• aynı gazetede çalıştığı ahmet şık ve nice gazeteciler cezaevlerindeyken ve faşist iktidarın kontrgerilla sayısını iki-üç katına çıkaracağını ilan ettiği hafta, "akp'nin sivilleşme konusundaki kararlılığından" bahsettiği yazısını ben unutmayacağım.

    türker'in bu yazısından sadece 3 gün önce, diyarbakır'da 20 yaşındaki bir genç polis tarafından kafasına sıkılan kurşunla infaz edildi.
  • hanefi avcı meselesinde nasıl çuvalladıysa, soner yalçın'da da öyle çuvallamış. keşke avcı işkenceden, yalçın antisemitizmden yargılansaydı. ama maalesef öyle değil. öyleymiş gibi yapmanın alemi yok.
  • şimdi mevzubahis yazısına "orada karaböcük, delikanlıcık diye yazarken eleştirdiği kesimlerin algısındaki tasviri yapmış" denebilir. mantıklı da olur bu açıklama. zira onların algısı üzerinden gidip "bu karaböcük delikanlıcık bile..." vurgusunu yapıyor. devamında şöyle diyor:

    "bak, şunca yoksul. ana babası bile yok. üstelik senin gibi terbiye de görmemiş. çingen’in teki. ama o bile atasına şükran duyuyor. nankörlük etmiyor” diyor, resmi bu drama çerçevesiyle sunanlar."

    burada yapmaya çalıştığı şey daha açık. altlarda "şopar mopar" da diyor. kendisinin öyle dediği yok. karşısına aldığı kesimin algısı üzerinden gidiyor. ben aslında enver aysever'in sokakta leşi bulunan çocuğun ağıtı muhabbetinde de bu tarz bir açıklama beklemiştim ama gelmedi. onunki çok daha aşırıydı ve tüy dikmişti ama.
  • "durusuna, hayata bakisina ve cesaretine buyuk hayranlik duymama ragmen yazilarinda beni bir sey rahatsiz ediyor, ama ne?" dedigim, ve sigara ile ilgili yazdigi yazida bana rahatsizlik veren seyi oldukca somut bir sekilde gordugum yazar. yildirim turker, sanki kendisi, bahsettigi ve elestirdigi orta sinif ideolojilerinin ve yasam biciminin bir parcasi degilmis gibi yaziyor. kendini, tum bu ‘orta sinif kahramanlik' hikayelerinden soyutlamasi, kendisi sanki hic boyle bir etkilesimden gecmemis gibi yazmasi, goruslerine katilsam bile bana rahatsizlik veriyor. kendisi bu irade masallarindan, pedagojik cikarimlardan, ideolojik donguden, sistemden falan hic etkilenmiyor mu? onun sigarayi birakmasi kendi ve sadece kendi ile ilgili mi? bence boyle yaparak, kendini her yazisinda nefret kustugu orta sinif zihniyetinden tumden soyutlayarak, sigarayi birakma olayini daha da mitlestirmis oluyor. ben simdi dusunuyorum, o nasil birakti sigarayi. onu sanki ermis, asmis biri olarak goruyorum. sanki o, tum bu kultur kosullandirmalarindan etkilenmiyor. sistemin her turlu sinsi hareketini algilayabilecek kadar zeki, kapitalizmin oyunlarina gelmeyen, hic alisveris yapmayan, hic kafasi karismayan, neyin ‘kotu’ neyin ‘iyi’ oldugunu cok ama cok net bilen, sigarayi biraksa bile orta sinif iradesini kanitlamak icin degil, ‘istedigi’ icin birakan bir adam tahayyul ediyorum. ama insan dusunuyor… yazinin sonunda "bir sigara yakmadan da düşünebilirsiniz." dedigi zaman, o da sigaraya savas acmis, iradeyi yucelten zihniyetle ayni dilden konusmuyor mu? keza onlar da bize ayni seyi, sigara olmadan yasayabilecegimizi ve mutlu olabilecegimizi soyluyorlar. onun dili cok mu yeni? tamam peki iradesiyle (ya da iradenin modern orta sinif insaninin sahip olmasi gereken bir sey oldugunu dusunerek) birakmamis sigarayi, o zaman nasil birakmis? madem bu kadar kolay, o zaman anlatsin… ama o anlatmamayi seciyor, kendi sigara birakma hikayelerini matahmis gibi anlatanlara nefret kusuyor. ama bazen ne kadar boktan bir soylem kusansalar da, 'anlatanlar' daha sahici ve dogru geliyor bana. anlatmamakla hicbir sey kazanmiyoruz, sadece anlatanlara bok atiyoruz.

