• -z

    eski türkçe'de sözcüklere çoğul/çokluk anlamı vermek için kullanılmış ancak yerleşik olarak halen kullanımda olan bazı sözcükler dışında işlevini yitirmiş bir ek.

    en belirgin ama günümüzde birçoğumuzun farkında olmadığı örnekleri aslında biz ve siz sözcüklerindedir. tahmin edileceği üzre biz 'ben'in, siz 'sen'in çoğuludur ve tekil sözcüğün sonuna -z eki getirilerek yapılmıştır. ('o'nun çoğulu halen kullanımda olan -lar eki ile yapılmıştır oysa. o > o(n)lar şeklinde.) modern türkçe'deki tekil birinci ve ikinci kişi adılları olan ben ve sen'in sonunda 'n' oluşundan mütevellit biraz garip gibi geliyor ama altay dillerinde modern türkçe hariç hepsinde bu iki kişi adılının sonunda n olmadığı düşünülünce (türkçe: ben, sen moğolca: bi, çi tunguzca: bi, şi mançuca: bi, si misal) gayet anlaşılır oluyor bu durum. bir olasılık ben ve sen'in sonundaki n, önceleri benler ve senler olan çoğul kişi zamirlerinin sonundaki -ler çoğul ekinin düşmesinden arta kalan kaynaştırma eki olabilir.*

    bu örnekler dışında bilhassa ikili organ adlarında yaygın bir şekilde ve farkında olmadan halen kullanılmakta olduğumuz bir ektir bu.
    kö > köz > göz
    om* > om(u)z (omu da küre demek eski türkçe'de ve yine om kökünden gelir.)
    ti > tiz > diz
    köpü > köpüz > göğüs gibi...
    bunlar dışında boynuz (müynüz), beniz, yüz, geniz, ikiz gibi örneklerde de görülür bu ek. ağız'daki -z'nin bile bu ek olduğunu iddia edenler var.*

    ikili organlarda bulunduğu için arapçadaki tesniye ekini (bkz: eyn) karşıladığı iddia edilse de biz ve siz örneklerinde olduğu gibi ikiden fazla şeyi karşılamasından dolayı bu pek de doğru değildir. (bkz: hami sami dilleri)

    güneş dil teorisyenlerimiz -z'nin ingilizce'deki -s'nin atası olduğunu iddia etmeyi pek severler.*** ingilizce'deki -s çoğul ekiyle -z arasındaki benzerliği etimolojik yakınlığıa indirgemek de yine abesle iştigaldir. (bkz: hint-avrupa dilleri)
  • lambrakis' i öldürenlerden birinin polis merkezinde nezarethane yerine karakol kantininde güveçte etli yemek yiyerek savcıyı karşılaması; hrant'ın katiline karakolda gösterilen ihtimamı hatırlatır.
  • ölümsüz (z) : costa gavras'ın 1969 en iyi yabancı film ve en iyi kurgu oskarlarını alan filmi.
    yönetmen : constantin costa-gavras.
    senaryo : constantin costa-gavras, jorge semprun (yunanlı vasilis vasilikos'un romanından).
    müzik : mikis theodorakis.
    müzik yönetmeni : bernard gerard
    oyuncular : yves montand, irène papas, jean-louis trintignant, jacques perrin, françois périer, charles denner, pierre dux, julien guiomar, bernard fresson, renato salvatori, marcel bozzuffi, jean bouise, magali moël.
    kamera : raoul coutard.
    sanat yönetmeni : jacques d'ovidio.
    yapımcı : jacques perrin, hamed rachedi.
    yapım : reggane-films (paris), oncic (cezayir).
    süre : 127 dakika.
    bir fransız-cezayir ortak yapımı olan film, yönetmenin en yankı yaratmış filmidir. yunanlı sosyalist, barışçı milletvekili gregorios lambrakis'in polaris füzelerinin yunanistan'a yerleştirilmesi aleyhine yaptığı bir konuşmasından sonra, 22 mayıs 1963'te, bir triportörle gelen saldırganlar tarafından öldürülmesini ve sonra bu cinayetin soruşturulmasını anlatır. iktidar ve yargı ilişkilerini inceler. academy award ödülünü kazanmıştır. cannes'da jean-louis trintignant en iyi aktör ödülünü aldı. new york film eleştirmenleri (new york film critics) ve ulusal film eleştirmenleri derneği (national society of film critics) filmi en iyi film (best picture) olarak değerlendirdiler.
  • costa gavras filmi.

    --- spoiler ---

    kimse toplantı yapmaları için salon vermediklerinde kendilerine ancak 200 kişinin sığabileceği bir salon sunulur ve şöyle denir: "tek yapmanız gereken yolun karşısına geçmek" ve zaten filmde tansiyonun en çok yükseldiği ve aslında kilit sahnelerinden birisi yolun karşısına geçme sahnesidir.

    --- spoiler ---
  • filmdeki bir polis şefi konuşmasını aktarmayı borç bilirim:

    --- spoiler ---

    bir ideolojik hastalık küf gibidir ve önleyici tedbirler gerektirir. küf gibi, mikroplar ve çeşitli parazit unsurlar neden olur. bu nedenle insanların uygun çözeltilerle tedavisi kaçınılmazdır.

    birinci aşama okullarda oluşur. burada, benzetmeyi bağışlayın, tomurcuklar hala çok gençtir. ikinci tedavi üniversite öğrencileri veya genç işçiler olarak çiçeklenmeye başladıklarında olur.

    püskürtme ve kutsal milli hürriyet ağacını ideolojik küf hastalığından kurtarmak için en iyi zaman askerliktir.

    havadan atılan broşürler, köylülerimize yeni bir tür ideolojik küfün ülkemizi kasıp kavurmaya başladığını anlatıyor.

    bu yeni tür haince yayılıyor. bu sinsi bir düşman bizi tanrı'dan ve saltanattan uzaklaştırıyor.

    hareketimiz, bu düşmana karşı yönelmelidir.

