlar atılıyordu, insanların yüzü gülüyordu. başbakanlık binası önüne çekilmiş polislere karşı slogan attık. önce polisten sloganla, bize katılmalarını söyledik, ardından kırmızı-beyaz diye slogan atıldı, bundan sonra polise beyaz desene diye tezahürat yaptık. ve bir mucize oldu, polis çok cılız da olsa, kırmızı tezahüratımıza beyaz diyerek katıldı. en son polisten bulduğumuz yüzle "polis, tayyip'i bize teslim et" diye slogan attık kahkahalar eşliğinde. muhteşemdi.

    fakat o sırada güvenpark ve yargıtay'a mevzilenmiş olan polisle çatışmalar sürüyordu. hemen meydana doğru ilerledik, artık ellerinde kalan son gazları da kullanıyorlardı, fakat bu sefer portakal gazı da kullandılar. ama zaten polis artık korkakça dövüşüyordu bu yiğit halka karşı, artık kızılay bizimdi.

    saat 10 gibi tekrar gaz kullanmaya başladıklarını gördük fakat gaz havadan geliyordu, bazı ofislerden gaz atılıyordu. baya bir gaz yedik ama yılmadık.

    ben biraz daha kaldıktan sonra bir grup tunalıya gittik. orada tam bir bayram havası hakimdi. çok güzeldi. orada sözlükten yaklaşık 10 kişi ufak bir zirve tadında buluşma yaptık. daha sonra arabayla tura çıktık ki manzara etkileyiciydi. tüm ankara semt semt, sokak sokak ayaktaydı. genci yaşlısı herkes sokaktaydı. herkes tek bir şey söylüyordu "hükümet istifa".
  • hayatlarında bir kere bile güce itiraz etmeye cesaret etmemiş oksijen zaiyatı toplumun tortusu lümpen yavşakların saatlerce biber gazı soluyan insanlara direniş adabı öğretmeye kalkışmasına vesile olan yürüyüş. barikat kurmadan direnecek imişiz. bak sen.

    aslında yürüyüş filan değil, toplantı demek daha doğru, öyle yürünecek bir güzergah filan yoktu zira. binlerce insan bi gayret toplanmaya çalıştı saatlerce. kızılay meydanı, meydan'a çıkan dört tarafın dördünde de saatlerce gaz yeyip geri dönmeyen binlerce insanın çabası ile açıldı. onlarca ara sokak direnişçilerin mevzisi oldu. polis ana caddelerde toma sürerek caddeleri kesen sokaklara tazyikli su sıkıyor, biber gazı atıyordu. birbirlerini tanımayan insanlar oracıkta teşkilatlanıyor, kimi gaz geldiğinde sakince geri çekilme işini, kimi gelen gaz fişeklerini geri fırtatma işini örgütüyordu. onlarca insan gönüllü sıhıyye olmuş, ellerinde limon, talcid şurubu, peçete ve su ile gazdan etkilenenlere ilk yardım yapıyordu. insanlar öfkeli, genel olarak örgütsüz ama kararlılardı.

    biz kızılay'a kumrular yönünden yürüyerek geldik. toplanma saati dört olmasına rağmen eş dostun arayıp kızılay kaynıyor demesi ile iki civarı inmiş bulunduk. amacımız güvenpark'a gitmek. ne mümkün? 100 metre bile yaklaşmamışken kendimizi bir otobüs firmasının yazıhanesinde nefes almaya çalışıyorken bulduk. o andan akşam saat altıya kadar, izmir caddesinde mevzi tutup gmk bulvarından kızılay'ı zorlayan kitle içinde ve civarında idik. bu sıralarda, meydanın dört tarafında binlerce insan benzer şekilde kızılay'ı zorluyordu. saatler süren çaba akşam saatlerinde polisin geri çekilmesi ise sonuçlandı. binlerce insan hükümet istifa sloganları ile meydana girdi.

    kızılay'a girilebildi çünkü kızılay'a girmek için sokak aralarında tazyikli suya ve bibere bulanan ve geri dönmeyen insanlar vardı. o insanlar sayesinde girildi kızılay'a. o insanlar tomanın giremediği ara sokaklara gönderilen akrep tabir edilen minik polis tankları sokaklara giremesin diye beton saksılardan barikat yaptılar. o insanlar, yarın mobese kamerası fotoğrafları savcılıkta önlerine delil diye konulmasın diye mobese kameralerını söktüler. o insanlar bunları yaptı diye binlercesi coşkuyla hükümeti istifaya çağırabildi kızılay meydanında. o insanlar direniş adabını senden mi öğrenecek ulan? senden, apolitikliğiyle övünen senden, çocukluğunda mahallenin sevilmeyeni, büyüdüğünde patronun yalakası olan senden?