    yazida yine de yildirim turker’in ‘birakma hikayesi’ne dair ipuclari bulabiliyoruz. “ben de çocukluğumda yves montand'a benzemek, onun gibi araba sürerken sigara içip aynı zamanda da fransızca konuşabilmek isterdim.” diyor. ama anlasilan artik bu tur cinsel orta sinif fantezilerinden etkilenmiyor. anlasilan hicbir seye ozenmiyor, olgunluga erismis. bir de oyle yaziyor ki bunu, sanki biz okuyucular bundan haberdar degiliz. sanki film noir karakterlerine, ya da ‘marlboro adam’a adama ozenip sigara iciyoruz, ama bunun hic farkinda degiliz. sistem tarafindan uyutulmusuz. yapmayin. herkes bunun farkinda. herkes, kendi aklindaki ‘sigarli yves montand imgesi’ne ozeniyor, ama kendini boyle bir ozenme aninda yakaladiginda “napiyorum ben? bu cok cocukca” diyor. arabada sigara ictigimde, kendimi ‘asi’ hissettigimde, tabii ki bunun cocukca oldugunu biliyorum, tabii ki bunun ardinda kosullanmalar oldugunu biliyorum, ve herkes biliyor. ama bilgi bagimlilik denen seyi onleyebilecek kadar kuvvetli degil. sigara aliskanligi sadece tv’de gordugumuz imgelere ya da buyuklerimize ozenmekle ilgili degil. oyle olsaydi coktan hepimiz sigarayi birakmistik. turker okurunu hafife kalmakla kalmiyor, sigara bagimliligini bu turden ortodoks bir frankfurt okulu anlayisiyla acikliyor, hatta bunu bile yapamiyor, o derece critical olamiyor.

    ben kendi sigara hikayemi anlatayim o zaman, eminim bircogu da buna benzer hikayelere sahiptir. ortaokul ve lise hayatim boyunca sigaradan nefret ettim. sigara icen arkadaslarimin ‘ben asiyim’, ‘ben kuraldisiyim’, ‘ben adam oldum’ tavirlarindan tiksinir, sigaraya baslayan arkadaslarimla yollarimi ayirirdim. onlarin bagimliligina dahi inanmazdim, sadece bir cesit ‘adam olma’ haline ozeniyorlar iste, sigarasiz da yapabilirler deyip gecerdim. universitede ‘benim zaten prensiplerim ve iradem kuvvetli, baslamam zaten’ deyip, barlarda, kafelerde, muhabbet olsun diye birkac sigara icmeye basladim. 1 yil gecti, bagimli olmadim, 2 yil, 3 yil, 4 yil gecti bagimli olmadim. tamam ya ben bagimli olmam hic buna, oyle isteyince icerim, zarar da vermez diyordum. sonra universite bitti, ve ‘master mi, asker mi, is mi?’ surecindeki o bosluga dusme doneminde, bir gun sabah kalktigimda yanimda paketim vardi, ve bagimliydim. bugun dahi, o ‘lisedeki ben’in cocukca ilkeleriyle dusunup kendi sigara icmemden nefret ederim. ama bu, sigara icme hadisesinin ozenti bir sey oldugunu dusunmek, hicbir seyi degistirmez, yine de icerim. kendimden nefret ede ede icerim. sigara sektorundeki kapitalist cikar mekanizmalarin ve igrenclikleri bile bile icerim. kim bilmiyor ki, herkes biliyor, universiteden arkadaslarim biliyor, izmirdeki arkadaslarim biliyor, farkli sehirlere gittigimde konustugum insanlar biliyor, taksici biliyor, basindaki arkadaslarim biliyor, bakkal biliyor, tinerci cocuk biliyor, sirf siyaseten dogru olabilmek icin burada siralamaya calistigim her kesimden insan biliyor. bir yildirim turker bunun bilinmedigini dusunuyor. bir o bilgisiyle birakiyor sigarayi, orta sinif iradesiyle degil, bilgisiyle. ama sigara sadece bir ozentidir, onsuz da dusunebiliriz, sigarayi birakmayi dunyanin en zor seyi gibi sunan soylemlere kanmamaliyiz, demekle sigara birakilmiyor. cunku zaten kultur denen sey ozenmektir, her gun birseylere ozeniriz, etkilesim kacinilmazdir. ve bu yuzden bir seye ozendigimizi anlamamiz, bunu ‘bilmemiz’, o seyi bizim icin ‘birakilmasi gereken birsey’ yapmiyor. bir yildirim turker kendini bu kadar ‘kultur-disi’ gosteriyor. bir o, cevresini saran her turlu etkilesimden, ideoloji gosterilerinden, kahramanlik soylemlerinden soyutlayabiliyor. ve onun ‘bilgisiyle birakma’ hikayesi, ‘ben bu oyunlara gelmem, siz de gelmeyin’ soylemi benim icin sigarayi birakma denen seyi tumden surreal kiliyor… onunki bence en buyuk kahramanlik hikayesi, kultur-disi olabilmek…
  • kendisinin boyacı çocuğu aşağıladığını zannetmek için ya yazının sadece ilk paragrafını okumak, ya da okuduğunu hiç anlamamak lazım.
    allah akıl fikir versin.
  • kendisi götürüldüğünde ses çıkaracak kimse kalmayacak adam...
  • en asgari burjuva hukukuna bile yapılan toplu tecavüz "dalgalarında" tecavüze uğrayanları "o bakire", "o bakire değil" "o zaten yolluydu" gibi kriterlerle sınıflandıran hayal kırıklığının adıdır.

