aynı isimde "zaman (gazete)" başlığı da var
  • tanrıdır.

    eğer bir tanrıya inanılacaksa bu zamandır. zamandan önce bir şey yoktur, çünkü öncesinden söz edilemez. aynı şekilde sonrası da yoktur. her şeye gücü yeter. hiçbir güç karşısında dayanamaz. onun karşısında biz bir hiçiz, onun karşısında her şey acizdir. her derdin ilacıdır, her şeyi önemsiz kılandır. her yerdedir ve hiçbir yerdedir. kendisini tam olarak kavramak imkansızdır, ancak varlığı da reddedilemez. kendisi düşünüldüğünde her şey çok anlamsızdır, aynı zamanda da kendisi her şeye anlam katandır.
  • doğduğum günden bugüne kadar, dünya güneş etrafında 39 tur attı. bu ölçekte bakınca kısacık olan hayatım, benim bildiğim her şeyi içinde taşıyor.

    öte yandan bu öğrendiklerim sadece bana ait değiller. benden ikibin yıl önce yaşamış platon, yüz yıl önce yaşamış nietzsche ve dostoyevski, ben doğmadan kırk yıl önce ölmüş freud'dan öğrendiklerim var. bunlar gibi binlerce insanın bana ölümlerinden çok sonra öğrettikleri var bu 39 yılın içinde.

    sadece bu da değil. dinlediğim binlerce hikayenin bana öğrettikleri var. o hikayelerde yaşayanlar ve çoktan ölmüş olanlar var.

    hayatıma girmiş olan, halen yanımda yürüyenlerin öğrettikleri, artık hayatımda olmayan ama hatıraları ile zihnimin bir köşesinde olanların öğrettikleri var.

    insanların hayatlarına dokunmanın ne kadar önemli olduğunun uzun zamandır farkındayım. bazen uzatılan bir el, bazen ağlanacak bir omuz, bazen birlikte atılan bir kahkaha, bazen sessiz bir dinleyiş, bazen verilen bir tavsiye karşınızdaki insanın hayatında hiç silinmeyecek bir iz bırakabiliyor; o insanın zihninde var olmaya devam ediyorsunuz.

    biz zamanı lineer algılayarak yaşıyor olsak bile aslında biz de dönüyoruz zamanın içinde. insanların zihnindeki, anılarında, hikâyelerindeki varlığımız bizi ölümsüz kılıyor.

    geçenlerde buradan aldığım bir mesajda, yazar arkadaş çok küçükken kaybettiği annesinden söz etmişti. oysa anne kayıp değildi, bir sabah, hiç tanışmamış iki insanın konuşmasının konusuydu hâlâ. yitik değildi, oğlunun ya da kızının aklında hâlâ 'var'dı.

    umarım kalan ömrüm de insanların hayatına dokunmakla, paylaşmakla, onlarla gülmek ve bazen de ağlamakla geçer. ve umarım öldükten sonra da güzel hikayelerde, anılarda yaşamaya devam ederim.

    küçücük bir zerre olsam da 'ben' kendi gördüğüm, duyduğum, okuduğum şeylerle neredeyse sonsuz gözüküyor gözüme. evrenin bir parçası ve kendi içinde bir evren. hepimiz gibi...

    * doğum günün kutlu olsun zerrecik. nice sonsuz yıllara.
  • daha dün; ayaklarını tek avucumla birleştirip minik topuklarından öptüğüm, halı üzerinde beraber emekleme yarışı yapıp yalancıktan yenildiğim, göbeciğine dudaklarımı gömüp ses çıkartıp güldürdüğüm şahsiyet, bugün, bir fakültenin dersliğinde, üniversite ikinci basamak sınavı olan a.y.t. ile mücadele ettiğine göre, başlığa konu boyutsal mevhum, hakikaten olanca süratiyle yol almakta ...