    bankalar hariç camı penceresi inen dükkanlar eylemcilerin değil eylemcilerin arasına karışmış sivillerin marifetidir. her duyduğunuza gördüğünüze inanmayın. istisnalar olabilir tabii, 17 yaşında örgütsüz ve öfkeli gençler var, zaptolamamış olabilirler. ama siz onlara bakıp eylemciler cam pencere indirmekten başka iş yapmıyor derseniz, götsünüz demektir. bunun da istisnası olmaz.

    bugün de devam ediyor.

    ek: düzeltme.
  • iyi gaz yedik. neyse ki sıçmayı yasaklamayı akıl edememişlerdi, ağızlarına sıçtık bir şekilde.
  • dün gece olayları göstermek yerine "eylemciler ankara'da nasıl taşları kırdı nasıl ortalığı talan etti?" konulu haber yapan bir tv programına ankara'dan bir izleyici katıldı ve ciddi ciddi neyin kafasında olduklarını sordu. "şu an yüksek bir yerden ankara'ya bakma şansınız olsa ankara'da büyük bir yangın var sanırsınız, ankara'da hep küçük çaplı eylemler olurdu fakat 40 yıldır bu kadar büyük çaplı bir eylem görmedin." dedi.

    yaşım 40 yılları görecek kadar büyük değil belki ama dün ankara'da yaşananlar ciddi anlamda hafife alınacak şeyler değildi. yaşlısı genci, siyasi görüş farketmeksizin tüm ankara sokaklardaydı. güçlerinin yetmeyeceğini anlayan polis, başbakanlığı korumak için jandarmadan destek istedi. sabaha kadar helikopterler kol gezdi. yandaş medyaya rağmen herkes her şeyin farkında bu sefer.

    umarım bu da iki gün sonra unutulacak bir şey olmaz. hoş bu tavır sürdüğü sürece iki günde biteceğini, unutulacağını düşünmüyorum. bu kenetlenme bitmesin hiç. göster gücünü canım ankara'm.
  • 25 senedir ankaradayım. onlarca eylem gördüm ama bunun gibisine bu yaşıma kadar hiç şahit olmadım. 10 saat boyunca polisle çatışan ama tek adım geri atmayan böylesine bir topluluk daha önce hiç görmemiştim.

    yeri yerinden oynatan eylem.
  • benim için günün en güzel iki anı;

    1- heykelin karşısında pozisyon alıp takır takır sağa sola gaz bombası atan kancıkların, attıkları gaz bombalarının, taşlarla desteklenerek geri atılması sonucu adeta birbirini ezerek colin's e doğru attıkları depar.

    2- otumuş soluklanan habertürk kameranının yanına gelen ufak tefek bir genç kızın "o fatih altaylı'ya söyle bu kamerayı ...'ne soksun" diye bağırması.

    ha bu arada eylemcilere taş atan polis de gördüm ya, rahat uyuyabilirim, emin ellerdeyiz.
  • "söylenti değil, kesin bilgidir: ankara rixos otel yardım edeceğini söyleyerek içeri aldığı arkadaşları polise teslim ediyor! #direngeziparki"
    kimseye güvenmeyin!

    tanım: şehrimin uyanışı.
  • hayatımın en güzel günüydü.

    en güzeliydi, ama en mutlu olduğum gün değildi. kulağı gaz kapsülünden yarıya kadar kopmuş yaralıyı gördüm. aynı gün sağ ayak bileği üzerinde kemiği gözüken, ayağı kırılmış insana rastladım. plastik mermiyle vurulmuş, kolu ve pantolonu kan içindekini gördüm. çok acı vardı. baygınlık geçiren, bağıran, ağlayan onlarca insan... mutlu olmak mümkün mü.

    ancak 1 haziran'ın bir naifliği vardı. tuhaf bir naiflik.
    o zamanlar daha ethem sarısülük öldürülmemişti.
    sanıyorum aynı barikatın arkasındaydık. sanıyorum günün başlangıcında hiçbirimiz ankara'da o denli büyük, kitlesel bir eylem beklemiyorduk. saat 4'teki güvenpark buluşmasına, en fazla bin kişi olur basın açıklaması sonrası dağılırız diye gittim. sadece meşrutiyette beş binden fazla insan olduğunu gördüğümdeki şaşkınlığı unutamam. ilk gazla herkesin dağılacağını düşünürken geri adım atmamaya kararlı, korkusuzca direnen, gücünü haklılığından alan çok, ama çok kalabalık bir kitleydik. şimdiye dek çok eyleme katılmıştım, ama bırakın böylesine büyüklüğü, bunun yarısı kadar insanı bile bir arada görmemişimdir.

