• ne kadar saygıdeğer bir insan olduğunu anlamak için şu cümlelerini okumak bile yeterlidir. adı gibi yıldızdı.

    "babam müslüman annem hristiyandı. bizim evde; "yalan söylemeyeceksin, çalmayacaksın, vicdanını temiz tutacaksın, insanlara yardım edeceksin"
    bunlar konuşulurdu. işte bunlar bizim dinimiz oldu. hepimizde allah korkusu vardır. ama dinden dolayı değil, annemizden babamızdan aldığımız telkinlerden dolayı."
  • koskoca bir camiaya damga vurmak, hocaların hocası diye anılmak, oynanan o kadar oyun, yetiştirilen o kadar oyuncu... tanımlamak güç. hayran kalmamak elde değil ve gerçekten bıraktığı boşluk çok büyük. tüm sevenlerinin ve tiyatro camiasının başı sağolsun.

    ...

    can dündar'ın yüzyılın aşıkları belgeselini izledim az önce. yıldız kenter-şükran güngör aşkı ekseninde sanat hayatları, tiyatrolarını kurmaları ve şükran bey'in gidişi de işlenmiş. hiçbir şey kolay olmamış yıldız hanım için. çocukluğundan itibaren, özel hayatı da sanat hayatı da. buna rağmen inatla devam etmiş, çabalamış. fakat en zoru şükran bey'in gidişi olmuş sanırım. tam olarak idrak edemeyeceğimiz kadar zor. ölümünden sonra o'na mektuplar yazmaya başlamış. her şeyi ama her şeyi, tüm duygularını, günlük hayatta olan biten her şeyi yazmış. cevap gelmeyeceğini bile bile... her yerde, her şeyde onu görüyor ve onunla yaşıyormuş adeta. bir kez daha hayran kalmamak mümkün değil.

    şükran bey'in ölümüyle ilgili şunu söylüyor 'varsa bir buluşma ne ala. ben sanmıyorum, beklemiyorum. şimdi onunla beraberim. ben ölünce gidecek bitecek şükran. benim için tabii. yakınları, ailesi, sevenleri için yaşayacak.'

    umarım yanılıyorsunuzdur yıldız hanım. umarım bir buluşma vardır ve mektuplarınızın cevabını yüzyüze alabilmişsinizdir.

    nur içinde yatın.

    edit: sabah sabah bu kadar mesaj görünce şok geçirdim. kötü bir imla hatası olmuş. uyarılar için teşekkürler :)
  • hayatımda en övündüğüm şeylerden birisi öğrencisi olmuş olmak. bir devrin, asaletin, görgünün sembolüdür yıldız hoca. o giderse bir devir kapanır onunla. bunu da atlatabilir umuyorum.
  • 26.12.2010 tarihli hürriyet gazetesinde doğan hızlan'ın köşe yazısından.

    kenterler, şimdi de oynadıkları tiyatroyu binbir güçlükle yapıyorlar ama borçlarını bir türlü ödeyemiyorlar. günde üç oyun oynuyorlar, gene de faiz yükü altında eziliyorlar. bir gün banka haciz koyuyor. nereye başvursalar nafile. yıldız kenter, son çare olarak dönemin başbakanı süleyman demirel'e başvurup, ondan randevu istiyor. demirel'in cevabı on dakika sonra iletiliyor. yıldız kenter'in randevuya ihtiyacı yoktur. istediği zaman gelebilir.

    bir büyük sanatçıya yapılmış olağanüstü bir jest.
  • bir zamanlar mimar sinan üniversitesi konservatuar bölümü mülakatlarına giren hocalardan biridir*.
    mülakata giren bir arkadaşımdan örümcek taklidi yapmasını isteyerek arkadaşı dumura uğratmıştır. arkadaş yerde aptal aptal yuvarlanmaktan başka bişey yapamamıştır fakat yıldız hocanın "ben bunu örümceğe benzetemedim, bu nedir?" sorusuna "bu sarhoş olmuş örümcek hocam" cevabını vererek konservatuara girmiştir.
  • yıllar önce televizyonda silahlanma ile ilgili bir programda söylediklerini hiç unutmadığım oyuncu.