    çılgın bir haziran yağmuru altında, park halindeki aracımın şoför mahallinde oturmuş, sınavdaki şahsiyetin çıkışını beklerken, dikiz aynasına bakma hususunda tereddüt yaşıyorum ... zira olaylar gerçekten de bu hızla gelişmişse eğer, gözlerimi aynaya diktiğimde karşılaşacağım yüz, beni en az zamanın akışı kadar şaşırtabilir ...

    iyisi mi ben yine ileriye bakmaya devam edeyim ...
  • kimilerinin yaralarını sarar, kimilerinin yaralarını dağlar.
  • arapçada da türkçede de vakitten hafifçe ayrılır: zaman bir süre ya da sürelerin tamamı, vakit ise o bütünde belli bir parça, belki bir an. zaman uzun ya da kısa, vakit er geç. zaman "akıyor" deriz, oysa vakit "yaklaşır". yer mekana göre neyse, vakit de zamana göre o sanki. örnekler yahyâ kemal'den gelsin ünlü ünlü: "hulya gibi boş geçen zamanda..."*, "dönülmez akşamın ufkundayız. vakit çok geç..."* ve tabii "artık demir almak günü gelmişse zamandan..."*

    gene de bu küçük ayrım silik artık. bunun nedeni galiba dilimizde "vakit" sözcüğünün yavaş yavaş yok olması. "beş vakit namaz", "vakit tamam" ya da "vakitlice" derken bu ayrımı gözetiyoruz da "yemek zamanı", "her şeyin bir zamanı var", "zamanında", "zamanlama" ve "vakit nakittir" derken gözetmiyoruz artık. (kşz: dem) "tempus" ile "momentum", "perfect" ile "imperfect" fiil çekimleri ve "khronos" ile "kairos" arasındaki ayrımlar dışında başka dillerde böyle bir ayrım var mı? olmadığının örneği eliot'tan gelsin nefis nefis:

    "...there will be time to murder and create,
    and time for all the works and days of hands
    that lift and drop a question on your plate;
    time for you and time for me,
    and time yet for a hundred indecisions
    and for a hundred visions and revisions,
    before the taking of a toast and tea."*
  • zaman her şeyin ilacı ise bu ilaç olsa olsa antidepresandır. zira zaman geçtikçe sorun "çözülmez", sadece "anlamsızlaşır".
  • fiziksel dünyanın tek ve mutlak gücüne verilen isim.

    bilmediklerini öğretirken bildiklerini unutturan, sahip olmadıklarını kazandırırken elinde olanları kaybettiren, tutulmayan her sözü hatırlatırken verilen her sözü unutturan, aşkını nefrete, nefretini hiçliğe, hiçliği tek gerçeğe dönüştüren, tutunduğun her dalı kurutup ayaklarının altında basman için sapasağlam bir zemin oluşturan en büyük öğretmendir zaman.

    geride bıraktığım ömrüm boyunca artık kaldıramayacağımı düşündüğüm tüm acıların ilacı olurken bana tekrar ve tekrar bambaşka acılar yaşatacağını aklımdan çıkmayacak şekilde öğretti. buna rağmen ağzımda küle dönüşen tüm mutluluklar yitip giderken bana tekrar ve tekrar mutluluklar tadabileceğimi de hep müjdeleyen oldu.

    seni en sonunda anlıyorum zaman... ama keşke beni her gün biraz daha öldürmesen.
  • türkiye'nin en çok okunan değil, en çok satın alınan gazatesi.
  • acıması olmayan diye yazmış ya da düşünmüştür bir çok insan. insanın algısına ne düşüyorsa onda tanımlanan bir gerçeklik. gidene geçene hüzünlenmek, yaşananlara gülümsemek, anıya dönüşenleri özlemek, kötü anları derinlere gömmek, onları yaşanmamış olarak kabul etmek.. hatta bunu akla getirmeyecek kadar üstünü bilinçdışı bir durum ile örtmek..

    tüm canlılara eşit davranır zaman. bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik ve baya uzun süren olgunlaşma dönemi sonrasında yaşça ilerlerken bedenlerimizin sonbahar yaprağı gibi kuruyup solmasıyla herkesin devri gelir ve geçer. şanslı olanlar uzun yaşayanlar mıdır yoksa erkenden göçenler midir, kim bilir?
hesabın var mı? giriş yap