    sonra... kızılay'a (yanılmıyorsam koordinasyon döneminden) 1998'den yani 15 seneden beri ilk defa girildi. girdik. 8 ayrı noktada yüz bine yakın insan 7 saat çatışarak. türkiye'de, muhtemelen diyarbakır'dan sonra en acımasız polisine, öldürmeye programlanmışvari "savaşan" ankara polisine karşı. o denli inançlıydık ki, değil 15 yıldır girilemeyen kızılay; o gün için dünyada giremeyeceğimiz hiçbir alan, hiçbir delik yoktu. zaten bizim olanı, meydanımızı, en temel gösteri hakkımız için geri alıyorduk. neden korkalım ki!

    yaşasın halkların eşitliği. insanın eşitliği.
    eşittik. barikat arkasında eşittik. korkmuyorduk. korkusuzluk hali, hepimizi her tür yaralanma ve ölüm karşısında eşitliyordu. saat 7 gibi yüksel'den karanfil'e geçişte o sağdaki merdivende otururken, onlarca biber gazından mı yoksa başaracağımıza ilk kez sonsuz inanç hissettiğimden yani saf sevinçten mi bilmem. istemsizce gözyaşları dökerken yüksel metro çıkışından 'kaçıın' diye el işareti yapıldı. hatırlıyorum. ancak yarı açık tutabildiğim perişan olmuş gözlerle yanımdaki ilk kişiye tutunup/destek olup yükselin hemen girişindeki barikat arkasına geçmeye çalışırken o, yanımdaki, hedef gözeterek atılan bir kapsülle kafasından vuruldu. vurulan ben de olabilirdim başkası da.
    o tanımadığım dost, revire, sanıyorum oradan da ambulansla hastaneye götürülürken; şu anda tarif etmesi zor olan bir his vardı hepimizde sanki. sonraki günler her birimizi çok daha üzecek olan o tür yaralanmalar, o gün kimseye zerre umutsuzluk vermiyordu. aksine, kamçılıyordu. biri revire gidiyorsa yanındaki herkes en öne koşuyordu. gazı yiyen geri gelip 3 5 dk dinleniyor, sonra yine en öne geçiyordu.

    her şey acemiceydi. o gün profesyonel maskelerimiz yoktu. 'revir' yazmaya dahi akıl erdirememiş, alelacele konur leman'a 'sağlık merkezi' afişi asmıştık. pek çoğumuzdaki gibi, alana gidene değin cebimde talcid filan değil limon vardı.

    yine de başardık. kızılay'ın 8 farklı girişinde 7 saat çatışarak meydana girdik. saat 8'de belki 40bin kişi belki 50 bin kişi vardık.
    koca koca ateşler ve dan dan dan levhalardan çıkan o ses, mahşeri görüntü 20 gündür aklımda. hayatımın en güzel anı. o ateşler ve o ses aklımdan gitmiyor.

    1 haziran en mutlu günümüz değildi. bitaptık. üzgündük. gergindik. çok acı vardı. coşkumuz kısıtlı ve kesintiliydi. yanan ateşler şenlik ateşi değil, barikatın ateşleriydi. ağız dolusu gülen, kahkaha atan yoktu. insanların bakışları metanetli, yüzleri yorgundu. vakurdu. yine de gülümsüyorlardı.

    aramızda kahraman yoktu. ölümüne cesur değildik. yine de ölümüne mücadele ettik. başka bir zaman, başka bir yerde olamayacağımız kadar, hayal edemeyeceğimiz kadar yürekliydik. birliktelik ve yüzyüzelik, o dayanışma ruhu; o gün hepimizi yeniden kurdu. gün geçtikçe daha iyi kavrıyoruz, amma içindeyken de biliyorduk. o gün, o anlarda, hepimiz bambaşka insanlar oluyorduk. bambaşka bir hayatın o ilk dehşetengiz karnavalesk anını yaşıyorduk.

    1 haziran 2013, pek çoğumuzun olduğu gibi, benim de hayatımın en güzel günüydü.

    o gün ethem hala yaşıyordu.
hesabın var mı? giriş yap