    y.türkere kalsa kendisinin sevmediklerine ne yaparsan yapabilirsin; işkenceci polis şefleri sol örgüt üyesi olarak tutuklanabilir, bu olurken bir sosyalist parti başkanı, sol dergi editörleri garnitür olarak kullanılsa bile sorun değildir, "önemli olan işkenceci birinin hapse girmesidir".
    ırkçı bir işadamı gazeteci de garip sebeplerle ya da komplolarla, sahte delillerle hapse girebilir, zaten şerefsizin biriydi.
    ee nedim şenerin ne farkı var, ahmet şık'ın... demek ki bunlar örgüt üyesi terörist işte... bişey var ki tutuklandılar!
    bunun neyine itiraz ediyorsun? o yürüyüşteki konumu işçi partililer kadar garip değil mi y.türker'in durumu, düne kadar "oh iyi olmuş" demiyor muydu bu sürece? sonuna kadar gidiliyor işte! dün "iyi olmuş pezevenge" tadında yazılar yazarak seyrettiğin sürecin doğal sonuçlarına niye şaşırıyorsun? son yazın bunları aklar mı sanıyorsun?

    y. türker, yıllardır hayranlıkla izlediğim onlarca yazısını biriktirdiğim, hayran olduğum bir köşe yazarı olarak benim için bir hayal kırıklığıdır artık...

    not: y. türkeri eleştirenleri "kemalist" ulusalcı" diye etiketleyip, hakkındaki eleştirilere cevap verdiğini zannetmek insanı nasıl da rahatlatıyor değil mi?
    buyurun y. türker putunuz sizin olsun, hep beraber "vicdan" seansları yapın, biz "ulusalcı, kemalist, vesayetçi, darbeci" olalım.
  • ben de türker'e şaşıranlardanım.
    başka bir dünya mı bu yaşadığımız? sorular basit.
    hanefi avcı işkenceci diye mi tutuklandı? soner yalçın antisemitist diye mi tutuklandı? türkiye, işkencecilerin ceza aldığı, antisemitizmin suç olduğu bir ülke oldu da haberimiz mi yok? etraf birbir türlü işkenceci, her alt tipinden ırkçı faşist doluyken niye seçici olarak bunlar tutuklandı, bilmez mi türker?
    türker de bilir ki işkence, ırkçılık, ya da faşistlik bu ülkede asla suç değil, bir normallik halidir. ama ne zaman ki birisi iktidara karşı gelir, bir anda bunlar hatırlatılır, liberallere argüman sağlanır: "zaten o herif şöyleydi diye". sorun "o herifin öyle olması" değil. "o herif öyledir gerçekten de."

    türker de bilir ki hanefi avcı o kitabı yazana kadar iktidarın "saygın, böyük böyük" bir bürokratıydı, örnek gösterilen bir polis müdürüydü; o zaman da işkenceci değil miydi? o da bilir ki yönetenleri zerrece rahatsız etmez, hatta memnun eder bu.
    türker de bilir bunu, niye tutuklandığını da bilir.

    mantık şu: "bunlar zaten iğrenç adamlardı, öyle ya da böyle tutuklanmaları iyidir.
    bu mantıkla:
    güler zere için "ne affı yaw, zaten teröristin tekiydi"
    erol zavar için " vatan hainlerini bi de tedavi mi edecez"
    kck tutuklularına yapılanlar için "zaten pkklılar, iyi olmuş"
    pınar selek için "bölücünün teki" diyerek en asgari düzeyde temel hukuku katledenlerin mantığının bir farkı var mı?
    pınar selek'i bombacılıkla cezalandırıp hayatını karartanlar da muhtemelen onun o bombayı koymadığını biliyorlardı ama "teröristin teki" işte, "hapse girsin de nasıl girerse girsin."

    bu mantık tvde coplanan öğrenci görüp "ama onlar da haketmişti, ne işleri var orada " diyen "teyze" mantığıdır, türker'e hiç yakışmamaktadır.
    yarın y.türker, işlemediği bir suç için diyelim ki banka soygunu için hapse atılsa, bir başkası da "zaten bölücü, vatan hainiydi, ha bire ibnelerin hakkını arıyodu" gibi bir argümanla oh diyebilir.
    y.türker'in hanefi avcı ve soner yalçın konusundaki tutumu aşağı yukarı budur.

    bu tutumda hukuk, adalet savunusu yoktur, "iyi olmuş pezevenge" tutumu bir "ezen tutumudur".
    y.türker bu tutumunu bir kez daha gözden geçirmelidir.
  • ''çocukları ancak hazırolda gördüğü zaman sevebilen bir cumhuriyet'' tanımıyla bildiğin özet geçmiş. sadece bu cümle bile yeter aslında ya, neyse.
  • kendisinden turkiye'ye en az 20-30 tane daha lazim.
hesabın var mı? giriş yap