    henüz ünlü olmadan, genç kızken başına gelen bir olayı anlatmıştı. bir gün otobüs durağında otobüs beklerken adamın biri elle sarkıntılık etmiş, yıldız kenter'de "ne yapıyorsun" diye tepki vermiş. adam "sus sen orospu" diye tokat atmış. (geçmiş gün hikayede ufak tefek yanlışlıklar varsa, affetsin, ama kabaca böyleydi) hikayenin sonunda demişti ki "herkesin cinayet işlemeye yaklaştığı anlar vardır, benimki de o andı. o gün bende silah olsaydı bugün ne o adam olurdu, ne de yıldız kenter diye bir oyuncu, işte bu yüzden silahsızlanmaya destek veriyorum."

    büyük oyuncu, akıllı kadın.
  • onunla konuşuyorken bile "de"leri ayrı yazarsınız.
  • yıllar evvel iflah olmaz bir yıldız kenter düşmanıydım. hatta periyan mağden onla ilgili bi yazı yazmıştı. “lütfen artık tiyatro yapmasın” falan filan diye. aman efendim nasıl beğenmiş, nasıl sevmiştim o bi küçük hanfendinin lagalugalarını. jenerasyon aynı ya, canımın içiydi işte. neyse yıllar sonra dokuz kadın oyuncunun nazım hikmet’in şiirlerini yorumladığı bir oyuna gittim rumeli hisarı’nda. yanlarında genco erkal da vardı. onun için de bir dokandırma vardır gerçi (lütfen o güzel sesi ve tonlamasıyla okumasın nooolur. gibi). beni zorla götürmüşlerdi rumeli hisarına. ben de periyan gibi tiyatroyu sevmezdim. ben de o türk filmlerindeki o sevgi şefkat ve de cesaret ana yıldız kenter denen kadının çocuklarından biri olmak istemiyordum. ama gittim işte ( naapiym) götürdüler. umarsız durmaksızın izledim piyesi. ve yüzüm gözüm attı, ne olduğumu şaşırdım. o yıldız denen kadın varya o yıldız. artık yaşı kaç olmuşsa dekor diye kurdukları iskeletlerin üstüne tırmanıyor, iniyor sallanıyor, zıplıyordu. ben oyunu “düştü düşecek” kalp çarpıntılarıyla izledim bir de “helal sana” diye haykırarak taverna duyarlılıkları içinde salakça. tüylerim diken diken izledim, imrenerek izledim. sonra tamamen bittim. oyun bitince anladım ki meğer ergenliğim gitmiş, bir yaş daha bitmişim. meğer büyümüşüm. geçip gitmiş o hastalıklı bilmiş bütün o zibidiliklerim. yani meğer yıllarca yanılmışım. yanlışmışım. meğer periyan ve periyan gibiler en az benim gibi saftarozmuş. meğer bu kadın, sanatçının bayraklısıymış. bunu anlamak için iyice yaşlanmak lazımmış.

    çok yaşa sen emi yıldız.
  • geçenlerde ebru şallı'nın sunduğu bir programa konuktu. ebru şallı boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğini sorduğunda, fırsat buldukça bir kaç günlüğüne londra'ya gittiğini ve oradaki tiyatro oyunlarını izlediğini, hem tiyatro oyunlarını izlemekten zevk aldığını, hem de yeni şeyler öğrenmeye çalıştığını, söyledi.

    bundan büyük bir mütevazılık olabilir mi?

    "ben 82 yaşımdayım. tiyatronun yaşayan çınarıyım. ben öğrenmem, öğretirim" dese, hangimiz karşı çıkabiliriz ki? ama kadın demiyor işte. bu yaşında gidiyor oralara, öğreniyor. öğrenirken de, öğretmeye devam ediyor. büyük efor gerektiren oyunlarda yer alıyor, hakkını da veriyor. o kadar hakkını veriyor ki, kimse sahnedeki kişinin 82 yaşında bir kadın olduğuna inanamıyor.

    bu satırların sahibi ise, yaptığı işe dair en son ne zaman bir makale okuduğunu hatırlamıyor.
  • gülriz sururi’yle olan rekabetiyle hatırlayacağım kendisini. türk tiyatrosunun geçmişte ne kadar güçlü olduğunun en büyük göstergelerindendi. bir yıl arayla ikisinin de yeri doldurulamayan kaybı tiyatrosever herkesi derinden üzdü.

    allah rahmet eylesin.
hesabın var mı? giriş yap