    --- spoiler ---

    costa gavras'ın da dediği gibi, entry'nin gerçek olaylarla olan tüm benzerlikleri, kasıtlı ve bilinçlidir.
  • "19 ocak'ta ne olmuştu?", "hrant dink'i kim öldürdü?", "ergenekon ne ki?", "doğan öz'e ne oldu?" sorularının cevabını, tam 40 yıl önce veren filmdir.

    --- spoiler ---
    filmdeki savcı dirayeti ve belagatiyle göz doldurup, karşısındaki omzu kalabalıklara "adınız, soyadınız, mesleğiniz?" diyerek ayar verirken içiniz soğur, ayaklarınız yerden kesilir.

    sonra costa gavras ayaklarınızı yeniden yere bastırır, düzene dair ham hayaller besleyenleri daldıkları rüyadan dürterek uyandırır...
    --- spoiler ---
  • türkiye'de ortaöğretim müfredatına dahil edilmesi gereken costa gavras filmi. tabi böye bir filmin okullarda gösterilmesi artık başka bir ülkede yaşıyor olduğumuzun da göstergesi olacağından ilk cümle paradoksal bir boyut kazanmakta.

    ha bir de 2008 aralık ayında bu kürsüden sıkça sorulan "neden atina gibi olamıyoruz?" sorularının da cevabını buluyoruz bu filmde. 40 yıl önce kendi ülkesine dair böylesine bir filmi izleyebilme şansına sahip bir kuşağımız olmadı hiç çünkü.

    edit: sözkonusu film sansür nedeniyle uzun yıllar yunanistan'da ve 1989'a değin türkiye'de gösterilmemiş.
  • vassili vasilikos'un 1963'te selanik'te yaşanan gerçek bir olayı kaleme aldığı romanından sinemaya uyarlanmış ve yıllardır politik sinemanın en iyi örnekleri arasında gösterilen costa-gavras filmi.
    1963'te yaşanan olaya gelince, yunan barış derneklerinin kurucusu, sosyalist milletvekili doktor giorgi lambrakis, kentin bir sinema salonunda silahsızlanmaya davet konulu bir toplantı düzenler. silahsızlanma lafının "s"'sinden çekinen ve yunanistan yönetiminde hükümetten önce gelen asker kesimi korkuya kapılır ve toplantı polislerce de desteklenen bir sağcı grup tarafından basılır, giorgi lambrakis öldürülür. ancak bu ölüm, yunan kamuoyunda bir şehit lider yaratır.
    vassilikis'in romanı lambrakis'in öldürülmesinin ardından yapılana soruşturma üzerinedir. costa-gavras filminde bu soruşturmayı yorum katmadan, bir öykü biçimine sokarak anlatır. yaşamda da filmde anlatıldığı gibi gerçekleri ortaya çıkarmak için savaşan ve pek çok engelle karşılaşıp görevinden alınan yürekli, idealist savcı, seksenli yıllarda yunanistan'ın cumhurbaşkanı olmuş hristos sartzetakis'tir.
  • müziklerini mikis theodorakis'in yaptığı costa gavras filmi. 1979 yılında, o zamanın kültür bakanı ahmet taner kışlalı'nın teşvikiyle trt'de gösterilmesi gündeme gelmiş, fakat gergin ortam sebebiyle izin verilmemiştir.
  • defalarca izlememe karsin, tv'de ne zaman rastlasam, sirf filmin sonunda madalyalarini sakirdata sakirdata ifade vermeye gelen subaylarin yaptigi afra tafraya, mahkeme koridorlarini cinlatan bagiris cagirislarina odasinda oturdugu koltukta inanilmaz bir sadelik ve donuklukla yalnizca "ad, soyad, meslek" sorusu ve verilen ifadenin ardindan da "size cinayete azmettiricilikten/yardimdan dolayi dava acmis bulunuyorum" deyisiyle icime yag baglatan, simdiye dek gördügüm en sirin savci yüzünden, bugün oldugu gibi, tekrar tekrar izledigim, mikis theodorakis'in gencecik sesiyle birlikte essiz ezgilerinin kulaklarda yankilandigi, "sag sol catismasi", ülkücülük, derin devlet, "toplumun hasta unsurlari" gibi, filmin konusunu teskil eden ülkenin onyillar önceki haline takilip kalmis, dört yani denizlerle cevrili baska bir komsu cografyada ne menem nesne olduklarinin hala yeterince idrak edildigini sanmadigim unsurlara parmak basmasiyla ve de buram buram akdeniz kokan atmosferiyle anilan o isimsiz cografyaya adeta cuk oturan bir costa gavras basyapitidir kendileri.

    bre mel'un ne deyü spoyler virmezsün dahi ol serid-i revani mundar idersin diyenlere ünlü divan sairimiz nemceli sirin dede aklindan sirine'nin gecmedigi ender bir zaman diliminden istifade ederek asagidaki beyti düzmüstür:
    ol mahiye spoyler derler gavur icadi nice,
    derya icre olup da ol deryayi bilmedikce.
hesabın var mı? giriş yap